Savaş Öncesi Dünya
1789 Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik hareketleri Birinci Dünya Savaşı öncesinde iyice yayılmıştır. Özellikle çok uluslu devletlerin bu fikirden kaçmaları mümkün olmamıştır. Bu dönemde ki bir diğer önemli olay ise Almanya ve İtalya'nın birliklerini sağlamaları olmuştur. Bu iki olaydan sonra, Avrupa'da yeni bir dönem açılmış, 1871'den sonra Avrupa'da dengeler değişmiştir. 1879'da Rusya'ya karşı, Almanya ile Avusturya – Macaristan arasında ittifak yapılmış ve 20 Mayıs 1882'de İtalya'nın da katılmasıyla üçlü ittifak oluşturulmuştur.
Kırım (1877-1878) savaşından sonra bölge siyasetine müdahalede bulunamayan İngiltere bu gelişmelerden endişe duyarak Almanya'nın hareket bölgesini kısıtlamaya yönelik tedbirler almıştır. Doğal müttefikler ise Almanya'nın yayılmasından rahatsız olan Fransa ve Rusya olacaktır. Fransa'da Almanya'ya karşı müttefik bulma çabası içinde Rusya ile 4 Ocak 1894'de ittifak yapmıştır.
İtilaf Devletleri'nin gerek askeri nüfus gerekse askeri güç açısından Müttefiklere kesin bir üstünlüğü vardır. İttifak Devletleri'nin toplam 119 milyon nüfuslarına ve seferber edebileceği 22 milyon askerine karşı, İtilaf Devletleri sömürgelerin haricinde 260 milyonluk nüfusa ve 30 milyon kişilik askere sahiptir.
1914 senesine gelindiğinde bloklar arası çatışma son haddine gelmiştir. Savaşa bir bahane gerekmektedir. Görünen bahane de 28 Haziran 1914'de Avusturya Macaristan veliahtının ve eşinin Gabriel Prençip adlı bir Sırp tarafından öldürülmesi olmuştur.
Osmanlı'nın Savaş Öncesi Durumu
Rus Harbi ve akabinde 1878 Berlin Kongresinden sonra Osmanlı'nın herhangi bir askeri ve siyasi gücünün kalmadığı ve yıkılmaya yüz tuttuğu artık tüm Dünya ülkeleri açısından kesinleşmişti. Berlin Kongresi sonrası Sultan İkinci Aptülhamit meclisi süresiz olarak tatil etmiş ve kendi saltanatını tam anlamıyla tesis etmiştir. Meclisin kapatılması sonrası devlet içi siyasi çatışma başlamış başta İttihat ve Terakki Cemiyeti olmak üzere hürriyet taraftarları gün gün Aptülhamit'e karşı mücadele vermişlerdir. Bu mücadeleyi kazana taraf ise 1908'dr padişaha İkinci Meşrutiyet'i ilan ettiren İttihat ve Terakki olmuştu. Hemen ardından İstanbul da saltanat yanlısı çıkan 31 Mart isyanı ve hürriyet yanlılarının Hareket Ordusu adı ile İstanbul'a gelip isyanı bastırması ve padişah ikinci Aptülhamit'i tahtan indirmesi ile sonuçlandı. Olaylar neticesinde Osmanlı tam bir kaos ortamına süreklenmis artık devlette nizam kalmamıştı.
1911 yılana gelindiğinde İtalya'nın Trablusgarp'a saldırması, Türk askerlerinin ne kadar savunsalarda yeterli destek verilememesi ve İtalyan gemilerinin Beyrut'u bombalayıp donanma ile Çanakkale boğazına gelmesi ve yıkılmakta olan Osmanlı'dan parça koparmak istiyen ufak Balkan ülkelerinin savaş ilan etmesi ile barış masasına oturmuş ve son Afrika toprağı da kaybedilmiştir.
Trablusgarp Savaşı'nın sonuna denk gelen Balkan savaşı ise tam bir hezimetle sonuçlandı daha ömürleri 50 yılı dahi aşamamış ufak Balkan ülkeleri osmanlıyı yenmiş Osmanlı'nın anavatanı olan Balkan topraklarını elinden almış hatta yıllarca başkentliğini yapmış olan Edirne dahi Bulgarların eline geçmişti. Edirne'nin de kaybedilmesi üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti yenden devreye girmiş 1913 de Bab-ı Ali baskını ile hükümeti devirmiş ve 1918'e kadar da ülkeyi yönetmkştir. İkinci Meşrutiyet'le beraber padişahında bir yetkisi zaten kalmamış artık devleti yöneten Meclis konumuna gelmişti.
Osmanlı'nın İttifak Arayışı
Rusya:
Rusya'nın İstanbul ve Boğazlarla ilgili tarihi emelleri düşünüldüğünde, Rusya ile ittifak en son düşünülmesi gereken bir seçenektir fakat Osmanlı siyasi yalnızlıktan kurtulmak için "Denize düşen yılana sarılır" hesabı Rusya ile dahi savaşın ilk başladığı dönemlere kadar iletişimde kalmıştır.
Uluslararası politikada yalnız kalmak istemeyen Osmanlı Devleti Rusya ile
ittifak teşebbüsünde bulunmuştur. Rus Çar'ı Livadya'da ziyarete giden Talat Paşa, Rus Dışişleri Bakanı Sazanof'a bir ittifak teklifinde bulunmuş fakat Rusya'dan
doğru düzgün bir cevap alınamamıştır. Sazanof bu konuyla ilgili olarak; "Genç Türk hükümeti ya ürktü, bu yolu terk eyledi, ya da Almanya sefareti kendi nüfuzunu korumak için bu meseleyi kapattı." demiştir.
İngiltere:
1911'de İtalya ile yapılan savaş sırasında tek kalmak istemeyen Osmanlı bir müttefik arayışına girmiştir. Almanya o sırada İtalya ile müttefik olduğundan Osmanlı'ya yardım edememişti. Osmanlı Devleti tarafından
yapılan bu ittifak teklifi İngiltere Hükümeti red etmiştir. Osmanlı daha sonra Balkan savaşları sırasında İngiltere'ye müdahale etmesini ve Rusya'yı bölgeden uzak tutmasını istemiş fakat İngiltere hem bir Balkan savaşının Avrupa'ya yayılmasını istemediğinden hemde Rusya ile müttefik olduğundan reddetmiştir.
Fransa:
Haziran 1914'de Cemal Paşa Fransız donanmasının manevralarında bulunmak üzere Fransa'ya davet edildiği zaman kendisine Yunanistan ile olan Adalar denizi problomi hakkında eğer uygun bir ortam bulursa Fransa'ya ittifak teklif etmesi söylenmiştir. Cemal Paşa'da Paris'te Hariciye Nezareti Siyasi İşler Müdürü Monsieur
de Margurie'ye teklifi iletince şu cevabı alır: "sizinle siyasi bir ittifak veya bir anlaşma
yapabilmemiz için müttefiklerimizin buna muvafakat etmesi lazımdır ki bunun
lazım olup olmayacağı şüphelidir". Kısaca Fransa'da bu teklifi reddeder.
Rusya, İngiltere, Fransa, gibi devletlerin yanında Osmanlı, Bulgirstanla hatta Yunanistan'la dahi ittifaklık düşünülmüş, Bulgarlar bunu reddederken, Yunanlara teklif yapamadan 1. Dünya savaşına girer.
Osmanlı - Almanya Müttefikliği
Osmanlı Rus Harbi yenilgisinden sonra 1878 Berlin antlaşmasını imzalamıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı'nın yıkılacağını artık tam anlamıyla emin olan İngiltere ve Rusya, Revan görüşmelerinde Osmanlı'yı paylaşır, fakat Almanya'nın Osmanlı toprakları üzerinde henüz bir emeli olmaması fakat İngiltere'nin özelikle Arap aşiretleri ile olan görüşmeleri neticesinde Almanya ile Osmanlı giderek yaklaşır. Yakınlaşmada Devletin içinde bulunduğu ekonomik durumun kötü olması ve Alman sermayasenin ekonomiye can olacağı düşüncesi de etklidir.
Osmanlı'nın diğer Avrupalı devletlerle ittifak olma çalışmaları başarısız olması neticesinde hükümet 1913'ün Eylül ayında ittifak teklifinde bulunmuştur. Ancak Alman Büyükelçisi verdiği cevapta "Türkiye ittifak kabiliyetine hazır olmadığı cihetle keyfiyetin hükümetçe tecile uğradığını" söyleyerek oyalama taktiğine girmiştir. 1914'ün Mart ayında Almanya'nın, Avusturya'ya gönderdiği mesajda Osmanlı için şöyle bahsedilmiştir "Türkiye askeri bakımdan sıfırdır. Askeri heyetimizin raporları tamamen ümit kırıcıdır. Ordu, anlatılması güç bir durumdadır. Türkiye'den daha önce hasta adam diye söz edildiğine göre, şimdi ölen adamdan söz edilmesi gerekiyor. Artık yaşama gücü kalmamıştır. Kurtarılması olanaksız ve can çekişme halinde bulunuyor. Askeri heyetimiz, şifasız bir hastanın ölüm döşeği başında bulunan
doktorlara benziyor."
Von Moltke 18 Mayıs 1914 tarihli muhtırasında da şöyle diyordu "Yakın gelecekte Türkiye"yi üçlü ittifakın ya da Almanya"nın yararına hesaba
katmak tam bir yanılgı olacaktır"
Türk- Alman müttefikliği Avusturya'nın Sırbistan'a kesin ültimatom verince tekrar düşünmesi ve İstanbul"aki Alman Büyükelçisi Wangenheim, Sadrazam Said Halim Paşa'ya "Alman hükümeti namına size ittifak teklif ediyorum" demesi ile kesinleşmiştir. Bu tekliften sonra Said Halim Paşa, Sultan'ın başmabeyincisi Ali
Fuat Bey'i Sultan Reşad'a göndererek ittifak için Sultan"ın onayını almıştır
Osmanlı'nın Savaşa Girişi
Savaş ilk başladığında Osmanlı tarafsızlığını ilan etmiştir. Saray-Bosna'da ki olay mecliste konusulsada resmi bir açıklama yapılmaz zaten kısa bir süre sonra 5 aylık tatile girer. Bu sırada İttihat ve Terakki sıkı yönetim ilan eder ve ipleri eline alır.
Savaşın başladığı sırada Osmanlı'nın daha öncesinde İngiltere'den sipariş ettiği Sultan Osman ve Reşadiye gemilerine el koydu. Son taksidi bile ödenen Sultan Osman gemisine ne Türk bayrağı çekilmiş ne de gemilerin parası geri ödenmiştir.
İngiltere bu kararı verdiğinde ne seferberlik ne de savaş ilan edilmişti. Bu durum Osmanlı tarafında ciddi bir tepkiyle karşılanmış ve İngiltere'ye karşı büyük bir nefret oluşmuştur. Almanlar bu durumu kaçırmak istememiştir. Almanya'nın Akdeniz filosu komutanı olan Amiral Souchon komutasında bulunan Goeben ve Breslau, Fransa'nın Kuzey Afrika'dan asker sevkiyatını engellemekte görevlendirilmişti. Almanya ve İngiltere savaşı başlayınca bu gemiler Akdeniz'de mahsur kaldı çünkü Cebele Tarık boğazı ve süveyş kanalı İngiltere'nin elindedir. Otranto boğazı da İngilizler tarafından kapatılınca kral II. Wilhelm gemilere İstanbul'a gitmesini emreder. Bunun sonucunda Osmanlı'nın da izni ile 10 Ağustos 1914'te gemiler boğazı geçer ve İstanbul'a varır. Gemiler satın alındığı belirtilir ve belli bir süre kazanılır.
Almanların Osmanlı'yı savaşa sokma baskıları Eylül ayında daha da artar. Özellikle Marn yenilgisinden sonra baskılar artar. 17 Eylül'de Osmanlı Hükümeti'ne başvuran Almanya büyükelçisi derhal savaşa girilmesini ve Kafkasya ile Mısır'a sefer düzenlenerek müttefiklerinin yükünün azaltılmasını istemiştir. Hatta Almanya elçisi Osmanlı, Türk - Alman İttifakı maddelerinin gereğince savaşa girmezse Goeben ve Breslau'a Alman bayrağı çekerek Karadeniz'e çıkaracaklarını Ruslara saldıralacaklarını söylemişlerdir.
Enver ve Cemal Paşa'nın emri ile donanma 27 Ekim akşamı Karadeniz'e açılır. Amiral gemisi olan Yavuz'dan öbür gemilere "savaşa hazır olunuz" işareti verilir. Aynı zamanda Türk gemilerine her gemiye verdiği görevleri bildirilen zarflar gönderilmiştir. Bunlara göre Yavuz Sivastopol'a, Midilli Kerç'e, Hamidiye Yalta ve Kefe'ye, Berk Novorossiski'ye, Gayret ve Numune Odesa"ya saldırması emredilmiş ve gemiler bu emri istisnasız yerine getirir. Sonucunda 2 Kasımda Rusya, 5 Kasımda İngiltere ve Fransa, Osmanlı'ya savaş ilan eder. Karışıklık olarak 11 Kasımda Osmanlı 3 ülkeye de savaş ilan eder ve artık her şey başlar