1. Bölüm
Atatürk Devrimleri Ve Mantık Çerçevesinden Bakış
Atatürk devrimleri, Moderen Türkiye’nin oluşmasında önemli etken rol oynamış olup, ülkeyi medeni hale getirmiştir. Mustafa Kemal Paşa bu devrimleri bir mantık çerçevesinde düşünüp o şekilde yapmıştır.
Şunu söylemek lazım gelir ki, Mustafa Kemal Paşa devrim yapacağını 7/8 Temmuz 1919 gecesi arkadaşlarına söylemiştir (Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Sayfa 131-132 Mazhar Müfit Kansu, TTK) ve aynı şekilde bu tarz cümleyi Karlsbad Hatıralarında da dile getirmiştir (Türk Devrim Tarihi, 3. Kitap 2. Bölüm, Şerafettin Turan, Sayfa 56) Anlatmak istediğim şudur ki: Mustafa Kemal Paşa’nın daha bu yıllarda bir inkılap düşüncesi mevcut idi. Osmanlı İmparatorluğu çökmüş bir devlet olarak son yıllarını yaşıyordu buna bir çok örnek verebiliriz aslında, mantıklı düşünürsek örnekler şunlar olur: Birinci Dünya Harbi (Zaferler hariç), Balkan Harbi, Trablusgrab, olmakla beraber daha da eskiye gidersek eğer 1829 Yunanistanın bağımsızlığı, 1881 ve 1882 Mısır Ve Tunus’un kayıp edilmesi dahada önemlisi 93 Harbi sırasın 4 Haziran 1878 tarihli Kıbrıs Antlaşması gibi örnekler mevcuttur tarihimizde (Büyük Osmanlı Tarihi, Enver Ziya Karal, Cilt 4-5). Son dönemler de veya asırlarda yaşanan olaylara bakarsak, bir devrim lazım idi.
Devrimler aslında bir günde meydana gelmiş değildir, illaki Mustafa Kemal Paşa’nın bu devrimleri yaşanan olay çerçevesinde ve zaman içeresinde ve yıllar üzerinde düşünülmüş konulardır.
Mesela hilafet buna bir örnektir, nasıl örnektir derseniz şöyle örnektir: Cihat Fetvası ilan edildi, Birinci Dünya Harbi girdik. 1916 senelerinde bilirsiniz ki meşhur olan isyan vardır Arap isyanı ve bunun baş elemanı Şerif Hüseyin’dir. Bu Şerif Hüseyin, İngilizler tarafından kandırılıp toprak vadi ile Osmanlıya baş kaldırıyor (HR.SYS, 2316-12) kısa ve özet olarak. Mantıklı düşünürsek eğer hilafet ve halifelik Osmanlı İmparatorluğu için yararlı ve destek sağlayan bir Dini makam olsaydı ne Arap Milleti isyan ederdi ne de hilafet kaldırıldı. Gayet tabi şunu da unutmamak lazımdır, İngilizler Hilafet makamını İstiklal Savaşı sırasında silah olarak kullanmıştır, örnek olarak Mustafa Kemal Paşa ve Silah Arkadaşlarına idam kararı (İ.DUİT, 175-46), Fetva, hilafete karşı olanların katli; Teşkilat-ı Milliye (İ.DUİT- 9-140). Bu fetva 11 Nisan 1920 tarihli Şeyhülislâm Dürrîzâde Abdullah Efendi'nin Fetavâ-yı Şerîfesi, Padişah Mehmed Vahdeddin'in Hatt-ı Hümâyûnu ve Damad Ferid Paşa Hükümeti tarafından yayınlanan bir fetvadır (Ankara Üniversitesi Tiirk İnkılâp Tarihi Ensitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 24, Kasım 1999-2003 s. 417-467 11 Nisan 1920 (1336) Tarihli Takvim-i Vekâyi'de Kuva-yı Milliye Aleyhinde Yayınlanan Kararlar Yrd. Doç. Dr. Osman Akandere). Bu fetva hakkında Sina Akşi’nin İç Savaş ve Sevr’de Ölüm kitabın da mevcut olan bilgi şudur: Reşit’in iddasına göre fetva sadrazamın oldubittisiydi. Paşa, Şeyhüislam’a fetva’yı sipariş etmiş ve o da fetvayı doğrudan Meclis-i Vükela’ya getirmişti. Anadolu ile ilişkileri bozacak diye itiraz edilmişsede, Damat Ferit İngilizlerin bu konuda ısrarlı olduklarını ve Hariciye Nazırı olarak bunu çıkartmayı yükümlendiğini, reddedilirse İtilaf’ın kabineye güveni kalmaycağını söyleyerek ısrar etmiştir. Reşit’e göre, fetvanın yabancı ısrarından değil, sadrazamın “garaz” ve “hamakatinden” kaynaklandığı bilindiği halde, fetvanın reddi duyulursa kötü olur diye çaresiz kabul etmişler (Sina Akşi’nin İç Savaş ve Sevr’de Ölüm, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Sayfa 18).
