Asala, Beyrut’ta başlayıp Atina’da biten 15 yıllık bir terör hikayesidir. 41 Türk diplomatının hayatına mâl olan, soykırım üzerine yükselen kinin kanla yazılmış tarihidir. Asala için gerekli parayı Amerika’da, Fransa’da, Lübnan’da, yaşayan zengin Ermeniler verdi. Militanlar Beka’daki kamplarda yetiştirildi. Hedef, korunmasız Türk diplomatiylarıydı. Amerika’da, Avustralya’da, Fransa’da Türk diplomatlarına yönelik kanlı eylemlere giriştiler. Kısa zamanda terörün gölgesini Türk dışişlerinin üzerine düşerdiler. Kanlı eylemlerin açılışı 1973 yılında Amerika’nın Los Angeles şehrinde gerçekleşti. İlk hedef iki korumasız Türk diplomatını öldürdüler.
“Bize karşı yaptıkları suikastlerde, bizim aşapı yukarı onda bir kadromuz zarar gördü. Onda bir, en büyük harplerde bile nizami orduların bile görmediği bir zaiyattır. Yani TC Dışişleri Bakanlığı çok çekti.”
Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi
Gökberk Ergenekon
Yıllar boyunca Asala terörü Türkiye’nin gündeminden düşmedi. Diplomatlarımız yurt dışında öldürülüyor, gözyaşları Türkiye’de toprağa verilen cenazelerde dökülüyordu. 1985 Mart’ında Asala’nın Kanlı Ottawa Baskını’nda saatlerce ailesiyle rehin kalan ve sonra da kurtulmayı başaran Coşkun Kırca da yıllar boyu Asala terörünü takip etti.
“Asala kendi iddiasına göre öldürdüğü diplomatlarıyla da konuşmuştu. Çocuklarına, aillerine hucüm etmişti. Elçilik ve komsolosluk personeline de dokunuyor. Sadece diplomat vasfını taşıyan kişilere hücum ediyor.
Coşkun Kırca
Ottawa Büyükelçisi
Ancak kurşun adres sormuyor resmi - sivil ayrımı yapmadan saldırılara devam ediyordu. Asala’nın gerçekleştirdiği eylemler içinde 3’ü yıllar geçse de hiç unutulmadı. Bu üç eylem Asala’nın kader çizgisini de belirledi
“Elimde kalaşnikof diye tabir edilen otomatik silah vardı. Bütün milleti bu gördüğünüz salonda yüzükoyun yere yatırdılar.”
Kader çizgisinin ilki 24 Eyül 1981’de Paris’teki Türk başkonsolosluğunda çizildi. 4 Asala militanı başkonsolosluğu tam 15 saat boyunca işgal etti. Koruma görevlisi Cemal Özen’in öldüğü, başkonsolos Kaya İnan’ın yaralandığı 4 Asala militanı sağ olarak ele geçirildi. Olaydan tam 28 ay sonra da yargılanmaya başlandı ancak yargılama kısa sürede siyasi bir şova dönüştü. Ne yazık ki Fransız hukuku, konsolosluk basan, adam vuran, yaralayan 4 Asala militanı 7’şer yıl hapisle cezalandırdı. Türk hükümeti, bu komik ceza sonrasında ilk kez Asala sorunun mahkemede çözülmeyeceğini anladı, sabretmeye başladı.
Asala’nın ikinci kader çizgisi Ankara’da çizildi. Artık yurt dışında getirilen eylemler eskisi kadar ses getirmiyordu. Ses getiren bir eylem düzenlemek için 7 Ağustos 1982’de Asala militanları Türkiye’yi kalbinden vurdular. İki terörist Ankara Esenboğa Havaalanı’na baskın düzenledi. Eylem sona erdirildiğinde tablo trajikti. 72 yaralı, 9 şehit vardı. Şehitler toprağa verildikten sonra sağ yakalanan tek Asala militanı Levon Ekmekçiyan da Türk mahkemelerinde yargılandı ve idama mahkum edildi.
“İdam benim cezamdır, hak etmişimdir ben onu.”
Asala militanı
Levon Ekmekçiyan
İnfaz vakit geçirilmeden gerçekleşti ancak yine de Türk devleti için hiçbir şey bitmedi. Asala, şimdi yanı başımızda duruyordu. Ülkenin sabrı ise tükeniyordu. Asala ya bitirilecek ya da bitirecekti.
Asala’nın son kader çizgisi yine Paris’te bu sefer Orly Havalimanı’na 14 Temmuz 1983 tarihinde çizildi. Eylemi Asala’nın başındaki Agop Agopyan planlamıştı. Havaalanın en kalabalık saatinde Türk Hava Yolları bürosuna konan bomba yıllardır olup bitenleri seyreden dünyanın sessizliği üzerinde patladı. Olay’da Türk’ü, Fransız’ı, Amerikan’ı, İsevçlisi 8 kişi öldü. Onlarca kişi yaralandı. Asala’nın eylemi bu sefer ters tepti. Batı’da o zamana kadar gösterilen hoşgörü bitti. Örgüt ikiye bölündü. 1980’li yılların başında bu üçylem Asala’nın sonunu hazırladı. Daha sonra Türkiye’nin ve bütün dünyanın sabrı taşladı. Örgüt ya bitecek ta bitirilecekti. Nitekim 1984 yılına gelindiğinde örgüt son eylemini gerçekleştirdi. 1988 yılında da Asala’nın ünlü lideri Agop Agopyan Atina’da öldürüldü. Daha sonra Asala yok oldu, unutuldu, gitti ancak nasıl yok edildiği ve Agopyan’ın nasıl vurulduğu yıllar boyunca unutulmadı. Sürekli tartışuldı hatta tartışmalar kilitlendi, kaldı. Bu kilidin anahtarı 1988 yılında Atina’da öldürülen kişiydi: Agop Agopyan, Asala’nın ünlü lideri.
Yıllarca merak edildi. Agop Agopyan’ı kim vurdu, nasıl vurdu? 32. Gün’ün Atina muhabiri George Vilavianos, Agop Agopyan’ın ölümünden sonra birbirine giren Atina’da Agopyan’ın nasıl vurulduğunu yerinde araştırdı.
“1988’in 28 Nisanı idi. Agop Agopyan’a düzenlenen suikast, Ploi Flo’daki bulunan caddesindeki sabah saat 04.30’da oldu. Agopyan elinde çantayla çıktı. Peşinden eşinin kız kardeşi ve bir kadın geliyordu. Agop Agopyan, Atila - Belgrad uçağıyla Yugoslavya’ya gidecekti. Evinin biraz ilerisindeki Posidinos Caddesi’ne doğru yöneldi. Havaalanına gitmek için taksi beklerken birden maskeli ve iki adam yaklaştı ve ona ateş atmaya başladılar. Kötü yaralanmasına rağmen kaçmaya çalıştı. Birkaç adım attı ve yere düştü. Suikastçilerden biri yaklaştı ve kafasına bir kurşun daha sıktı. Olayı bir Atina gazetesi için araştıran Yunan gazeteci Makis Georgiu
, Asala liderinin öldürülmesinden sonra olayların en yakın tanığı idi.”
George Vilavianos
32. Gün Atina Muhabiri
Başbakan Papanderau, polisin öldürülen kişinin kimliği hakkında bir şey bilmediğini fark etmişti. Bakanlık ve emniyet müdüründen bir açıklama istemişti. Suikastten sonra bazı senaryolar söylenmeye başlandı. İlk senaryo, yabancı ajanslar aracılığıyla asıl olan yerlerdi. Asala, Agop Agopyan’ı örgütten çıkardıklarını ama onu kimin öldürmek istediklerini bilmek istediklerini söylüyordu. Olayım arkasında Türk gizli servisinin olduğuna ve buradan bazı kişilerin onu öldürmek için Atina’ya geldiğine inanıyorlardı.
Makis Georgiu
Araştırmacı gazeteci
Agopyan’ın ölümünden sonra üretilen ilk senaryo, Asala’yı yine Asala’nın bitirdiği idi. Orly Katliamı’nın ardından Fransa, Asala’dan tüm desteğini çekti. Ermeni adı ile terör bütünleşmişti. Ermeni iş adamları da korktular ve Asala’dan onlarda uzaklaştılar. Özellikle Orly eylemini planlayan Agop Agopyan’a tepki büyüktü. Asala’nın lideri Agop Agopyan’ı da Asala içindeki başka bir grubun öldürüldüğü iddia edildi.
“Türk devletinin Asala’ya karşı mücadelesinde kullandığı başlıca silah sabırdır. Asala’nın hareketleri, bu hareketlerin kendi aleyhine tepkiler uyandırdığı tespitini yaptıkları zaman son bulmuştur. Asala kendisi anlamıştır bu Tetiş hareketlerinin kendi davasına hizmet etmediğini.
Coşkun Kırca
Ottawa Büyükelçisi
İkinci bir senaryo ise Asala’nın Bekaa’da bittiği idi. Bu senaryoya göre Türk devleti bizzat kendi elemanlarınca Agop Agopyan’ı vurdurdu ve Asala’yı da temizledi. Hatta 1982 yılında İsrail, Lübnan’ı işgal edip Filistin avına başlarken Türk gizli istihbaratına da “hadi” dedi. Asala’yı bitirmek için ilk adımlar İsraillilerle ile Bekaa’daki eğitim kampında eğitim kamplarında beraber atıldı. Yani Asala’ya asıl darbe Bekaa’da vuruldu. Kimin vurduğu ise hiçbir zaman anlaşılamadı.
“İsrail ile müşterek bir operasyon yani onlar işin Filistin ve Arap kanadına, biz de orada yuvalanmış olan Ermeni terör gruplarına karşı bir operasyona girmemiz bizim yetkililerimiz tarafından, o zaman pek dikkatle incelendiği, çok sıcak bakılmadığı, bunun getireceği uluslararası hukuki sonuçlar fazla değerlendirildi ve müspet cevap verilemeden veya İsrail’in en azından arzu ettiği düzeyde bir katılım sağlanamadan İsrail bu işlemi kendisi yaptı.”
Melih Aktaş
Gazi Üniversitesi Uluslarası İlişkiler Öğretim Görevlisi
,
3. senaryo: Asala’yı devlet adına ülkücüler bitirdi.
Bu senaryonun ilk ipucunu devlet başkanı Kenan Evren verdi. O tarihlerde Asala’nın Ottowa suikasti ardından Kenan Evren’in gazelerde şu demeci yer alıyordu: “Devletin güvünü göstermesi zaruret oldu.” Evren, üstü kapalı Asala’yı ne olursa olsun bitirceğiz mesajı veriyordu. Düşünüldü ve akla bir dönem devlet işini kendilerine görev bilen ancak 12 Eylül sonrasında Avrupa’ya kaçan ülkücü militanlar geldi. Tek tek teklifler götürülmeye başlandı ancak ortada bir problem vardı. Bu militanlar halen Türkiye’de aranan suçlulardı.
“80’li yılların başlarında Türk devletinin kendi resmi memurlarıyla, görevlileriyle Türkiye sınırları dışında bir operayona geçilmesinin zorluğu ortaya çıkınca bazı çevrelerde mahallinden eleman temini ile bu işin halledilmesi istikametinde görüşer öne sürüldü.”
Melih Aktaş
Gazi Üniversitesi Uluslarası İlişkiler Öğretim Görevlisi
“O zaman Türkiye’den bir şey duydum, Türkiye’den bir haber gelmişti. Türk devletinde, Ermeni katil şeflerinin birkaç tanesinin cezalandırılmasını söylemişler bu konuda. Assınlar tabiri yerinde ise. Evet, ülkücülere haber geliyor. Bu adamları vurursanız serbest kalacaksınız. Yani bu katilleri cezalandırır iseniz cezaevine girmeyeceksiniz, diyor.”
Organize Suç Örgütü Lideri
Mehmet Ali Ağca
Mehmet Ali Ağca, bu tekliften uzak kalsa da kimi arkadaşları uzak kalmadı. Eski ülkücüler MİT ile ilişkiye girdiler. Başta Abdullah Çatlı, Türkiye’ye özel görevlerle geri döndüler. Araştırmacı yazar Tuncer Günay da bu ilişkiyi doğrulayanlardan hatta bizzat tanık edenlerin ilki.
