Hicaz,etimolojik olarak “iki şeyi birbirinden ayıran sınır,engel” anlamına gelen,coğrafi olarak ise Arap Yarımadası’nın batısında bulunan ve Yemen ile Şam veyahut da Necit ile Serât dağları arasında bulunan,İslam Peygamberi Hz.Muhammed(sav)’in doğduğu ve İslam’ın en kutsal şehri olarak kabul edilen Mekke ve Hz.Peygamberin vefat ettiği ve kendisi tarafından kurulan İslam Devleti’nin başkenti olan,İslam’ın en kutsal ikinci şehri olarak kabul edilen Medine şehirlerini de içeren bölgenin adıdır.Hz.Peygamber dinî bir lider olmasının yanı sıra aynı zamanda da siyasi bir liderdir ve Medine başkentli bir İslam Devleti kurmuştur.Dört Halife zamanında ise Arap Yarımadasının tamamı fethedilmiş,İslamiyet İran’dan Mezopotamya’ya,Mezopotamya’dan Mısır’a,Mısır’dan Kafkasya’ya kadar uzanmış olmasına rağmen 4.Halife Ali bin Ebu Talib’in hilafetine kadar başkent Medine olarak sabit kalmış,Ali bin Ebu Talib’in yönetiminde ise Kufe’ye taşınmıştır.Ali bin Ebu Talib’in yönetimine isyan eden Şam Valisi Muaviye bin Süfyan,Hicaz Bölgesi’ni de içinde burundan İslam topraklarının tamamını ele geçirmiş,kendisini Halife ilan etmiş ve hilafeti kendi soyuna aktarmıştır.Kurulan bu yeni devlet Emevi Devleti olarak adlandırılmıştır.Hicaz bölgesi 89 yıl boyunca Emeviler tarafından yönetilmiştir.Emevilerin baskıcı devlet politikalarının sonucunda devlet yıkılmış,Hz Peygamber’in amcası Abbas bin Abdulmuttalip’in soyuna dayanan Abbasiler devleti ve hilafeti ele almışlardır.Abbasilerden sonra Hicaz bölgesini Şii Fatimi Devleti,Büyük Selçuklu İmparatorluğu ve Memlük Devleti yönetmiştir.Osmanlı Devleti Anadolu topraklarına hakim olduktan sonra doğuya doğru genişleme siyaseti izlemiştir[1].Yavuz Sultan Selim döneminde yapılan 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye savaşları ile birlikte Hicaz bölgesi ele geçirilmiştir.10.yy.dan beri Mekke şehrinin idaresi Hz.Peygamber’in büyük dedesi Halim bin Abdulmenâf’a dayanan Haşimi ailesinin elindeydi.Mısır ele geçirildikten hemen sonra Mekke Emiri olan Şerif Berekât b. Muhammed, oğlu Ebu Numeyy’i Mısır’a göndererek Yavuz Sultan Selim’e Osmanlı hâkimiyetini kabul ettiğini bildirdi ve kendisine hediyeler gönderdi.Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim geleneği bozmadı Mekke Emirler’ini Haşimi ailesinden atamaya devam etti.Osmanlı için Hicaz bir şeref meselesiydi.Bu yüzden Hicaz halkı askerlikten ve birçok vergiden muaf tutulmuştur.Ayrıca Mekke Emiri’nin Osmanlı vezirlerine protokolde denk olması ve klasik Osmanlı devlet adamlarını en ufak bir hatada bile idam edilebilirken Mekke Emirleri’nin hataları sürekli görmezden gelinmiştir.Bu,aslında Osmanlı’nın Hicaz’a verdiği değerin kanıtıdır.Avrupa’da yaşanan Rönesans ve Fransız İhtilali gibi olayların neticesinde “Milliyetçilik” akımı ortaya çıkmıştır.Milliyetçilik aklımı dönemim en kozmopolit devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nu etkilemiştir.Milliyetçilik alımından Osmanlı tebaasından sırasıyla Rumlar,Sırplar,Bulgarlar,Türkler,Araplar en son ise Kürtler etkilenmiştir.Arap milliyetçiliği fikri ilk başta Lübnan ve Suriye’de yaşayan Hristiyan Araplar arasında ortaya çıkmıştır.Bunun sebebi Avrupa ve Amerika ile olan dinî ve ticari ilişkilerdir.Özellikle Ortodoks Lübnan Arapları,Avrupa ile ticari ilişkilerini genişletmiş,bu vasıtayla Fransız İhtilali fikrini yaymak için yatılımış eserler Arapçaya çevrilmiş,batı ile kültürel etkileşim olmuştur.Ticari ilişkiler zamanla artmış,yabancı tüccarlar Beyrut’a yerleşip dükkan açmış,ülkelerinden getirdikleri malları Arap diyarlarında satmaya başlamışlardı.O dönemde,Osmanlı İmparatorluğu dünyadaki en yüksek Hristiyan nüfusa sahip ülkelerden biriydi.Bu sebeple Protestanlığı yayma amacı güden Amerikan misyonerlet okullar aracılığıyla mezheplerini Osmanlı topraklarında yaşayan Hritsiyanlar’a yaymaya çalışmışlardır.Bulgarlar bu mezhepe çok itibar etmezler de Amerikalı misyonerler Ermenileri ve Lübnanlı ve Suriyeli Arapları ikna etmeyi başarmışlardır.Amerikalı misyonerler,bölgede Beyrut Amerikan Üniversitesi,Suriyeliler Protestan Koleji,Cizvit Saint Joseph Üniversitesi gibi dönemin en modern ve kaliteli eğitim kurumlarını kurmuşlardır.Bu okullar,Arap milliyetçiliği fikrinin kurucularını yetiştirmişlerdir.Bu okullarda Protestanlık propagandası yanı sıra İngilizce,Fransızca,Latince hatta Türkçe;Arap edebiyatı ve Eski Çağ Arap tarihi gibi dersler veriliyordu.Eski Çağ Arap tarihi ve Arap edebiyatı derslerinin altını çizmek gerekir.Eski Çağ Arap tarihi dersinde aslında öğrencilere Arapların İslam’dan önce de şanlı bir tarihleri olduğu fikri aşılanmaya çalışmıştır.Arap edebiyatı dersi ise Arap diline olan ilgiye artırmış,Arap ayrımları Arap Edebiyatı üzerine daha detaylı neşriyat yapmaya başlamıştır.Bu edebi neşriyatlardan ötürü Arap milliyetçiliği fikri sadece okumuş aydınların fikri olmaktan çıkıp halk tarafından da benimsenmiştir.Zamanla yaygınlaşan Arap milliyetçiliği düşüncesi sonucunda Araplar ideolojilerini aktaran gazeteler sergiler kurmuş en sonunda örgütlenmişlerdir.Sanat ve İlimler Cemiyeti,Civiztler tarafından kurulan Oriental Cemiyeti gibi başı entelektüel temelli cemiyetler kurulmuş olmalarına rağmen bu cemiyetler pek kapsamlı olamamış,Müslüman ve Dürzilerin neredeyse hiç desteğini alamamışlardır.Fakat 1857 yolunda kurulan ve Arap ayrımlarının başında gelen Yazıcıların(İbrahim el-Yazıcı,Nasif Yazıcı) da üye olduğu El- Cemiyyetü'l-İlmiyye El-Suriye önceki kurulmuş iki cemiyetten de çok daha kampsamlı olmuş,Müslüman ve Dürzilerin de desteğini almıştır.1860 olaylarından sonra cemiyet faaliyetlerine geçici olarak ara verse de zamanla yeniden güç kazanmış,Kahire,İstanbul gibi şehirlerde şube açmışlardır.Bu cemiyette Arap tarihi ve edebiyatı anlatılıyor,Arapları Türk idaresine karşı birleşmeyi aşılıyorlardı.1887 yılında ise Bütrüs el-Bustani tarafından ilk siyasi örgütlenme kurulmuştur. Beyruttaki mason locaları da bu teşkilatlanmada bir hayli etkili olmaya başladı{2}.93 Harbi’nde Osmanlı ordularının büyük bir hezimete uğraması,Arap ayrılıkçıları daha da umutlandırmıştı.Ahmed el-Sulh başta olmak üzere bir takım Arap ayrılıkçı,Şam’da ayrılıkçı bir kongre düzenlemeye karar verdiler.Kongrede Türk-Rus Savaşı’nın sonuçlanması beklenmiş,eğer savaş sonunda yabancı işgali mevzubahis olursa yabancı devletler vasıtasıyla Suriye’nin bağımsızlığını kazanması fikri öne sürülmüş,eğer işgal olmaz ise Bâb-ı âli yönetiminden özerklik talep edilecekti.Kongrenin aslında yatıştırıcı bir nitelikte olduğu söylenebilir.Lakin bu kongre hırslı ayrılıkçıları yatıştıramamış,Bustani 1880 yılında Arapları Osmanlı’ya karşı ayaklanmasını emreden bir beyanname yayımladı.Lakin Arapların bu niyeti,özellikle Mithat Paşa’nın gayretleriyle başarısızlıkla sonuçlandı.2.Abdülhamit’in otoriter yönetimi,hürriyet isteyen Jön Türkler kadar,ayrılıkçı Arapları da etkilemişti.Öyle ki Arap ayrılıkçılarının başında gelen Bustani’nin kurduğu “El -Cinan” gazetesi 2.Abdülhamid tarafından kapatılmış,kendisi Mısır’a gitmek zorunda kalmıştır.Sultan Hamid dönemindeki baskıcı idareye rağmen,Arap örgütleri gizli bir şekilde,sanat ve ilim cemiyetleri süsü altında kurulmaya devam etmiştir.Hürriyet’in gelmesiyle birlikte Arap cemiyetleri de daha özgür bir şekilde örgütlenmeye başlamışlardır.7 Temmuz 1908’de “Cemiyetler Kanunu” meclisten geçmiştir.Bu kanuna göre cemiyet kurmak için izin gerekmiyordu ancak cemiyet kurduktan hemen sonra hükümete bildirilmesi gerekiyordu.Bu kanundan sonra bazı Arap cemiyetleri varlıklarını yasaya bağlamış,bazıları ise gizli teşkilatlanmaya devam etmişlerdir.Nihayet 18-24 Haziran 1913 tarihlerinde Paris’te St.German caddesinin Coğrafya Enstitüsü salonunda kongre gerçekleşmişti.Her ne kadar İttihat ve Terakki hükümeti bu kongrenin iptal olması için Fransız hükümetiyle görüşmüş olsa da görüşmeler sonuçsuz kalmıştır.Kongrenin temel konusu Diyar-I Arap’ın istikbali,Arap halklarının hukuki hakları ve Arap topraklarında ıslahattı.Önde gelen Arap milliyetçilerinin ve onlarca Arap cemiyetlerinin katıldığı kongrede şu kararlar alınmıştı: 1. Osmanlı Devleti’nde ıslahatların acil olarak uygulamaya konması elzemdir.
2. Arapların siyasi haklardan istifade etmesi sağlanmalı ve merkezi idareye Türklerle birlikte iştirakleri sağlanma.
3. Arap vilâyetlerinin ihtiyaçları ve bölgenin şartları göz önüne alınarak Âdem-i Merkeziyetçi idareler kurulmalı.
4. Beyrut Islahat Komitesi’nin 13 Ocak 1913 sunduğu ıslahat layihası acilen uygulamaya konmalı.
5.Meclis-i Mebusan’da Arapça geçerli dil olmalı ve Arapça, Arap vilâyetlerinde resmi dil olarak kabul edilmeli.
6. Askerlik hizmeti, Arap vilâyetlerinde zaruret olmadıkça mahalli olmalıdır. 7. Cebel-i Lübnan idaresine gerekli mali yardımlar yapılmalı.
8.Kongre, Osmanlı Ermenilerinin reformcu ve Âdem-i Merkeziyetçi
taleplerini tasvip eder.
9. Bu kararlar Osmanlı Devleti’ne ve dost devletlere de bildirilecektir.
Osmanlı Devleti Arapların bağımsızlık isteklerini yatıştırmak adına bu istekleri kabul etmiş ve devletin önemli mevkilerine Arapları yerleştirmişti.Aslında hükümetin bu icraatları,Arapları yatıştırmak yerine daha da güçlenmelerini sağladı.Aslına bakarsak Arap ayrılıkçılarının tek bir hedefinin olduğunu söylemek mümkün değildir.Arap ayrılıkçılarının hemfikir olduğu tek konu Türk aleyhtarılığıydı.Bir kısım Osmanlı idaresinden bağımsız,dinî temelli olmayan bağımsız bir Suriye hedefi güderken,diğer bir kısım ise İslam geleneği ile yönetilen bağımsız bir Mısır istemiştir.Hatta bazıları ilk aşamada bağımsızlık bile istememiş,sadece özerklik talep etmişlerdir.Bir grup ayrılıkçı ise Arap birini Halife yapıp etrafında toplanmak istemiş,diğer bir grup ise salt İslam’a dönüş yapmak istemiştir.Bie grup ise Arapların Türklerden daha üstün bir ırk olduğunu savunmuştur.Şerif Hüseyin gibi bir grup ise birleşik bir Arap Krallığı hedeflemiştir. Ve kendisi belli bir zaman sonrasında bu hedefini gerçekleştirmek için belki de tüm Arap tarihinin en kanlı ve en sinsi ayaklanmasını dindaşlarına karşı başlatacaktı…
Kaynakça:İstanbul Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,Tarih Anabilim Dalı,Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi:Şerif Hüseyin İsyanı,İsmail Gümüş,İstanbul 2013.
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMiNDE SURİYE VE LÜBNAN'DA ARAP AYRıLıKÇı
HAREKETLERİNİN BAŞLAMASı VE DEVLETİN TEDBİRLERİ
Prof Dr. Selçuk GÜNAY*