Çanakkale bir türlü geçilememiş, başkent İstanbul zapt edilememişti. İngilizler bu duruma bir çare aramak mecburiyetindeydi zira askeri uzun süre cephede tutmak hem çok masraflı hem de moral bozucu bir faaliyettir. Gün geçtikçe iki cephe askerleri kaynaşıyor ve birbirleriyle savaşmak konusunda diretmeye başlıyorlardı. Bunun yanında Osmanlı her ne kadar başarılı bir savunma gerçekleştirmiş olsa da uzun süren savaş orduyu kötü etkilemiş zayiatlar had safhaya çıkmıştır. Kınalı kuzular analarına, kocalar karılarına, babalar evlatlarına hasret çekmektedir. Öyle ki asker kaçakları da doğal bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Hem bu yaşananların etkisi hem de Saray’ın dalkavuklarının Vahdettin’e diretmeleriyle Mondros gündeme gelmiştir.
Vahdettin’in sulh istemesine karşın İngilizler şimdilik ateşkes imzalanmasını ve ancak daha sonrasında sulhun yapılabileceğini ileri sürerek Vahdettin’e fikirlerini dayattılar. Vahdettin İngilizlerin Osmanlıyı fazla hırpalamayacağı kanaatindeydi. Bu düşüncenin en büyük nedenini Damat Ferit Paşa’nın dolduruşları olarak görebiliriz. Saray ateşkese kani olduktan sonra başdelege olarak Rauf (Orbay) Bey’i, delege olarak da Hariciye Müsteşarı Reşad Bey’i görevlendirdi. İngiliz heyeti ise sadece Amiral Galthorpe ile yetinmişti. İngilizler sanki Çanakkale’de durdurulmamışlar ve tüm memleketi karış karış işgal etmişler edasıyla Osmanlı kabinesini Limni adasının bir kasabası olan Moudros’a çağırmış ve adeta alay edercesine Agemennon Zırhlısında misafir etmişlerdir.
Mütarekenin imzalanması dört gün sürmüştür. Gerçekleşen dört oturumunun çoğunda İngilizler geri adım atmıyor, Osmanlı kabinesi ise yumuşak bir üslupla maddeleri yumuşatmaya çalışıyordu. Amiral ilk oturumda Türk kabinesinin de fikirlerini soruyor, “değiştirmek istediğiniz bir yer var mı?” diye danışıyordu. Lakin işler hep böyle gitmeyecekti. İngiliz Hükümeti Osmanlıyı küçük görüyor, artık işi bitirmek istiyordu. Amirale bir telgraf çekildi ve şartlar açıkça belirtildi. İngiliz Hükümeti daha fazla uzatmamasını söyleyerek iletişimi durdurdu. Amiral artık daha sert bir üslupla ve tam yetkiyle donanmış şekilde Osmanlı kabinesinin önünde durmaktaydı. İşleri uzatmaya da niyeti yoktu.
Osmanlı özellikle Anadolu’ya Yunan askerlerinin çıkmaması konusunda diretmiştir. Yüzlerce yıl boyunca hükmettiği bir toplumun botları altında ezilmemekte ısrarcı olmuş, İngilizler de bunu kabul etmiştir -sonradan Yunan askerleri Fransız ve İngiliz bayrakları altında çıkartma yapmıştır-. Mondros Mütarekesi İngilizler için büyük bir kazanımdır. Demiryolları, haberleşme kanalları, boğazların kontrolü, Osmanlı ordularının tasfiyesi bu kazanımlara örnektir. İngilizlerin esas olarak en çok istediği şey Osmanlı toprakları içerisinde çeşitli kukla devletler kurmaktır. Bu sayede en az maliyetle en çok sömürgeciliği sağlayacak gerekli zamanlarda bu devletlerden asker temin ederek kendi zayiatını da en az seviyeye indirecektir. Bunun içindir ki “tehdit unsuru olarak” gördüğü toprakları işgal etme hakkını gerçekleşen tüm oturumlarda tavizsiz şekilde savunmuştur.
Mütareke imzalandıktan sonra yurda dönen kabine şartların ağır olduğunun farkındaydı lakin artık yapacak hiçbir şey yoktu. İngilizler Osmanlı ordularını tasfiye etmeye başlamıştı. İngiliz komutanlar askerleriyle önce dört bir yandan Osmanlı ordularını sarıyor daha sonrasındaysa orduya mütareke belgesini göstererek teslim olmasını emrediyordu. Padişahın kesin emri vardı, karşı koymak suçtu.
Liman von Sanders Yıldırım Orduları Kumandanlığını Mustafa Kemal Paşa’ya bırakırken kısa bir nutuk ile yeni kumandan hakkındaki duygularını belirtmişti:
“Ekselâns, siz muharebe cephelerinde, Arıburnu’nda, Anafartalar’da çok yakından tanıdığım kumandansınız. Aramızda belki hadiseler ve vakalar oldu. Fakat nihayet bunlar, bizi birbirimize daha iyi tanıtmış oldular. Kalben dost olduğumuzu zannederim. Bugün Türkiye’yi terke zorlanırken emrim altındaki orduları Türkiye’ye geldiğim zamandan beri takdirkarı bulunduğum bir kumandana tevdi ediyorum. Bu umumi felaket içinde bedbahtlık duymamak mümkün değildir. Ben yalnız bir şey ile müteselli oluyorum: Kumandayı size tevdi etmek. Bu dakikadan itibaren sizindir.”
Artık Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olan Mustafa Kemal Paşa, Moudros Mütarekesi metnini inceden inceye tetkik ettikten sonra:
“Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, bu mütareke ile kendisini kayıtsız şartsız düşmanlara teslim etmeye muvafakat etmiştir. Ben bu mütarekenin sakatlığını gördüm. Bu sakat noktaların düzeltilmesine çalışmak lüzumuna kani olarak bunu alakadar makamlara bildirdim. Mütareke metni olduğu gibi, tatbik edildiği takdirde memleketin baştan nihayetine kadar işgal ve istilaya maruz olduğu kanaatini ileri sürdüm” diyerek kanaatlerini ifade etmişti.
Mondros her ne kadar Payitahtta “hiç yoktan iyidir” denerek benimsenmiş olsa da istikbali hayal eden Türk subaylar buna karşı çıkmıştır. Mustafa Kemal Paşa mevkilerini ve ordusunu Musul’da olduğu gibi İngilizlere kaptırmak istemiyordu. Paşa, İngilizlerin topyekün işgale girişeceğinin farkında olarak İzzet Paşa hükümetine “Fazla askeri malzeme ve maddelerin Toros’un kuzeyine yani İç Anadolu’ya naklini ve hiçbir suretle tahribine meydan verilmeyecek tedbirlerin alınmasını” tavsiye etmişti. Bu fikirde olan Kazım Karabekir Paşa da mühimmatını saklamış ve ordusunu tasfiye etmemekte ısrarcı olarak kararlı bir duruş sergilemiştir. Paşalarımız öngörünün ne kadar önemli olduğunu Türk tarihine silinmeyecek şekilde yazmışlar ve biz Türk gençlerinin hafızasına bu vesileyle kazımışlardır..
Buse Reisoğlu’na Sevgi ve Saygıyla..
Kaynakça: Ali Türkgeldi - Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi