Ferhan Şensoy bir deniz feneridir. Fırtınanın ortasında kaldığınızda, hayatın dertleri tekneyi batıracak sandığınızda, boğulmak üzere olduğunuza inandığınızda, onun kalemi ve kelamı size ışık tutar. O ışığı izlerseniz yaşama sevinciniz tazelenir. Büyük usta sadece eserleriyle değil, hayatı yaşama şekliyle de size umut verir.
Kitaplarıyla, filmleriyle, şiirleriyle, oynadığı oyunlarla, yazdığı senaryolar ve tiyatrolarıyla yaşantılarımıza neşe katan Ferhan Şensoy; 26 Şubat 1951 tarihinde Samsun’un Çarşamba ilçesinde dünyaya gelir. Annesi Müjgan Şensoy, babası ise Yusuf Cemil Şensoy’dur . Bir ilkokul öğretmeni olan annesi ve dönemin Çarşamba belediye başkanı bir babanın en büyük çocuğudur. Devasa bir kütüphanenin içine doğan Ferhan Şensoy, daha ilkokula başlamadan annesi Müjgan hanım sayesinde okumayı öğrenir. Küçük Ferhan da hem bu yeni becerinin hem de evlerindeki bu muhteşem kütüphanenin hakkını verir. Okumak ve yazmak hayatının iki vazgeçilmezi haline gelir. Samsun’da başladığı Gazi Osman Paşa ilkokulundan sonra henüz on yaşındayken Galatasaray Lisesi’nde öğrenim görmeye başlar. Çeşitli nedenlerle tamamlamadan bıraktığı ortaöğrenimini Çarşamba Lisesi’nde tamamlar. Mezuniyeti Galatasaray lisesinden olmasa da o hep Galatasaraylı olur. Tiyatronun ilk temellerini orada atmıştır çünkü. Ondaki yazarlık yeteneğini ilk fark eden kişi edebiyat öğretmeni Tahir Alangu’dur. Edebiyatımızın bu değerli kalemi bir gün sınıfa girer ve beş çocuğun ismini sayar. ”Sen! Sen! Sen! Sizler yazar olacaksınız. Bu işi hiç bırakmayın… Çok okuyun! Günlük tutun mollalar!” der. Tahir Alangu’nun parmakla gösterdiğinde, utanarak önüne bakan, yüzü kızaran bu küçük çocuklar; Nedim Gürsel, Selim İleri, Mahir Şaul, İzzet Yasar ve Ferhan Şensoy’dur. Şensoy Alangu’nun bu öğüdünü ciddiye alır ve o günden sonra düzenli olarak günlük tutar.Şensoy'un yazarlık macerası böylece başlamış olur. Galatasaray Lisesi’ndeki bir diğer olay , o farkında olmasa da Ferhan Şensoy’un tiyatro kariyerini başlatır. Dönemin Fransa başkanı Charles De Gaulle 1968 tarihinde Türkiye’ye gelir. 27 Ekim 1968 günü de Galatasaray lisesini ziyaret eder.Ziyaret zamanında hazırlıkların uzun sürdüğünü fark eden Galatasaray öğrencileri De Gaulle'yi protesto etmek için bir takım hazırlıklara başlar.Kürsüye çıkan De Gaulle edebiyatımızın önemli yazarlarından bahsettiği sıkı bir konuşma yapar.Onu dinleyen öğrenciler De Gaulle'yi ayakta alkışlar ve böylece planlanan protesto işi hikaye olmuş olur.Ferhan Şensoy yine de boş durmaz.Kendisine De Gaulle'nin şapkasının tıpkısından yaptırır.Böylece Ferhan Şensoy'un taklidini yaptığı De Gaulle hikayesi başlar.Bu taklit önce bütün Galatasaray'a sonrasında da ileride konservatuarda sergileyeceği uzun soluklu bir oyuna dönüşecektir..Artık okul gösterilerinde oynamaya başlayan Şensoy,ustası