Son olarak şunu eklemek isterim Lozan görüşmelerinde, “İngiliz baskısından dolayı Hilafet kaldırılmıştır” gibi olay yoktur ve yaşanmamıştır ( Halifeliğin Kaldırılması,Prof. Dr. Ali Satan- Türk Siyasi Tarihi, Prof. Dr. Fahir Armaoğlu)
Bu konuyu mantık çerçevesinden bakarak anlatım diye düşünüyorum, “Halifelik neden devam edemezdi” başlığı atlında gerçekçi olaylar ışığında dile getirdik.
Gelelim diğer meselelere, az önceki meselede mantık çerçevesinden ve belge etrafından bakarak bilgi meydana getirdik, yine aynı şekilde devam edeceğiz. Şimdiki ele alacağımız konu Tekke Ve zaviyeler tabi sadece bununla değil İskipli Atıf Ve Şeyh Said’de ele alacağız. Bu iki isim de çok tartışılan ve siyasal islamcıların her seferinde konu edindiği iki ismidir. İskipli Atıf Hoca şu nedenler üzerinden asılmıştır: Merhum Mahmut Şevket Paşa Suikastin de bulunması (Ahmet Nedim, Ankara İstikal Mahkemleri Zabıtları 1926, Sayfa 353-355, İşaret Yayınları), İsitiklal Savaşı sırasında Yunan Uçakalarından Teali İslam Cemiyeti Beyannamelerini atılması (Harp Tarihi Vesikları No: 1181), Şapka Devrimi sırasında, Din elden gidiyor adı altında isyan çıkarması ve halkı galeyana getirmek suretiyle ve bu üç sebep suçlardan Mehmet Atıf Hoca, Türkiye Cumhuriyeti’nin Şapka İnkılabına, Kitap yazarak muhalefet suçundan 3 ve 4 Şubat 1926 gecesi asılarak idam edildi. Şunu da Eklemek isterim Mehmet Atıf Hoca Teal-i İslam Cemiyeti kurucusu üyesidir ve Kurtuluş Savaşına karşı bir cemiyettir, yayınladığı beyannamede Mustafa Kemal Ve Silah Arkadaşlarına hakaret olarak şu iki sözü yazmıştır: “Çünkü bu herfiler, bu hinoğlu hinler” vb. bu gibi Cümleler mevcuttur. Dipnot olarak şunuda eklemek lazımdır: bu olaylarda mahkum olanlar şapka giymedikleri için ceza almamışlardır bunlar şapka giyilmesini protesto ettikleri, buna engel olmak istedikleri. Bu neden ile başkaldırdıkaları. Ayaklanma girişiminde bulundukları için cezalandırılmıştır. Rize Olayında gelmek isterim hükümetin zorla şapka giydirmek istediği, kadınların çarşaflarını açacağı, Kuranı kaldıracağı yolunda’ki propaganda 25 Kasım 1925 günü meyvesini vermiştir. Hareket Of ilçesine de yayılmış, iğfal etmiş köylüler silahlı bir isyana kalkınmıştır. Hareketin Giresun da tepkileri olmuştur. Erzurum olayı daha sonradır. 1925 Ocak ayı içinde, bir pazar günü okunan mevlütten sonra, hocalar yürüyüş yapmışlar halk kendilerine katılmıştır. Muhakeme esnasında bu harekette “Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti” ile “Teal-i İslam Cemiyeti kurucularının rolleri tespit etmiştir (Tarık Zafer Tunaya, Türkiyede Siyasal Partiler, Cilt 2, Sayfa 381-395/ Tarık Zafer Tunaya, İslamcılık Akımı, Sayfa 158 / Mahmut Goloğlu, Devrimler Ve Tepkiler, Sayfa 176)
Dipnot: Bunun üzerine Hükümet, Erzurum da bir ay süre ile sıkı yönetim ilan etme gereği duymuştu. Rize’de başlayan olaylarda ise elebaşları köy imamları olmuştu. İskilipli Atıf’ın “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı broşüründen de destek alan göstericiler yöredeki karakolu basıp altı jandarmayı tutuklamışlardır. Maraş Ve Giresun’da şapka aleyhine gösteriler düzenlenmişti (Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk- Kendine Özgü Yaşam Ve Kişilik, Sayfa 494) Şapka giyilmesinin zorunlu kılınması, yalnızca dış görünüşü değiştirmek için yapılmamışt. Bu girişimler her şeyden önce kutsal sayılan sarık’ın hiç de dinsel bir özelliği bulunmadığını ve Atatürk’ün vurgulandığı gibi bilimin, Şeriat’ın sarığa bağlı olmadığını kanıtlamak ve laik düşünceyi ve dünya görüşünü pekiştirmeyi amaçlamaktadır.
(Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk- Kendine Özgü Yaşam Ve Kişilik, Sayfa 487)
Bu meseleyi de mantık ve belge çerçevesinden anlattık şimdi sıra Şeyh Said olayındadır. Bilirsiniz ki bu isyan hem Kürtçülük hem de halifelik için çıkmıştır ama Milliyetçilik daha ön plandadır, Nereden biliyorsun diye sorucak olursanız bütün tarihçi hocalarımız ve bilgin kişiler Kürtçülük üzerinde mutabık kalmıştır, gelin size kaynaklarım ile örnek vereyim daha sonra neden Tekke Ve Zaviyeler kapandı onu söyleceğim.
İlk kaynak da yazan bilgi şudur: 1925 yılının Şubat ayından Nisana kadar süren meşhur, Şeyh Sait İsyanı, bu isyan en azından bazı Kürt Nakşibendilerinin radikal bir konuma kaydıklarını ortaya koyuyordu. Şeyh Saide atfedilen mektup, bu radikalizim konusundan şüphe bırakmamaktadır: “Aramıza göçmen olarak geldiler. Hile ve komplolarla ülkemizi işgal ettiler ve yıkıntıya çevirdiler. Kürdistan tarihinde hiçbir zaman böyle bir yıkıntı görmedi” aynı mektup da, Şeyh Sait Kürtleri, Kürt Devlet ve birliğini gerçekleştirmek üzere cesaretlendirilmesi için, Ehmed-e Khani’ye göndermede bulunmaktaydı (Erik Jan Zürcher, İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye de Etnik Çatışma, Sayfa 105).
İkinci Kaynak ise şunu söylemektedir: On yıldan fazla bir süre boyunca tüm Kürdistan’da kimi yerel aşiret reisleri tarafından yönetilen hükümete karşı isyanlar, kimi de milliyetçilerin önderliğinde daha büyük boyutlara ulaşan başkaldırılar olmuştur. Ancak ayaklanmaların hiçbirinin dini kökeni yoktur. Ayaklanmayı planlayan kişiler öncelikle Milliyetçi amaçlarla ve belki kişisel nedenlerle hareket etmişlerdir. Geniş halk kesimleri için bir Kürt Devleti fikri fazla bir anlam taşımadığı için liderler dini duyguları ön plana çıkarmak zorundaydılar (Martin Van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, Sayfa 144-146/ Martin Van Bruinessen Ağa,Şeyh, Devlet, Sayfa 414).
Üçüncü Kaynak ise şunu söylemektedir: Bu beyannamelerde Gazi Paşa, ordu, paşalar subaylar, memurlar aleyhinde iğrenç ve ağır ağıza alınmaycak sözler yazılmıştır. Öldürülen bi isyancının üzreinden çıkan mektup da, Kürdistan hükümeti kurmak için yöreyi dolaşarak Piran’a gelmiş gelmiş olan Şeyh Sait’in maiyetinde ki iki mahkumun yakalanmak istenmesi üzerine ‘olay’ın çıktığı ve iki yıldan beri düşünülen ve söylenenlerin uygulanmasına hemen girişildiği... (Mahmut Goloğlu, Devrimler Ve Tepkiler, Sayfa 116).
Dördüncü Kaynak:
-Şeyh Efendi sen daha önceden karar veriyorsun. Damadında da malumat veriyorsun hala dinden ve şeriat’den bahsediyorsun
- Bizim dinden başka gayemiz yoktu. Din içindi, başka bir fikir yoku.
Binbaşı Kasım Beye Soruldu:
-Kasım Bey Sen Anlat...Şeyh Sait Piran’a yollardan geçerken ne söyledi, neler yaptı ?
-işittiklerim odur ki, Şeyh Sait din için kıyam farzoldu demişti. Bir Türk Öldürmek, yetmiş gavur ölüdürmekten efdaldir demiş
Reis Şeyh Saide hitabetti:
Şeyh Sait Efendi sana din bunu mu emrediyor ?
-Suküt
(Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait İsyanı Ve Şark İstiklal Mahkemesi, Sayfa 225).
Hazır bu konu bahis olmuşken Musul meselesinde ele almak isterim, Şeyh Sait isyanı Musul konusunda İngiliz tarafına olumlu yönde etki etmiş. Musul meselesinin devam ettiği sırada İngilizler bağımsız bir Kürdistan kurulması fikrinden henüz vazgeçmemişler, bu emelleri gerçekleştirmek için Irak’taki kuvvetleri vasıtasıyla Kürtleri Türkler aleyhinde kışkırtmaya çalışmışlardır
(Atatürk Ve Türkiye’nin Dış Politikası 1919-1938, Mehmet Gönlübol, Sayfa 81).
Şeyh Said isyanı’nın İngiltere’ye sağladığı ikinci fayda fırsattan istifadeyle Irak’a karşı askeri bir harekatta girişmediği sürece, iç ayaklanmayla uğraşan bir Türkiye’nin, Musul meselesi’nde de güçleştireceğiydi
(Mim Kemal Öke, Musul Kürdistan Sorunu, Sayfa 281. Dipnot:FO. 424/462 Sayfa 138-139 No 138, FO. 424/462 Sayfa 149-150 No 151)
Şeyh Sait ayaklanması, İngiltere’nin Musul tezini güçlendirmiş, İngiltere’nin işine yararmıştır. Ayaklanma bastırıldıktan sonra milletler cemiyeti meclis, 16 aralık 1925 tarihinde Musul konusunda İngiltere'nin isteği doğrultusunda karar aldı
(Bilal Şimşir, Kürtçülük 2,Sayfa 31, 1924-1999)
Bu olaydan sonra, Türkiye lehine gösteri yapanlar tutuklandı. komisyon üyeleri ve personeli de sıkı gözetim altına alındı. Musul'dan sonra Süleymaniye oradan Kerkük'e Altınköprü üye ve Erbil'e geçen komisyon halkın nabzını tutmaya çalışıyordu. muslu vilayeti halkı Türkiye'ye mi katılmak istiyordu yoksa Irak'a mı komisyon bunu araştırıyor ve kendisine verilen isim listesinden bazı kişiler çağırıp “Türkiye yemi istersiniz Irak'a mı diye soruyordu?” baskılara rağmen Muslu vilayeti halkının çoğunluğu Türkiye'de katılmayı isteyecek gibi görünüyordu. İşte tam bu kritik anda milletler cemiyeti komisyonu Musul vilayetinde araştırma yaparken görünmez bir el yine düğmeye bastı. (burada tarihe dikkat) 13 Şubat 1925 günü doğu Anadolu'da genç iline bağlı Piranda Şeyh Sait Ayaklanması başladı. Musul sorunu nazik bir dönemde iken altı ay arayla arka arkaya çıkarılan Nesturi Ve Şeyh Sait Ayaklanması İngiltere’nin ekmeğine yağ sürdü.
(Bilal Şimşir, İlk Dönem Türk Diplomasisi Üzerine İncelemeler, Sayfa 154)
Son olarak gelelim Tekke Ve Zaviyelerin kapatılmasına. Medrese ve Tekkeler Şeyh Sait isyanından sonra kapanmıştır. Şark İstiklal Mahkemesi daha Şeyh Sait davası hükmünde, bu kuruluşların bire fitne ve fesat ocağı haline geldikleri, amaçlarından saptıkları ve saparak siyasi dernek haline geldiği nitelikte ve ruhsatsız cemiyet durumuna düşdükleri için, görev bölgelesindeki bütün tekke ve zaviyeler kapatma kararı alınmıştır (Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri 1923-1927, Sayfa 118 ve 123 / Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetin de Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-193, Sayfa 151-152).
Bu konuyu da ele aldık tekke ve zaviyeler neden kapandı onun açıklamasını mantıklı bie şeklide dile getirdik.
Gelelim diğer konulara Saltanatın kaldırılması konusu şu şekildedir, bildiğimiz üzere saltanat 1 Kasım 1922 kaldırılmıştır ve bu kaldırılma teklifini sunan Sinop Mebusu Rıza Nur ve Arkadaşlarına aittir
(TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 24, İçitmai Senesi 8, 130 Birleşim).
Mustafa Kemal, istanbul'daki temsilcisi Hamdi bey'e telgraf çekerek Tevfik Paşa'nın bu tür girişimlerinin büyük sakınca ve sorumluluk Doğuracağının Kendisine bildirilmesini istedi. Ankara ve İstanbul hükümetlerini Ayrı ayrı barış görüşmelerini çağırmanın ardında yatan nedenin türk tarafını konferans masasında ikiye bölmek ve zayıf düşürmek olduğuna kuşku yoktu.
(Türk Devrim Tarihi, Toktamış Ateş, sayfa 213)
Biliyorum giderek kaynaklar azalıyor, olsun yapıcak bir şey yok devam edelim bilgi aktarmaya şimdi ki devrim konusu da Harf Ve Dil Devrimdir:
Sayın Afet İnan kitabında şu cümlelere yer verilmiştir: Ancak Arap yazısında sesli harflerin az oluşu ve bir harfin başta ortada ve sonda yazılışına göre şekil değiştirmesi öğrenme zorluğunu gösteriyordu. Bu bakımdan genel olarak okuma yazma bilenlerin sayısı, nüfusa nazaran çok azdı Osmanlı ıslahat devrinde, türk aydınları bu mesele üzerinde durmuşlardır Arap harflerinin sade eleştirilmesi birinci Cihan harbi savaşı esnasında harfleri ayrı ayrı yazma sistemini Denemişlerdir. Ancak bu bütün çabalar müspet bir sonuç vermiştir Osmanlı devrinde ikinci Meşrutiyet'te Latin harfleri üzerinde durulmuş hatta meclisi mebusan “ıslahı hurufa dair” Musullu Dr. Davut bey tarafından bir layiha da verilmiş ve bunda Arap harflerinde çok şekiller ezberlemek mecburiyeti oluşunu örnekleriyle göstererek Latin harflerinin kabulünü önermiştir bu konuda meşrutiyet devrinde diğer çalışmalarda olmuş fakat bu çabalar bir sonuç vermemiştir
(Afet inan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Sayfa 182, Türk Tarih Kurumu Yayınları).
Tanzimat döneminde Münif Paşa dan sonra Azerbaycanlı ünlü piyes yazarı ve ozan Ahundezade Mirza Fethali, Ozan Yenişehirli Avni, Ali Suvai, Namık Kemal, Şinasi, gazeteci olduklarından Arap alfabesiyle gazete dizenin teknik güçlüklerin yaşamışlardır. 1869 Yılında terakki gazetesinde Latin alfabesinin alınmasını isteyen, Arap alfabesinin basın ve telgraf yarışmalarındaki güçlüğüne değinen yazı gazetelerde tartışılmıştır. Abdülhamit döneminde tartışmaları yoğun olmasa da devam etmiştir. 1910 yılında Arnavutların Latin alfabesini kullanmanın dine uygun olup olmadığını, sorusunun meclis i mebusan gelmesi, şeyhülislamlığın, şer’i bakımından uygun olmayacağı cevabı 2. Meşrutiyet dönemin de tartışmalara hız kazandırmıştır
(Ayşe Yanardağ, Atatürk Devrimleri Ve Diyanet İşleri Başkanlığı 1924-1938).
Arap alfabesi aslında tanzimat sonrası epey eleştiriye uğradı. Türk dilinin gereklerine uymadığı tarzında görüşler giderek yaygınlaştı. Yazım sorunlarıyla karşı karşıya gelen dönemin aydınları, harf sorununu sürekli gündemde tuttular. Soruna ilk değişkenlerden biri Münif paşaydı. Cemiyeti İlmiye i Osmaniye'de bu konuyu ele almış 19 yüzyılın ikinci yarısında Ali Suavi, Namık Kemal, Şinasi, Ebuzziya, Tevfik, Şemsettin Sami Türkçenin yazımı konusunda görüş belli belirten ünlü kişilerdi. Çoğu kez Arap alfabesinin kendi bünyesi içerisinde çözüm aranıyordu. Latin alfabesi ender gündeme gelmişti. Şemsettin Sami Arnavutlar için Latin alfabesi düzenlemişti. Azeri yazar Ahundzade, Kiril ve Latin alfabesini karışımı önerisinde bulunmuştu. İkinci meşrutiyetten sonra alfabe sorunu bir kez daha gündem oluşturdu. Türk dilinin 8 sesli harfe ihtiyacı olduğu halde Arap alfabesinde ancak 3 sesli harf vardı. Cihan harbi öncesi Harbiye nazırı Enver Paşa'nın ayrışık harflerle yazılan ve böylece sesli harfler sorunu çözüm getirmeyi amaçlayan yeni yazı girişimi sonuç vermedi
(Zafer Toprak, Atatürk Kurucu Felsefesinin Evrimi, Sayfa 295, Türkiye İş Bankası Yayınları).
İkinci meşrutiyet döneminde Arap harflerinin ıslahı yerine Latin harflerinin kabul edilmesini ve buna dayanan yeni bir Türk alfabesinin meydana getirilmesini savunan ve bu konu ile ilgili cesaretli yazılar yazan Osmanlı aydınları bulunmaktadır. Bunların içinde Hüseyin Cahit Yalçın, İçtihat dergisi sahibi Abdullah Cevdet (Karlıdağ) gazeteci, yazar, Celal Nuri (İleri), ve İtikadat-ı batıya ilan-ı harp adlı eserin yazan Kılıçzade Hakkı Bey gibi düşünürler, o döneme göre büyük bir medeni cesaret göstererek, bu konuda hayli ilginç yazılar yazmışlardır
(Kaynak Yayınları, 2. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türk Devrimi Ve Fikir Temelleri, Selami Kılıç, Sayfa 161)
İsmet İnönü’nün Belirttiği gibi: Gazi Hazretlerini büyük harf mücadelesine sevk eden en büyük amil Türk Milletini cehaletten kurtarma gayesidir
(Türklerde Sosyal Devlet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Sosyal Politikalar, Tuğba Belenli, Sayfa 220)
Dil ve Harf devrimini düzgün bir şekilde ortaya döktük ve anlattık.
Şimdi ise Mustafa Kemal Paşa’nın diğer konularda fikrini oluşturan ve temel sebeplere bakalım. Meşrutiyet zamanı bilirsiniz ki Kadın Hakları üzerinde durma gündeme gelmiştir.
Böylece Osmanlı Kadınları, Batı’daki feminist aklıma uyum içerisinde feminist hareketi II. Meşruiyet’in özgürlük ortamında başlatılar. Meşrutiyet yıllarında bir çok kadın örgütü kuruldu
(Zafer Toprak, Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm 1908-1935, Sayfa 16)
İttihat Ve Terakki zamanın da, Kadın’a veya Kadınlara cemiyet kurma izni verilmiştir. İkinci meşrutiyet dönemindeki kadın cemiyetlerinin çoğu yardım amaçlı sosyal faaliyetlerde bulunan cemiyetler olmakla birlikte kadın haklarını savunmak amacıyla kurulan kadın cemiyetleri de bulunmaktadır, batılı kadın cemiyetlerine örnek alarak kurulan bu kadın cemiyetleri batılı kadınların sahip olduğu hakların Müslüman kadınlara da tanınması istenmiştir üyeleri arasında yabancı uyruklu kadınların da bulunduğu bu cemiyetler kadın eğitmeyi ve bilinçlendirmeyi değiştirmeyi amaçlayan faaliyetlerde bulunmuşlardır. Eğitimsiz ve erkeğe muhtaç bir durumda bulunan Müslüman kadınlara Avrupalı kadınların yaşantısı ve hakları hakkında bilgiler veren kadın cemiyetlerinin en ünlüleri, Teal-i Nisvan, Müdafaayı Hukuki Nisvan, Hizmetin Nisvan gibi cemiyetlerdir.
(Cemiyetlerde Ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını 1908-1960, Dr. Leyla Kara, 59)
Bu verdiğim bilgi üzerinden yola çıkarak Atatürk devrimlerinin, mantıklı olduğunu dile getirsem yanlış bir cümle olmaz herhalde. Mesela İttihat Terakki zamanı Kadın Kıyafeti konusunda birtakım girişimlerde mevcut olmuştur. İttihat ve terakki partisi kadın haklarını savunurken çarşaf ve peçe meselesiyle açık bir şekilde mücadele etmemiştir. Bununla birlikte dağıttığı gizli bildirilerde peçenin dinle ilgisi olmadığı ileri sürülerek ilkel bir dinsizlik örneği olduğunu göstermeye çalışmıştır. İttihatçıların öncülüğünde ve onların himayesinde birçok cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyetlerin başlıcaları şunlardır: Teal-i Vatani Osmaniye Hanımlar Cemiyeti, Donanmayı Osman-i Hanımlar Cemiyeti, Himaye-i Etfal, Hilal-i Ahmer, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti. Müslüman kadınları sosyal ve çalışma hayatına katılmaya teşvik eden parti, kadınların meslek sahibi yapacak faaliyetlerde bulunarak, islam kadınları çalıştırma cemiyetinde desteklemiştir, ittihat terakki bünyesinde kurulan veya desteklenen çeşitli kadın cemiyetleri milliyetçilik fikrinin kadınlar arasında yayılmasını sağlarken, kültürel ve sosyal amaçlı faaliyetlerde bulunmuştur. İttihat terakki bu cemiyetler aracılığı ile kulüpler kurmuş gece dersleri başlatmış aşı ve tedavi merkezleri ve dispanserler açtırmıştır
(Cemiyetlerde Ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını 1908-1960, Dr. Leyla Kara, 65)
Osmanlı ülkesinin idari bölümlerinde vilayetler çok geniş oldukları için sancak birimine göre yapılmaktadır her sancak bir seçim dairesidir her nahiye bir seçim şubesi… Seçim oranı her 50.000 erkek nüfusa bir mebus esasına dayandırılmıştır. Böylelikle seçme ve seçilme haklarını sahip kılınmayan kadınlar, temsil edilme durumunda değillerdir oysa Birinci Dünya Savaşı içinde kadınların çalıştırılmasını Öngören bir kanun çıkarmak zorunluluğu kabul edilmiştir
(Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 3, Sayfa 166)
Aslında bu örnekler bakarsak, Mustafa Kemal Paşa’nın Kadın Üzerindeki devrimlerini İttihat Terakki çoğunluk olarak dile getirmiştir. Kanaatim o dur ki Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı devrimlerin ana ve temel sebebi Meşrutiyet zamanı yapılan devrimlerin devamıdır, Meşrutiyet kendisi de buna örnektir. Yarı Cumhuriyet bir yönetimi mevcut, Meclis, Anayasa Ve Seçim. Tabi bu zaman da bazı eksikler mevcuttur ama onları tamamlayan ise Mustafa Kemal Paşa olucaktır. Cumhuriyetin İlanı, Kadınlara Haklar verilmesi, Latin alfabesine geçiş, peçenin yasaklanması vb. Konular.
Hani demiştim ya Mustafa Kemal Paşa’nın devrimleri, Meşrutiyete veya İttihat Terakki Cemiyetine dayalıdır diye bu cümleyi şöyle tamamlamak istiyorum: Kemalist devriminin programını ve öğretisini ifade eden 6 ok içerik olarak elbette evrenseldir, ama aynı zamanda Türk devriminin pratiğinde içerik kazanmış özgün bir program ve ilkeler bütünüdür. Nitekim Altıok'un Namık Kemal'den başlayarak ittihat terakki döneminde adım adım inşa edildiğini görmekteyiz.
(Kaynak Yayınları, Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları, Doğu Perinçek, Sayfa 71)
Şinasi’lerin, Mustafa Celalettin paşaların Mustafa Fazıl Paşa’ların Namık Kemal'lerin Mithat paşaların ziya paşaların Hüseyinzade Ali beylerin, Ahmet Mithat Efendi’lerin Ali suavi’ lerin Beşir Fuat’ların Talat ve Enver Paşa’ların Mustafa Kemal paşaların Necip Asım'ların, İsmail Gaspıralı’ların, Yusuf Akçura’ların, Tevfik Fikret’lerin, Mehmet Akif’lerin, Ziya Gökalp’lerin vb. temsil ettiği Yeni Osmanlı-Genç Türk hareketi, Kemalist devriminin birikimini oluşturur. Özet olarak hürriyet ve bağımsızlık eksenindeki bu hareket, Meşruiyet deneyimlerinden geçerek Cumhuriyeti yaratmıştır.
(Kaynak Yayınları, Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları, Doğu Perinçek, Sayfa 68).
1908 devrimi kuşkusuz 1876 birinci meşrutiyetin devamıdır ve 150 yıllık milli demokratik devrimimiz in ikinci halkasıdır bu halkalar iç içedir kemalist devrim bir bakıma 1908 başlar ve onu izler bu iç içe geçiş özellikle istiklal savaşında kendini gösterir istiklal savaşımız 1914 yılında yani genç türk devrimi döneminde başlamış 1918’den sonra Kemalist devrim döneminde devam etmiş ve zafere ulaşmıştır.