“Abdullah Çatlı’ya, Türkiye’ye döndüğünde yalnız değildi. Çok enteresan bi kişi ile beraberdi. Hayret edeceksiniz. Hiram Abas ile beraberdi ve Hiram Abas, o dönemde MİT içinde etkili olan birisi değildi. Avrupa’ya bunlar gittikten sonra, devletin bazı şahıslarıyla temas kuruyor. O sıralarda kaçak ve sürgün olan Mehmet Ali Şener, Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Samet Aslan gibi şahıslar ile diyalog kuruyorlar.Abdullah Çatlı vurmuştur. Vurucu, tetikçi hareketlerde bulunmıştur. Tabii çok küçük, dar kapsamlı bir ekibi vardır ve büyük bir ihttimalle de bütün Asala teröristlerinin temizlenmesinde veya saf dışı bırakılmasında görev almıştır.”
Tuncer Günay
Araştırmacı yazar
Söylenenler iddia boyutunda idi. Taa ki meclisin Susurluk Araştırma Komisyonu’nda ifade veren MİT Kontrerör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün resmi bir dille Abdullah Çatlı’nın MİT adına kullanıldığını açıklamasına kadar... Eymür, Çatlı’yı Asala operasyonlarında kullandık demedi ancak birçok kişinin üstü kapalı ima ettiği kimi operasyonları dile getirdi.
“Bu millet uğruna, bu devlet uğruna kurşunu atan da kurşunu yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler.”
Tansu Çiller
DYP Genel Başkanı ve Başbakan
“Başka bir devlette, başka bir devlete ait ülkede operasyon yaptığınız zaman o devletin egemenliğine müdahale etmiş oluyorsunuz ve iç işlerine karışmuş oluyorsunuz. Eğer bir problem varsa o devletten o sorunun halledilmesini isteyebilirsiniz. Oysa hiçbir devletin diğer devletin toprağında, ülkesinde faaliyette bulunmak hakkı yoktur.
Ferit Hakan Baykal
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Asala, Beyrut’ta başlayıp Atina’da biten 15 yıllık bir terör hikayesidir. 41 Türk diplomatının hayatına mâl olan, soykırım üzerine yükselen kinin kanla yazılmış tarihidir. Asala için gerekli parayı Amerika’da, Fransa’da, Lübnan’da, yaşayan zengin Ermeniler verdi. Militanlar Beka’daki kamplarda yetiştirildi. Hedef, korunmasız Türk diplomatiylarıydı. Amerika’da, Avustralya’da, Fransa’da Türk diplomatlarına yönelik kanlı eylemlere giriştiler. Kısa zamanda terörün gölgesini Türk dışişlerinin üzerine düşerdiler. Kanlı eylemlerin açılışı 1973 yılında Amerika’nın Los Angeles şehrinde gerçekleşti. İlk hedef iki korumasız Türk diplomatını öldürdüler.
“Bize karşı yaptıkları suikastlerde, bizim aşapı yukarı onda bir kadromuz zarar gördü. Onda bir, en büyük harplerde bile nizami orduların bile görmediği bir zaiyattır. Yani TC Dışişleri Bakanlığı çok çekti.”
Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi
Gökberk Ergenekon
Yıllar boyunca Asala terörü Türkiye’nin gündeminden düşmedi. Diplomatlarımız yurt dışında öldürülüyor, gözyaşları Türkiye’de toprağa verilen cenazelerde dökülüyordu. 1985 Mart’ında Asala’nın Kanlı Ottawa Baskını’nda saatlerce ailesiyle rehin kalan ve sonra da kurtulmayı başaran Coşkun Kırca da yıllar boyu Asala terörünü takip etti.
“Asala kendi iddiasına göre öldürdüğü diplomatlarıyla da konuşmuştu. Çocuklarına, aillerine hucüm etmişti. Elçilik ve komsolosluk personeline de dokunuyor. Sadece diplomat vasfını taşıyan kişilere hücum ediyor.
