Nietszche'nin çileciliği açık bir biçimde eleştirdiği konusu evet, aşikâr. Ona göre hıristiyan inancın yaygınlaşmasıyla birlikte dünyadaki etkisi büyük bir artış gösterdi çileciliğin. Bu dünyadan ve bedenden tiksinme ve bedeni aşağılayıp cezalandırma isteği olarak gördü çileciliği. Hıristiyanlık öncesinde başta Hint kültürü olmak üzere dünyanın bir çok ulusunda izlerine rastlanan çilecilik eski Yunan ve Roma kültürlerinde aşağılanası bir yaşam biçimiydi. Antik Yunana ait "Seikilos' Epitaph" , en eski müzik yazıtlarından biri, bu ezginin çevirisi: : "Yaşadığın sürece parla / Kederlenme / Yaşam ancak kısa süreliğine var olur / Ve zaman, hakkını ister" Burada bile açıkça görünmektedir ki Yunan kültüründe çileciliğe karşı büyük bir bilinç gelişmiştir. Dionysos Olimpos'lu Tanrıların en renklisi olarak görülüyordu. Ancak yine Nietzsche'ye göre Sokrates ve Platon okullarıyla birlikte Yunanistan'da gelişen yeni felsefe, kültürün sağlığına zarar verdi. Aristo'nun öğrencilerinden biri olan Büyük Iskender'in kurduğu imparatorluğun dağılmasından sonra da eski gücüne hiçbir zaman kavuşamadı. İskender İmparatorluğunun bölünmüş son parçalarından olan Ptolemaios'ların da Roma İmparatorluğu egemenliğine girmesiyle Yunanistan Fiili varlığı sonlandı. Romalıların geniş imparatorluğu ve yaşam standartları hıristiyanlığın yayılması için büyük bir ağ ve imkân oluşturdu. Nietzsche'ye göre çileci kültürün Avrupaya yayılımı böyle gerçekleşti.
Ancak Nietzsche'nin çilecilik karşıtı önerimine Hedonizm diyebilir miyiz emin değilim. Nietzsche'nin yaşam sevgisi kavramı, yaşamı evetleme ve bengi dönüş düşünceleri; hayatı hazları için yaşayan ve görece "amaçsız" hedonistlerin düşünceleriyle örtüşmemekteydi. Soninsan kavramına göre soninsan yeryüzünde daha fazla aşağılanamaz olan tek şeydi. Onlara göre kendileri hayatın anlamını bulmuşlardı ve herhangi bir değere daha ihtiyaç duymuyorlardı. Burada şundan bahsetmeye çalışıyorum, Nietzsche'nin Zerdüşt'ü der ki; İnsan, hayvanla üstinsan arasına gerilmiş bir iptir. Bir köprü, bir yoldan geçiştir. Bu soninsanlar, yani hiçbir anlama ihtiyaç duymayıp tüketmek için yaşayan hedonistler, ki onların üretimleri bile bir tür tüketimdir çünkü tek niyetleri haz duygusunu tüketmektir, aslında yaşamı sevmezler. Yaşamı sevselerdi şayet bunca hazza ihtiyaç duymaktan ziyade yaşam için yeni değerler üretebilirlerdi. Burada kendi kişisel görüşlerimi de yazacağım için özür dilemek istiyorum. Hedonist olan birkaç tanıdığım var ve aslında kendine hedonist diyen birinin bugün sıradan diye nitelendirilen insanlardan hiçbir farkı yok. Sadece hedonistler neden refah, mutluluk ve zevk duymak istediklerini, bunu sadece güdüleriyle yapan halktan daha iyi biliyorlar.
Yaşamı olumlamasına ve onun değerli bir süreç olduğuna inanmasına rağmen benim düşünceme göre Nietzsche hedonist olmamakla birlikte, yaşama (temelinde ve en nihayetinde) hayvansal hazlardan başka bir anlam vermeyi becerememiş hedonistlerin de tam karşısındadır. Nietzsche idealleri olan biriydi, üst insan kavramını oluşturması bir yana dursun, o kültürün de bir gün mutlaka var olacağına inanıyordu. Büyük Öğle kavramı buna işarettir. Ayrıca yine Ahlakın Soykütüğünde de kendini Zerdüşt'ün habercisi olarak gördüğünü belirtmişti. Bu düşünceler ile Hedonizm arasında bir bağlantı göremiyorum. Şayet bunu Freud neticesiyle psikanalitik bir yaklaşımla incelemişler ise, Size Freud neticesiyle İslam ve hatta Hıristiyanlık ile Hedonizm arasında, hatta Hedonizm ile Acı seviciliği olan Mazoşizm arasında ilişkiler kurabilirim. Çünkü sonuçta bilinçaltı... Ve biz de hayvanlardan evrildik yani her şeyin Hedonizmle bağlantısı olabilir demek midir bu? Bence böyle yaklaşmamız, ya da birilerinin böyle basit bağlantıları önemli buluşlarmış gibi tanıtan yaklaşımları hiç doğru değil. Umarım ne demek istediğimi doğru bir şekilde aktarabilmişimdir. Marksizm'in de Nietzsche'yle aralarındaki büyük çelişkiye birkaç cümleyle değinmek istiyorum. Marksizm alt sınıftan, proletarya yani işçi sınıfdan insanların hakimiyeti ele geçirmesi ve sınıf ayrımı olmaksızın herkesi bu tek sınıf altında toplamaya niyetlidir. Eşitlik en başından Nietzsche'nin karşı durduğu bir kavramdır. Kitaplarım yanımda olsaydı alıntı verecektim ama siz de mutlaka okumuşsunuzdur. Üstelik proletarya hakimiyeti efendi ahlakının değil köle ahlakının hakimiyeti demektir. Yani şahsımca Nietzsche görüşleri açısından Marksizm karşıtıdır. Tüm bunların yanında Frankurtluların* kurduğu Hedonizm Marksizm ve Nietzsche üçgenindeki Hedonizm ile Marksizmin tuhaf ilişkisine de değinmek isterdim ama zaten bu yazı oldukça uzun oldu. Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim.