Nâzım Hikmet, 1902 de Selanik'te dünyaya geldi. Döneminde tüm gençlerin de olduğu gibi vatan sevgisi onunda içini doldurdu hatta bunla ilgili ilk çalışması daha 13 yaşındayken ''Feryad-ı Vatan'' şiiriyle herkese gösterdi. Asker olmak istedi ve Bahriyeye katıldı ama sağlığı onu bu kutsal görevden mahrum bıraktı.
Vazgeçmedi, İstanbul’un işgalini görüp yüreğine dert ettiğinde 19 yaşındaydı. Camiden sarkan Yunan bayrağını görünce dayanamamış, Mustafa Kemal’e cephane taşıyan gizli bir örgüte katılmıştı. İnegöl’e giden küçük bir vapura binmişti. Anadolu’ya gidiyorum, Mustafa Kemal’e gidiyorum demişti. Anadolu'da bir çok görevde bulundu, sefaleti, savaşı, ezilmişliği gördü ve tattı daha sonra bu hatıralarını "Kuvâ-yi Milliye Destanı," ile anlatacaktı.
Tiflis'te Şevket Süreyya (Aydemir) ile tanıştı ve bir çok şey öğrendi. Beraber Moskova'ya geçtiler. Nazım burda ''Marksist-Leninist'' eğitimler aldı. Rus iç savaşının sonunu ve Sovyetlerin ilk zamanlarını gördü.
Türkiye'ye döndükten sonra TKP içinde bir çok görevde bulundu. Döneminin sesi oldu, hayatın zorlukları ve adaletsizlikleri, onun mısralarında can buldu. Halkın içindendi, sadece kendini değil halkı anlattı, bir milletin hikayesini yazdı. Ve son anına kadar, hem bir şair hem de bir devrimci olarak, insanların umutlarını yeşertti.
Tutuklandı, bir çok suçlamayla karşı karşıya kaldı, sonucunda 28 yıl hapse mahkum edildi. Fakat haksız yere içerde olmayı kabullenemiyordu. Mustafa Kemal’e bir mektup yazdı. ''Haksız yere içerdeyim'' dedi. Lakin daha 19 yaşındayken yanına katıldığı Mustafa Kemal onun mektubunu okuyamadan ebediyete uğurlandı. O parmaklıklar ardında en güçlü şiirlerini yazarken halk onun adını anmaya bile çekiniyordu artık. Eserleri yasaklanmıştı.
Bir çok yerde hapis yattı, fakat boş durmadı böyle biri değildi bir çok eser dünyaya getirdi. 1949 da kendisinin affedilmesi için Türk ve Dünya Camiyasından; Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cahit Sıtkı Tarancı, Falih Rıfkı Atay, Melih Cevdet Anday, Neyzen Tevfik, , Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat, Albert Camus, Picasso, Jean-Paul Sartre gibi isimler katıldı. Ve sonunda 1950 de 12 yılın ardından özgürlüğüne kavuştu. Çürüğe alınmış olmasına rağmen askerliğe çağrıldı. Canının tehlikeye atıldığını anlayınca vatanını terk etmek zorunda kaldı. Sabahattin aliye yapılan şey ona da yapılmıştı. Karısını, oğlunu senelerce göremedi. Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Kalbine en ağır darbe de buydu. '' Beni Türklükten, halkımın evlâdı olmaktan, milletime ölümsüz bağlı bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çıkaramaz, ayıramaz” sözlerini söyledi.
61 yaşında kalp krizi geçirerek öldüğünde vatanına hasretti, uzaktı. Sesini duyurmak istediği fikirleirini, şiirleriyle ifade etti. Bu yüzden hapis yattı, sürgüne gönderildi. Ama hiçbir zaman inancını ve kalemini kaybetmedi. Tüm kalbiyle yazdı. sadece bir şair değildi, O umut, mücadele, azim ve yalnızlığın ta kendisi idi.
Ondan geriye ülkesine duyduğu özlemi içeren şu dizeler kaldı;
''Çok yorgunum
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman
Beni o limana
Çıkaramazsın''