kabul edeceği üstad ile bir gece sahnede iken kendisini izlemeye gelmesi üzerine tanışır.Bu önemli kişi Haldun Taner'dir. Gösteri sonunda Haldun Taner Ferhan Şensoy'a "sen kabarecisin"der.Ferhan Şensoy kabarenin ne anlama geldiğini bilmemektedir.Buna rağmen Haldun Taner'in sözleri onu derinden etkiler.Okulun tiyatro koluna seçilir.Lisenin son yılındayken Galatasaray ile yolları ayrı düşer.Ferhan Şensoy Çarşambaya geri döner ve 1970 yılında Çarşamba Lisesi'nden mezun olur.Konservatuara gitmek ister fakat babası Yusuf Cemil Bey bu fikire şiddetle karşı çıkar.Babasına karşı gelemeyen Şensoy kendisini devlet güzel sanatlar akademisi yüksek mimarlık bölümünde okurken bulur.Bir yandan da sürekli yazar.İlk yayınlanan şiirlerini yeni öyküleri izler.Yazdığı skeçler ilk kez deve kuşu kabarede oynanır.İlk profosyonel oyunculuk ve yönetmenlik deneyimini yaşar.Mimarlıktan giderek uzaklaşır.1972 senesi Ferhan Şensoy'un hayatının tamamen değiştiği yıldır.O yıl kütüphanesinde sürekli zaman geçirdiği Fransız konsolosluğunda bir kompozisyon yarışması ilanı görür. Türkiye ile ortak pazar konulu kompozisyon yarışmasına katılmaya karar verir.Kazanan kompozisyona Fransa'nın Strazburg kentinde 15 gün misafir edilecektir. İlanı gören Ferhan Şensoy ortak pazara karşıdır fakat Fransayı da merak etmektedir.Bunun üzerine ortak pazara hayır konulu bir kompozisyon yazar ve kompozisyon jüri üyeleri tarafından birinci seçilir.Strazburg sokaklarında dolaşan Ferhan Şensoy,devlet konservatuarına öğrenci alınacağı ilanını görür.Kendisini denemek istediği için sınava başvurur.Seçmelere giren Ferhan Şensoy, jüri karşısına çıktığında hiçbir hazırlığı yoktur. Jüri hangi oyunu oynayacağını sorduğunda kendi yazdığı oyunu oynayacağını söyler. Bu oyun liseden bu yana espri ekleyerek mükemmeleştirdiği De Gaulle oynunu oynar. Tek kişilik gösterisiyle jüriyi gülme krizine sokar.300 kişi içerisinden seçilen 13 kişiden biri olarak konservatuara girmeye hak kazanır.Artık mimarlık diye bir şey kalmamıştır. Tiyatro yoluna baş koymuş ve emin adımlarla bu yolda yürümeye başlamıştır.Şensoy,Strazburg konservatuar'ındaki ikinci yılında yönetmenlik bölümüne geçer.Bölüme alınan 4 öğrenciden biridir. Eğitimi yoğun ve zor geçmektedir.Fakat Ferhan Şensoy karanlıkta ışığı görmüştür.İnadıyla başkaldırıyordur bütün zorluklara.Savary ile tanışan Şensoy, Savary'i Haldun Taner den sonra ikinci ustası kabul etmiştir.Tiyatrolarında savarynin çılgın fikirlerinin izlerine rastlanacaktır.Savary ile çalışmaya başladığı dönemde bir kaç yıl önce yazdığı "Haneler"adlı oyunu Türkiye'de Deve kuşu Kabare tarafından oynanmaya başlar. Böylece yazar olarak türk tiyatrosuna kuvvetli bir giriş yapar.Fransa serüveni 1975 yılında son bulan Şensoy, Kanadaya gider.Bu gidişin nedeni Kanadalı ünlü oyuncu Monique Mercure'dir.Konservatuarda tanışan ikili tutkulu bir aşk yaşamaya başlar.Montreal'de beraber yaşamaya başlayan Ferhan Şensoy,onun için tek kişilik bir oyun yazar. "Şu Gogol Delisi"isimli oyun Monique Mercure'ye "En iyi kadın oyuncu" Ferhan Şensoy'a da"En iyi yabancı yazar"ödülünü kazandırır.Bunun üzerine Kanada Şensoy'a vatandaşlık teklif eder ama gönlü ülkesinde olan Şensoy,bu teklifi reddeder.