Coşkun Kırca
Ottawa Büyükelçisi
Ancak kurşun adres sormuyor resmi - sivil ayrımı yapmadan saldırılara devam ediyordu. Asala’nın gerçekleştirdiği eylemler içinde 3’ü yıllar geçse de hiç unutulmadı. Bu üç eylem Asala’nın kader çizgisini de belirledi
“Elimde kalaşnikof diye tabir edilen otomatik silah vardı. Bütün milleti bu gördüğünüz salonda yüzükoyun yere yatırdılar.”
Kader çizgisinin ilki 24 Eyül 1981’de Paris’teki Türk başkonsolosluğunda çizildi. 4 Asala militanı başkonsolosluğu tam 15 saat boyunca işgal etti. Koruma görevlisi Cemal Özen’in öldüğü, başkonsolos Kaya İnan’ın yaralandığı 4 Asala militanı sağ olarak ele geçirildi. Olaydan tam 28 ay sonra da yargılanmaya başlandı ancak yargılama kısa sürede siyasi bir şova dönüştü. Ne yazık ki Fransız hukuku, konsolosluk basan, adam vuran, yaralayan 4 Asala militanı 7’şer yıl hapisle cezalandırdı. Türk hükümeti, bu komik ceza sonrasında ilk kez Asala sorunun mahkemede çözülmeyeceğini anladı, sabretmeye başladı.
Asala’nın ikinci kader çizgisi Ankara’da çizildi. Artık yurt dışında getirilen eylemler eskisi kadar ses getirmiyordu. Ses getiren bir eylem düzenlemek için 7 Ağustos 1982’de Asala militanları Türkiye’yi kalbinden vurdular. İki terörist Ankara Esenboğa Havaalanı’na baskın düzenledi. Eylem sona erdirildiğinde tablo trajikti. 72 yaralı, 9 şehit vardı. Şehitler toprağa verildikten sonra sağ yakalanan tek Asala militanı Levon Ekmekçiyan da Türk mahkemelerinde yargılandı ve idama mahkum edildi.
“İdam benim cezamdır, hak etmişimdir ben onu.”
Asala militanı
Levon Ekmekçiyan
İnfaz vakit geçirilmeden gerçekleşti ancak yine de Türk devleti için hiçbir şey bitmedi. Asala, şimdi yanı başımızda duruyordu. Ülkenin sabrı ise tükeniyordu. Asala ya bitirilecek ya da bitirecekti.
Asala’nın son kader çizgisi yine Paris’te bu sefer Orly Havalimanı’na 14 Temmuz 1983 tarihinde çizildi. Eylemi Asala’nın başındaki Agop Agopyan planlamıştı. Havaalanın en kalabalık saatinde Türk Hava Yolları bürosuna konan bomba yıllardır olup bitenleri seyreden dünyanın sessizliği üzerinde patladı. Olay’da Türk’ü, Fransız’ı, Amerikan’ı, İsevçlisi 8 kişi öldü. Onlarca kişi yaralandı. Asala’nın eylemi bu sefer ters tepti. Batı’da o zamana kadar gösterilen hoşgörü bitti. Örgüt ikiye bölündü. 1980’li yılların başında bu üçylem Asala’nın sonunu hazırladı. Daha sonra Türkiye’nin ve bütün dünyanın sabrı taşladı. Örgüt ya bitecek ta bitirilecekti. Nitekim 1984 yılına gelindiğinde örgüt son eylemini gerçekleştirdi. 1988 yılında da Asala’nın ünlü lideri Agop Agopyan Atina’da öldürüldü. Daha sonra Asala yok oldu, unutuldu, gitti ancak nasıl yok edildiği ve Agopyan’ın nasıl vurulduğu yıllar boyunca unutulmadı. Sürekli tartışuldı hatta tartışmalar kilitlendi, kaldı. Bu kilidin anahtarı 1988 yılında Atina’da öldürülen kişiydi: Agop Agopyan, Asala’nın ünlü lideri.
Yıllarca merak edildi. Agop Agopyan’ı kim vurdu, nasıl vurdu? 32. Gün’ün Atina muhabiri George Vilavianos, Agop Agopyan’ın ölümünden sonra birbirine giren Atina’da Agopyan’ın nasıl vurulduğunu yerinde araştırdı.
