Yunus Emre’nin tarihi şahsiyeti hakkında birçok yorum vardır. Onun Yıldırım Bayezid zamanında yaşadığını söyleyenler de var Hammer gibi Kanuni Sultan Süleyman devri zamanında yaşadığını söyleyenler de… Fakat Adnan Erzi’nin Beyazıt Devlet Kütüphanesindeki bir mecmuadan neşrettiği belgeden her şeyi açıklığa kavuşturuyor. Belgede Yunus Emre’nin 638 (1240-1241) yılında doğup 720 (1320)’ de vefat ettiği kaydedilmiştir.
Yunus Emre’nin nerede doğduğu ve gerçek türbesinin nerede olduğu hakkında kesinleşmiş bilgi yoktur. 16. ve 17. yüzyıl kaynaklarına göre Eskişehir’in Sivrihisar ilçesiyle Sakarya Nehri arasındaki bölgede yaşamıştır.
Yunus Emre, Sa‘dî-yi Şîrâzî’den ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den tercüme yapacak kadar Farsça bilmektedir. Yunus, yaşamı boyunca eğitimini tekkelerde ve dervişlerin yanında almıştır. Yûnus Emre’nin mürşidi Tapduk Emre’dir ancak tarikatı kesin olarak belli değildir, bu konuda da değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım araştırmacılar Yûnus’un tarikat pîrlerini Horasan’a bağlarken onun Nakşî, Halvetî, Mevlevî olduğunu veya Kādirîliğe mensup bulunduğunu söylemiştir.
Eserleri:
1. Risâletü’n Nushiyye. 707 (1307) yılında mesnevi şeklinde yazılmış 600 beyitlik bir risâle olup Yûnus’un seyrüsülûk ehline öğütlerini içerir. Risâle “fâilâtün fâilâtün fâilün” vezniyle yazılmış on üç beyitlik bir nazımla başlar ve kısa mensur bir bölümle devam eder. Asıl mesnevi “mefâîlün mefâîlün feûlün” veznindedir. Risâletü’n Nushiyye, Yûnus’un ilâhilerine nisbetle daha az şiir özelliğine sahip bir eserdir ve Anadolu sahasında yazılmış tasavvufî muhtevalı ilk özgün nasihatnâmelerden biridir.
2. Divan. Tertibi hakkındaki en eski tarih Şinasi Tekin’in bir mecmuaya dayanarak verdiği 707 (1307) yılıdır. Birçok nüshası içinde en eskilerinin XIV. yüzyıla kadar geriye gittiği tahmin edilmektedir.
Türk tasavvuf edebiyatı sahasında kendine has bir tarzın kurucusu olan Yûnus Emre, Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle Anadolu’da yeniden ortaya koymuş ve Rumeli coğrafyasında gelişen tasavvuf edebiyatı ondan büyük ölçüde etkilenmiştir. Yûnus, tasavvufî düşünceyi derinden kavrayıp yaşamış; ilâhilerinde samimiyeti, heyecan ve aşkıyla derinlikli, akıcı bir üslûba ulaşmış, bütün insanlığı ilâhî aşka, kardeşliğe, merhamet ve şefkate davet etmiş; insan olmanın, kendini bilmenin, Cenâb-ı Hakk’a ulaşmanın şartlarını ve yollarını anlatmıştır.
Örnek Şiiri :
Aşkın Aldı Benden Beni
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni,
Ben yanarım dünü günü,
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni.
Aşkın aşıkları öldürür,
Aşk denizine daldırır,
Tecelli ile doldurur,
Bana seni gerek seni.
Aşkın zencîrini üzem,
Deli olam dağa düşem,
Sensin dünü gün endişem,
Bana seni gerek seni.
Eğer beni öldüreler,
Külüm göğe savuralar,
Toprağım orda çağıra,
Bana seni gerek seni.
Sofilere sohbet gerek,
Ahilere Ahret gerek,
Mecnunlara Leyla gerek,
Bana seni gerek seni.
Ne Tamuda yer eyledim,
Ne Uçmakta köşk bağladım,
Senin için çok ağladım,
Bana seni gerek seni.
Cennet Cennet dedikleri
Bir ev ile birkaç huri,
İsteyene ver sen onu,
Bana seni gerek seni.
Yusuf eğer hayalini,
Düşte göreydi bir gece,
Terkederdi mülklerini,
Bana seni gerek seni.
Yunus çağırırlar adım,
Gün geçtikçe artar odum,
İki cihanda maksudum,
Bana seni gerek seni.**
Yunus Emre**