İlerleyen yıllarda ABD vatandaşı olması da istenecek,o da teklifi geri çevirecektir.Ferhan Şensoy bu toprakların çocuğudur ve bu topraklara aşıktır.Başka bir ülkenin vatandaşı olmayı hayat boyu düşünmez.Ferhan Şensoy'un kanada macerası fazla uzun sürmez.1975 yılında Türkiye'ye kesin dönüş yapar.Artık birikimlerini ülkesinin insanlarıyla paylaşma vakti gelmiştir.Dönünce hemen çalışmalara başlayan Şensoy,çok çalışkan bir sanatçıdır.Kitaplar yazar.Oyunlar,diziler,filmler yazar.Bunlari yönetir ve başrollerinde oynar.Yönetmenliği yazarlığı ve oyunculuğu bir arada götürür.Baska tiyatrolara oyuncu yazar ve yönetmen olarak çalışsa da hayali hep kendi tiyatrosunu kurmaktır.1980 yılında bu hayaline kavuşur. Tiyatromuzda bir ekol haline gelecek olan "Ortaoyuncular",14 mart 1980 günü "Şahları da vururlar"oyunu ile perdelerini seyircilere açar.Ortaoyuncular 1980 yılından beri kesintisiz devam eden yolculuklarında efsane haline gelecek olan onlarca oyun sergiler."İstanbul'u satıyorum","çok tuhaf soruşturma","parasız yaşamak pahalı","kahraman bakkal süpermarkete karşı","Hayrola karyola","İçinden tramvay geçen şarkı","Soyut padişah"bu oyunlardan sadece birkaçıdır.Topluluk Türkiye'nin en önemli kumpanyası haline gelir.1989 yılında taşındıkları ve o günden beri Ortaoyuncular'ın evi haline gelen Ses 1885, Türk tiyatrosunun en değerli salonlarından biri olur.Ferhan Şensoy yine de boş durmaz;türk tiyatrosunun geleceği için de koşturur. 1981 yılında hevesli gençler için "Nöbetçi tiyatro"yu kurar.Rasim Öztekin bu okulun en parlak öğrencilerinden biri olur.Ferhan Şensoy'un fikirleri keskin kalemi berraktır.O fikirlerden de taviz vermeye niyeti yoktur.1987 yılında yazdığı yönettiği ve başrolünde oynadığı"Muzır Müzikal"oyunu gerici kesimlerin dikkatini büyük ölçüde çeker.Sürekli tehditler alır ama o yine de geri adım atmaz.76 defa sergilenen oyunun 77.gösteriminin ardından oyunun sergilendiği Şan Tiyatrosu yakılır.Olay kayıtlara "elektrik kontağı"olarak geçer.Bunun üstüne bir de Ferhan Şensoy'a dava açılır ve mahkeme kararıyla 21 gün hapis cezası alır.O dirençli bir sanatçıdır.Baskılar ve tehditler onu yıldırmaz.Şüpheli Şan tiyatrosu yangınından sonra 10 günde "Ferhangi Şeyleri" yazar ve bu tek kişilik gösterimiyle turneye çıkar.Böylece o dehşet verici yangın böyle bir efsaneyi doğurmuş olur."Ferhangi şeyler"1987 yılından sonra kesinitsiz olarak sahnelenir.Temsil sayısı 2000'i geçer..