“1988’in 28 Nisanı idi. Agop Agopyan’a düzenlenen suikast, Ploi Flo’daki bulunan caddesindeki sabah saat 04.30’da oldu. Agopyan elinde çantayla çıktı. Peşinden eşinin kız kardeşi ve bir kadın geliyordu. Agop Agopyan, Atila - Belgrad uçağıyla Yugoslavya’ya gidecekti. Evinin biraz ilerisindeki Posidinos Caddesi’ne doğru yöneldi. Havaalanına gitmek için taksi beklerken birden maskeli ve iki adam yaklaştı ve ona ateş atmaya başladılar. Kötü yaralanmasına rağmen kaçmaya çalıştı. Birkaç adım attı ve yere düştü. Suikastçilerden biri yaklaştı ve kafasına bir kurşun daha sıktı. Olayı bir Atina gazetesi için araştıran Yunan gazeteci Makis Georgiu
, Asala liderinin öldürülmesinden sonra olayların en yakın tanığı idi.”
George Vilavianos
32. Gün Atina Muhabiri
Başbakan Papanderau, polisin öldürülen kişinin kimliği hakkında bir şey bilmediğini fark etmişti. Bakanlık ve emniyet müdüründen bir açıklama istemişti. Suikastten sonra bazı senaryolar söylenmeye başlandı. İlk senaryo, yabancı ajanslar aracılığıyla asıl olan yerlerdi. Asala, Agop Agopyan’ı örgütten çıkardıklarını ama onu kimin öldürmek istediklerini bilmek istediklerini söylüyordu. Olayım arkasında Türk gizli servisinin olduğuna ve buradan bazı kişilerin onu öldürmek için Atina’ya geldiğine inanıyorlardı.
Makis Georgiu
Araştırmacı gazeteci
Agopyan’ın ölümünden sonra üretilen ilk senaryo, Asala’yı yine Asala’nın bitirdiği idi. Orly Katliamı’nın ardından Fransa, Asala’dan tüm desteğini çekti. Ermeni adı ile terör bütünleşmişti. Ermeni iş adamları da korktular ve Asala’dan onlarda uzaklaştılar. Özellikle Orly eylemini planlayan Agop Agopyan’a tepki büyüktü. Asala’nın lideri Agop Agopyan’ı da Asala içindeki başka bir grubun öldürüldüğü iddia edildi.
“Türk devletinin Asala’ya karşı mücadelesinde kullandığı başlıca silah sabırdır. Asala’nın hareketleri, bu hareketlerin kendi aleyhine tepkiler uyandırdığı tespitini yaptıkları zaman son bulmuştur. Asala kendisi anlamıştır bu Tetiş hareketlerinin kendi davasına hizmet etmediğini.
Coşkun Kırca
Ottawa Büyükelçisi
İkinci bir senaryo ise Asala’nın Bekaa’da bittiği idi. Bu senaryoya göre Türk devleti bizzat kendi elemanlarınca Agop Agopyan’ı vurdurdu ve Asala’yı da temizledi. Hatta 1982 yılında İsrail, Lübnan’ı işgal edip Filistin avına başlarken Türk gizli istihbaratına da “hadi” dedi. Asala’yı bitirmek için ilk adımlar İsraillilerle ile Bekaa’daki eğitim kampında eğitim kamplarında beraber atıldı. Yani Asala’ya asıl darbe Bekaa’da vuruldu. Kimin vurduğu ise hiçbir zaman anlaşılamadı.
“İsrail ile müşterek bir operasyon yani onlar işin Filistin ve Arap kanadına, biz de orada yuvalanmış olan Ermeni terör gruplarına karşı bir operasyona girmemiz bizim yetkililerimiz tarafından, o zaman pek dikkatle incelendiği, çok sıcak bakılmadığı, bunun getireceği uluslararası hukuki sonuçlar fazla değerlendirildi ve müspet cevap verilemeden veya İsrail’in en azından arzu ettiği düzeyde bir katılım sağlanamadan İsrail bu işlemi kendisi yaptı.”
Melih Aktaş
Gazi Üniversitesi Uluslarası İlişkiler Öğretim Görevlisi
,
3. senaryo: Asala’yı devlet adına ülkücüler bitirdi.