(Kaynak Yayınları, İttihat Terakki Ve Jötürkler, Sayfa 31)
Cumhuriyet devrimleri olarak adlandırılan kültürel toplumsal köklü değişimlerin hemen hepsinin tohumları filizleri ikinci meşrutiyet dönemine dayanır Niyazi Berkes de Cumhuriyet döneminin düşünce hayatının Osmanlı toplumunun son döneminden beri yürüyen tartışmalar tarafından şekillendiğini belirtir. Cumhuriyet döneminde yapılan değişimlerin bu tarihi birikime dayandığını vurgular. İkinci meşrutiyet döneminde devletin ve toplumsal kurumların laikleştirilmesi doğrultusunda adımlar atılmıştır. Evlilik kurumunda kadınlara yeni haklar tanıyan bazı düzenlemeler yapılmış şeriye mahkemeleri adliye nezaretine bağlanarak dönemine göre oldukça ileri hukuki adımlar atılmıştır. 1909 yılında mecliste herkesin kanun önünde eşit tutan bir adalet anlayışının yanı sıra, devlet okullarında parasız olarak verilen ve vatanseverlik aşılayacak bir eğitimin, gerekliliği savunuluyor. Osmanlıcadan Türkçeye dönülmesi ve Latin alfabesinin benimsenmesi tartışmaları o yıllarda başlamıştır
(Resenli Niyazi, Kırmızı Kedi Yayınları, Feyziye Özberk, Sayfa 155)
Kaynakça:
Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Sayfa 131-132 Mazhar Müfit Kansu, TTK
Türk Devrim Tarihi, 3. Kitap 2. Bölüm, Şerafettin Turan, Sayfa 56
Büyük Osmanlı Tarihi, Enver Ziya Karal, Cilt 4-5
HR.SYS, 2316-12
İ.DUİT, 175-46
İ.DUİT- 9-140
Ankara Üniversitesi Tiirk İnkılâp Tarihi Ensitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 24, Kasım 1999-2003 s. 417-467 11 Nisan 1920 (1336) Tarihli Takvim-i Vekâyi'de Kuva-yı Milliye Aleyhinde Yayınlanan Kararlar Yrd. Doç. Dr. Osman Akandere
Halifeliğin Kaldırılması,Prof. Dr. Ali Satan- Türk Siyasi Tarihi, Prof. Dr. Fahir Armaoğlu
Sina Akşi’nin İç Savaş ve Sevr’de Ölüm, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Sayfa 18
Ahmet Nedim, Ankara İstikal Mahkemleri Zabıtları 1926, Sayfa 353-355, İşaret Yayınları
Harp Tarihi Vesikları No: 1181
Tarık Zafer Tunaya, Türkiyede Siyasal Partiler, Cilt 2, Sayfa 381-395
Tarık Zafer Tunaya, İslamcılık Akımı, Sayfa 158
Mahmut Goloğlu, Devrimler Ve Tepkiler, Sayfa 176
Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk- Kendine Özgü Yaşam Ve Kişilik, Sayfa 494
Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk- Kendine Özgü Yaşam Ve Kişilik, Sayfa 487
Erik Jan Zürcher, İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye de Etnik Çatışma, Sayfa 105
Martin Van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, Sayfa 144-146
Martin Van Bruinessen Ağa,Şeyh, Devlet, Sayfa 414
Mahmut Goloğlu, Devrimler Ve Tepkiler, Sayfa 116
Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait İsyanı Ve Şark İstiklal Mahkemesi, Sayfa 225
Mim Kemal Öke, Musul Kürdistan Sorunu, Sayfa 281. Dipnot:FO. 424/462 Sayfa 138-139 No 138, FO. 424/462 Sayfa 149-150 No 151
Bilal Şimşir, Kürtçülük 2,Sayfa 31, 1924-1999
Bilal Şimşir, İlk Dönem Türk Diplomasisi Üzerine İncelemeler, Sayfa 154
Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri 1923-1927, Sayfa 118 ve 123
Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetin de Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-193, Sayfa 151-152
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Cilt 24, İçitmai Senesi 8, 130 Birleşim
Türk Devrim Tarihi, Toktamış Ateş, sayfa 213
Afet inan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Sayfa 182, Türk Tarih Kurumu Yayınları
Ayşe Yanardağ, Atatürk Devrimleri Ve Diyanet İşleri Başkanlığı 1924-1938
Zafer Toprak, Atatürk Kurucu Felsefesinin Evrimi, Sayfa 295, Türkiye İş Bankası Yayınları
Kaynak Yayınları, 2. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Türk Devrimi Ve Fikir Temelleri, Selami Kılıç, Sayfa 161
Türklerde Sosyal Devlet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Sosyal Politikalar, Tuğba Belenli, Sayfa 220
Zafer Toprak, Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm 1908-1935, Sayfa 16
Cemiyetlerde Ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını 1908-1960, Dr. Leyla Kara, 59
Cemiyetlerde Ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını 1908-1960, Dr. Leyla Kara, 65
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt 3, Sayfa 166
Kaynak Yayınları, Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları, Doğu Perinçek, Sayfa 71
Kaynak Yayınları, Kemalizmin Felsefesi ve Kaynakları, Doğu Perinçek, Sayfa 68
Kaynak Yayınları, İttihat Terakki Ve Jötürkler, Sayfa 31
Resenli Niyazi, Kırmızı Kedi Yayınları, Feyziye Özberk, Sayfa 155