Şensoy'un çektiği diziler de sıradışıdır."Varsayalım İsmail","Boş gezen ve kalfası" en bilinen dizileridir."Varsayalım İsmail"çağının oldukça üstünde bir yapıttır.Christopher Nolan'ın "İnception"filminden yıllar önce rüya içinde rüya meselesini bu diziyle ele almış ve ortaya muhteşem bir iş çıkartmıştır.Ferhan Şensoy ustalarına karşı çok saygılıdır.Ustalarına beslediği güzel duygular onun için her şeyden önemlidir.Tiyatrodan elini çekmiş olan Münir Özkul'u tekrar sahnelere kazandıran, Erol Günaydın gibi bir ustayı türk tiyatrosunda inanılmaz işler yapabileceğine inandıran da o'dur. Münir Özkul ve Erol Günaydın,1988 yılında Ortaoyuncular'a katılır."İstanbul'u Satıyorum" oyunu Ferhan Şensoy'un ustalarıyla birlikte sahne aldığı ilk oyundur.Bu iki usta yıllarca Ferhan Şensoy ile çalışır.Türk tiyatrosunun meşhur kavuğu da; Ferhan Şensoy'un "İstanbul'u Satıyorum" oyununda beklenmedik bir doğaçlama yapması Münir Özkul'un kavuğu Ferhan Şensoy'a devretme fikrinin kesinleşmesiyle sonuçlanır.Böylece Kel Hasan Efendi'den İsmail Dümbüllü'ye,ondan da Münir Özkul'a,Münir Özkul'dan da Ferhan Şensoy'a devredilir.Sonraki yıllarda Ferhan şensoy kavuğu devretmek konusunda bazı çelişkiler yaşar,fakat Rasim Öztekin'in başarılı bir oyuncu olduğunu bildiğinden kavuğu Rasim Öztekin'e devreder.Yıllar sonra Rasim öztekin bu kavuğu Şevket Çoruh'a devredecektir.Ferhan Şensoy'un ustası olarak benimsediği kişiler yalnızca aktörleri değildir.Şensoy,insana ve insanlığa değer katan herkese saygı duyar ve hayatında önemli bir yer verir.Bunun güzel bir örneği, Aşık Mahzuni Şerif ile olan ilişkisidir.Şensoy,Aşık Mahzuni ile henüz tanışmazken Ferhangi Şeyler ile Almanya turnesine çıkar.Perde açıldığında Aşık Mahzuni'nin ön sırada oturduğunu gören Şensoy'un dizleri titrer.Oyun içeriği gereğince saz çalması gerekmektedir.Ferhan Şensoy büyük ustanın yanında saz çalmaktan çekinir.Yine de mecburen çalar.Oyun bitiminde Aşık Mahzuni ile tanışırlar.Şensoy,saz çaldığı için mahçup hissettiğini söyler.Anadolu'nun bilge ozanı;"sen kötü çalmıyorsun,sazın kötu kurban."diyerek Şensoy'un gönlünü alır.Aradan birkaç ay geçer ve bir gün Aşık Mahzuni Ses tiyatrosuna gelir.Elinde bir saz vardır.Bu sazı Ferhan Şensoy'a özel yaptırmıştır.Şensoy, o günden sonra Ferhangi Şeyler oyununda bu sazı kullanır.Aşık Mahzuni'nin vefatına kadar iki yakın dost olarak kalırlar.Ferhan Şensoy gerçekten de çok önemli bir tiyatro fenomenidir.Ferhan Şensoy'un hayatı güzel ama zorlu geçmiştir.Paraya tamah etmemiş;ne iktidar,ne güç karşısında eğilip bükülmemiş;fikirlerinden asla taviz vermemiştir.Gecenin en karanlık,fırtınanın en şiddetli zamanında,onun bir kitabını okumak,bir oyununu izlemek,çektiği diziden bir bölüm seyretmek,insanın yaşam enerjisini yükseltir.Bir deniz feneridir Ferhan Şensoy ve karanlığı aydınlatmaya devam edecektir.
🌸