Bu senaryonun ilk ipucunu devlet başkanı Kenan Evren verdi. O tarihlerde Asala’nın Ottowa suikasti ardından Kenan Evren’in gazelerde şu demeci yer alıyordu: “Devletin güvünü göstermesi zaruret oldu.” Evren, üstü kapalı Asala’yı ne olursa olsun bitirceğiz mesajı veriyordu. Düşünüldü ve akla bir dönem devlet işini kendilerine görev bilen ancak 12 Eylül sonrasında Avrupa’ya kaçan ülkücü militanlar geldi. Tek tek teklifler götürülmeye başlandı ancak ortada bir problem vardı. Bu militanlar halen Türkiye’de aranan suçlulardı.
“80’li yılların başlarında Türk devletinin kendi resmi memurlarıyla, görevlileriyle Türkiye sınırları dışında bir operayona geçilmesinin zorluğu ortaya çıkınca bazı çevrelerde mahallinden eleman temini ile bu işin halledilmesi istikametinde görüşer öne sürüldü.”
Melih Aktaş
Gazi Üniversitesi Uluslarası İlişkiler Öğretim Görevlisi
“O zaman Türkiye’den bir şey duydum, Türkiye’den bir haber gelmişti. Türk devletinde, Ermeni katil şeflerinin birkaç tanesinin cezalandırılmasını söylemişler bu konuda. Assınlar tabiri yerinde ise. Evet, ülkücülere haber geliyor. Bu adamları vurursanız serbest kalacaksınız. Yani bu katilleri cezalandırır iseniz cezaevine girmeyeceksiniz, diyor.”
Organize Suç Örgütü Lideri
Mehmet Ali Ağca
Mehmet Ali Ağca, bu tekliften uzak kalsa da kimi arkadaşları uzak kalmadı. Eski ülkücüler MİT ile ilişkiye girdiler. Başta Abdullah Çatlı, Türkiye’ye özel görevlerle geri döndüler. Araştırmacı yazar Tuncer Günay da bu ilişkiyi doğrulayanlardan hatta bizzat tanık edenlerin ilki.
“Abdullah Çatlı’ya, Türkiye’ye döndüğünde yalnız değildi. Çok enteresan bi kişi ile beraberdi. Hayret edeceksiniz. Hiram Abas ile beraberdi ve Hiram Abas, o dönemde MİT içinde etkili olan birisi değildi. Avrupa’ya bunlar gittikten sonra, devletin bazı şahıslarıyla temas kuruyor. O sıralarda kaçak ve sürgün olan Mehmet Ali Şener, Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Samet Aslan gibi şahıslar ile diyalog kuruyorlar.Abdullah Çatlı vurmuştur. Vurucu, tetikçi hareketlerde bulunmıştur. Tabii çok küçük, dar kapsamlı bir ekibi vardır ve büyük bir ihttimalle de bütün Asala teröristlerinin temizlenmesinde veya saf dışı bırakılmasında görev almıştır.”
Tuncer Günay
Araştırmacı yazar
Söylenenler iddia boyutunda idi. Taa ki meclisin Susurluk Araştırma Komisyonu’nda ifade veren MİT Kontrerör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün resmi bir dille Abdullah Çatlı’nın MİT adına kullanıldığını açıklamasına kadar... Eymür, Çatlı’yı Asala operasyonlarında kullandık demedi ancak birçok kişinin üstü kapalı ima ettiği kimi operasyonları dile getirdi.
“Bu millet uğruna, bu devlet uğruna kurşunu atan da kurşunu yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler.”
Tansu Çiller
DYP Genel Başkanı ve Başbakan
“Başka bir devlette, başka bir devlete ait ülkede operasyon yaptığınız zaman o devletin egemenliğine müdahale etmiş oluyorsunuz ve iç işlerine karışmuş oluyorsunuz. Eğer bir problem varsa o devletten o sorunun halledilmesini isteyebilirsiniz. Oysa hiçbir devletin diğer devletin toprağında, ülkesinde faaliyette bulunmak hakkı yoktur.
Ferit Hakan Baykal
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi