Doğu Roma İmparatorluğu'nun "Büyük" lakabıyla anılan, imparatorluğun başkenti olan, ayrıca kendi adını verdiği Konstantinopolis kentinin kurucusu ve Hristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatoru I.Konstantin'in başına geldiğine inanılan hikayeyi Evliya Çelebi'nin aktarımıyla okuduğunuzda olaylar karşısında dehşete düşüceksiniz.
Cüzzam, enfeksiyona bağlı olarak oluşan bir hastalıktır. Kendi kendine sınırlanan veya ilerleyici olabilen bölgesel ya da geniş yayılımlı bir hastalık tablosu vardır. Cüzzam esas olarak sinirleri, deriyi, üst solunum yolunu, gözü, kemikleri ve testisleri tutar.
Konstantin, Roma’da ikamet ederken cüzzam hastalığına yakalanır. Bu hastalık yüzünden kaşı, kirpiği, saçı ve sakalı dökülmeye başlar. Bütün Alman, Sırp, Bulgar, Arap ve Acem hekimleri bir araya gelselerde kralın derdine derman bulamazlar. Sonunda Konstantin ümidi kesince aralarından hekim olmayan Mecusi (Zerdüşt):
"Ey kralım, eğer sağlık istersen bu senin derdine bundan başka ilaç yoktur. Önce büyük bir havuz yaptır, havuzun içini yeni doğmuş bebeklerin kanıyla ağzına kadar doldurun, ardından havuza girip 1 saat durun, sonra çıkın hamama girin. Bunu kırk gün tekrarladıktan sonra hastalıktan eser kalmayacak." der.
Konstantin emir verip 3.000 adet yeni doğan bebeği toplatıp havuza koydurtur. Cellatlar tam işlerini yapacaklarken o 3.000 masumun ana ve babaları imparatora içlerinden gelerek Yunanca ey inpiretore Kostantin ipol yani “ey padişahlar padişahı Kostantin Kral", Rum olanlar va pedakemü vandirfa bidemuva mavramatyamu va psiçemu va psihulemu, yani "vay oğul, vay canımdan sevgilim, vay iki gözlerim." diye ağlayıp feryat ederler.
Konstantin bu haykırışları duyup "Enpiretor ipol" dedikleri, yani "Şanı büyük padişahlar padişahı" dediklerini kendine sanıp ve yirmi otuz bin insanın feryat ve inlemeleri Konstantin'e hoş gelmeyip:
"Ben cüzzam hastalığından ölürsem bana yeğdir. Nitekim bu kadar Hristiyanların, yani İsa ümmetinin feryat ve inlemelerini işitmeyem ve bu kadar bin ermemiş masumun kanı benim sağlığım için yere dökülmesin, tiz bu kadar masumları ana ve babalarına verin, Tanrı için azâd eyledim, ana-babaları bundan böyle bana hayır dua etsinler." diye bütün masumlan ebeveynlerine teslim ettiler.
Bütün masumların ana babaları ve bütün akraba ve yakınları baş açıp, yüzlerini yere sürüp, sevinçlerinden ağlamaklı olup "İlahî padişahımızı bu cüzzam hastalığından kurtar." diye dua ve yakarışlar edip, gittiklerinde derhâl Konstantin’e bir uyku çöküp, uykuya vardığında hemen rüyasına Hz. İsa girip:
"Ey Kostantin, sen o masumlara merhamet edip bu cüzzam derdini çekmek bana yeğ gelir diye kan dökmeyi işlemeyip hasta olmayı seçtin. İmdi Allahu Taalâ da sana acıyıp bu hastalıktan kurtuldun." deyip Hz. İsa, Konstantin'in bütün vücudunu mübarek eliyle sığayıp:
"Ey Konstantin, sana bu masumları katleyle diyen Mecusî hekimleri katleyle.” der ve elindeki asasıyla Konstantin'e vurunca derhâl Konstantin uykudan uyanıp görse ki bütün vücudunda hastalıktan bir belirti kalmayıp sağlığına kavuşur.
Daha sonra masumları katleyle ve sıcak kanlarına gir, diye öğreten bütün hekimleri huzuruna çağırtıp nicesini katlederken bir hekim, "Padişahım hele beni bir kere söylet, sonra katleyle.” deyince hemen hekime izin verilir ve hekim şöyle der: "Padişahım, bütün ülkelerin Bukrat, Sokrat, Ristotalis, Calinus ve Eflâtun mertebesinde olan hekimleri kralıma nice yüz bin çeşit ilaçlar tedavi uyguladık; asla çare olmadı. Sonunda bildik ki sana içten ve can u gönülden dua lâzımdır, sonunda bunu tedbir eyledik ki masumların kanına giresin, masumları toplayıp cellatlar öldüreceği sırada bütün masumların ana-babalarına gizlice haber verdik, onlar da hazır olup ağladıkları ve yavruları için sızlandıklarında kralım acıyıp bütün masumları serbest bıraktığınızda duaları kabul olup onlara acıdığından Hırıstoş da sana acıyıp şifa verdi." diye usta hekim cevap verince Konstantin o söz sahibi hekimi affedip azâd etti. Sonra Kostantin günden güne cihan süsü Cem yapılı padişah olup Konstantiniyye Kalesi'ni öyle tamire başladı ki her gün 300.000 işçi ve 100.000 mimar işlerdi.
Hikayede gördüğümüz gibi karşımıza trajik bir durum çıkıyor. Aynı zamanda tarihin ilk geri vitesini de bu hikayede görüyoruz. Siz de Evliya Çelebi'nin kalemiyle okuduğumuz bu hikaye ile ilgili yorumlarınızı aşağıya yazabilirsiniz.