Mantık ve Fikir Çevresinde İttihat Terakki
1889 senesin de Mektebi Tıbbiye’de kurulmuş bu cemiyettir (Şerif Mardin, Sayfa 31). Bu cemiyet zamanla tarihi kişilikleri içerisin de barındıracak bir hal alıp çokça tartışılan bir cemiyet olacaktır.
Bu bahsi geçen cemiyeti yani “İttihadı Osmani” ilk ad olarak 1889 kuruldu. Bu cemiyet kuruluş amacı herkesin de bildiği iki neden mevcuttur: yönetim de bulunan baskıcı padişahın inmesi ve çökmekyte mevcut bulunan Osmanlı İmparatorluğunu ayağa kaldırmak. Bu cemiyetin içersin de çokça farklı fikirlere sahip bulunan kişiler mevcut idi, ama kanaatimce tek ortak yönleri “Batılılaşma” sürecini biran evvel başlatmaktı.
Osmanlı da süre gelen bu “Batılılaşma” süreci, 3. Selimin başlattığı askeri anlamdaki Batılı hareket Nizam-i Cedid ile vücud bulmuş, bu “Batılılaşma” hareketi yavaşça Askeri kısımdan çıkarak bütün Devletin, İdari, kültürel vb. Alanlara yayılmıştır. Bu yayılma süreci yavaş yavaş ilermiş olup, daha çok başta mevcut bulunan kişilere göre hareket kazanmıştır, bunu şu şekilde anlatmak gerekirse, 3. Selimde sadece Askeri bir yenileşme mevcut iken, Sultan 2. Mahmud’da biraz daha başka alanlara yayılmış ve biraz da hızlanma ivmesi yakalanmıştır. Bu süreç de bazı anayasal gelişmeler yaşanmıştır: Sened-i İttifak 1808 yılında gerçekleşmiş, Misak olarak nitelendirilmiştir, ilerleyen süreçler de iki tane daha anayasal gelişme süreci meydan gelecektir: Tanzimat 1839 ve Gülhane Fermanıdır 1856
Bu Batılılaşma ve Anayasal başlangıç hareketleri, bazen başarıya ulaşmış bazen sonuç vermemiştir. Jön Türklerin 23 Aralık 1876 yılın da ilan ettirdiği Anayasal hareket yani 1. Meşrutiyet çok kısa sürerek başarısına ulaşamamış olup kısa faaliyet göstermiştir. 23 Aralık 1876 Birinci Meşrutiyetin ilanı, Jön Türklerin Anayasayı yürürlüğe koymak suretiyle anlaştığı, 2. Abdülhamid bunu kabul ederek tahta çıkmış olup, Meclisi Mebusanı açmış ve Anayasa yürürlüğe girmiştir. Bu ilan edilen anayasa çok da Padişahı kısıtlamamak suretiyle çoğul hakların hala da daha Padişah da mevcut bulunmuştur. Bu mevcut bulunan anayasa da Padişahın, siyasi sorumluluğu yoktur, kutsaldır, mutlak veto yetkisi, sürgün yetkisi, Meclisi Kapatma yetkisi vb. Haklar Padişahın elin de mevcuttur. Heyet-i Vükela ise Padişaha karşı sorumludur, Asli unsurun Padişah olduğuna dile getirmek lazım olacaktır. Meclisi Ayan üyeleri Padişah tarafından atanırken, Meclisi Mebusan üyeleri 50 bin erkek nüfusuna bir temsilci ile kurulur.
Bu Anayasal hareket sürecini arşa çıkaran ve o döneme damga vuran olay 2. Meşrutiyet hareketidir. 2. Meşrutiyet ihtilal olarak görünür çoğu kişi tarafından ve kabul edilir. 1908 senesin de ilan edilen İkinci Meşrutiyet, ilk Meşrutiyet bakımından biraz da anayasal hakları ve anayasayı demokratik hale getirme düşüncesi ile beraber parlamenter sistem ile uyuştuğunu söylemek mümkün olur. Bu bahsi geçen İkinci Meşrutiyet Padişahın çoğu yetkisini Meclise vermiş olup, Padişahın tamamen sembolik hale getirdiği bir gerçektir. Padişaha karşı olan ve yukarı da bahsi geçen Heyet-i Vükela bu sefer Padişaha değil Meclise karşı sorumludur. Padişahın ilk Meşrutiyet de mevcut bulundurduğu haklar, İkinci Meşrutiyet ile tamamen elinden alınmıştır. Bu 1908 anayasasın da Heyet-i Vükela Meclise karşı sorumludur. İlkin de Mutlak vetoya sahip olan Padişah, bu anayasa değişikliği ile elinden alınmış, onun yerine geciktirici ve güçleştirici veto hasıl olmuştur.
İkinci Meşrutiyet’in çok yönlü bir niteliği vardır. Bir yandan Abdülhamid rejimini (1876-1908) yıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu simgelemiştir. Bir yandan da, yeni bir Devlet’in kuruluş deneylerini kapsayan bir siyaset laboratuvarı olmuştur.
İttihat Terakki Cemiyeti ve Modernleşme Girişimleri
İttihat Terakki Cemiyeti ve içindeki kişilikler çokça vatanperver ve çokça bilgin kişilerdir, örnek olarak Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kazım Karabekir vb. Askeri kişiler ve bolca aydın Osmanlı düşünürleri. Tabi şunu söylemem gerekir ilk zamanlarını çokça ele almak yerine kuruluşundan kendini Kapattığı güne kadar Modernleşme faaliyetleri elimden geldiğince yazacağım.
Osmanlı Devleti’nin Garplaşma süreci, 3. Selime kadar dayanan bir süreçtir tabi bunu dememin sebebi, yeni ve düzenli ordu olan Nizam-i Cediddir. Nizam-i Cedid ricali Bu Garplaşma sürecininin temelini atan Osmanlı Padişahı Sultan 2. Mahmuttur. 2. Mahmut dönemi girişilen Garplaşma girişimleri kısaca şudur: Orduda yapılan reformlar, Batılı örnekte askeri, idari, ve adli üç meclis kuruldu.
Osmanlı Devleti’nde bu çabalar sürerken diğer yandan yıllar ilerlemekte olup, Türkiye tarihinin demokrasi temelini atan ve Kemalizmin köklerini oluşturan ve yolu bir olan İttihat Terakki Cemiyetidir. 1908 Devrimi , Osmanlı İmparatorluğu ‘nu kurtarmak fikri ile yapılmıştır. Önce Genç Osmanlılar, sonra da Genç Türkler İmparatorluğu ıslah ederek ve onu modren anayasal bir devlet haline sokarak kurtaracaklarını umuyorlardı . Daha önceleri 1839, 1856 ve 1876’da da bu amaçla işe girilmişti, fakat hedefe ulaşılması için pek fazla bir faaliyet yapılmamıştı. Genç Osmanlılar ise fikri cesarete sahiptiler. Siyasi edebiyatımıza ilk olarak muayyen bir terminoloji verenler Birinci Jön Türk hareketinin bu ateşli mensupları olmuştur. Avrupai bir hukuk devleti fikrini onlar işlemişlerdir. Meşrutiyet fikrinin canlı bir muhteva kazanması onların, sadece ıslahatı değil, ihtilal zevkini tadan bu gurubun eseri olmuştur. Genç Osmanlılar Batının aydınlık devri felsefesinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tatbikçileri olmuşlardır. Tanzimat yıllarında, Aydınlanma felsefesinin romantizmle mezcetmişti. İnsanın kendi içine dönmesi gene sosyal davaların mihveri olmuştu. Jön Türkler muayyen ruh haletini Osmanlı toplumuna nakletmişlerdir. Osmanlı siyasi terminolojisine o zamana kadar yabancı “vatan”, “Millet” terimleri gerçek bir anlam kazanmaya başlamışsa bu Genç Osmanlıların eseridir.
Bu vatanperver cemiyetin, ülkeyi modernleştirme girişimini ilk olarak Kanun-i Esasi ilan ettiğini söylemek lazım olacaktır veya normal bilinen ismi ile söylersek 1. Meşrutiyet olacaktır (23 Aralık 1876). Her halükarda Avrupa dışındaki ilk anayasalardan biri olan Kanun-i Esasi, 1923 Türkiye Cumhuriyeti’ne doğru atılmış önemli bir adımdır. 1. Meşrutiyet sosyal alanda, Tanzimat’tan fazla ıslahat yapamamıştır, fakat bütün ıslahat hareketlerinin sembolü olmuştur. 1. Meşrutiyet’in ilan edilmesi aslında çok da bir fayda etmiyor doğru söylemek gerekirse, şundan dolayı o zamanın padişahı olan 2. Abdülhamit bu açılan meclisi ve ilan edilen anayasayı, çok meşhur olan Osmanlı-Rus savaşından (93 Harbi) sonra meclisi kapatıyor. Meclis kapatıldı, 33 yıllık sürecek olan 2. Abdülhamit dönemi ve 1908 devrimi ile sultanlıktan hal edilmesi ve son bulması. Yıl 1908 İttihat Terakki Cemiyet’i iktidarda, tabi iktidarda olan kişiler o bildiğimiz üç Paşa ve kabinesi değil tabi, o üç kişinin tam iktidarı ele alması Bab-ı Ali baskınından sonradır, (Dipnot: Tam iktidar olması Ocak 1913’dur).
Dilerseniz konumuza geçelim, konumuza “Kadın Hakları” başlığı altında, sözlerime başlamak isterim. İttihat Terakki Cemiyeti kadın üzerinde çokça durmuş bir cemiyettir. Bu Cemiyet kadın derneği kuruluşlarına izin vermiş, çoklu evliliği yasaklamış vb. Örnekler verilebilir. Bu bahsi geçen vatanperver cemiyetin yaptığı girişimlerden biri şudur: Hukuk-ı Aile Kararnamesi, Münekehat ve Münfarekat (nikah ve boşanma) kararnamesiyle de kadını gelenek zincirinden kurtamaya çalışmıştır ve ayrıyetten evlenecek kadının (Her ne kadar hakim istisnaları kabul edebilecekse de) 16 yaşın üzerinde olması gerekiyordu. 1917 Aile Hukuku Kararnamesinde tahayyül edilen aile, kadın ve erkeğin birbirini tamamladığı tek eşli bir yapı idi. Jön Türkler kadınları toplum yaşamına katılmaya teşvik etti ve böylece orta ve üst sınıftan kadınlar halkın önünde kocaları ile birlikte görünmeye ve tiyatro, müzik gösterilerine gitmeye başladılar. İlk öğretim 1913’te kızlar için zorunlu hale geldi. 1914’ten itibaren İstanbul Darülfünun da kadınlar için birçok ders açılmıştı. İttihatçılar kadınları çalıştırma cemiyeti kurdular: bu cemiyet sanayide istihdam edilecek kadınları bulmaya ve kadınların çalışma koşullarını düzene sokmaya çalışıyordu. Aile Hukuku ile ilgili davalar şeriat mahkemelerinden alınarak sivil mahkemeleri verildi. Adli sorunlarda bütün yetki Adliye Nazırına tanındı. Üniversite derslerine kadın öğrencilerin erkeklerle birlikte devam etmeleri, kadınların iş hayatına atılmaları mevcuttur. Tıp ve edebiyat fakültelerine kız öğrenci alındı ve kadınların hürriyeti üzerine kitaplar yazıldı. Günümüzde de hala sorun olan ve bazı taraflar tarafından (bknz: Siyasal İslamcılar) konu edilen çarşaf meselesi, Hem Gazi Paşa dönemin de hem İttihat Terakki dönemin de yasaklanma girişimleri olmuştur. İttihat Terakki dönemin de yasaklanması düşünülen çarşaf, İttihat Terakki tarafından kurulmasına izin verilen ve kadınların kurduğu bir cemiyette konu olmuş ve bu çarşaf meselesini gizli bir şekil de mektuplarında dile getirmişlerdir. O Dönemin düşünürleri, çarşafı ilkel bir din kıyafeti olarak görmüş ve nitelendirmiştir. Bu meseleyi zamanın da Batılı aydın Osmanlı düşünürü Kılıçzade Hakkı Paşa bu konuda da kitaplarında dile getirmiştir, bu değindi kitabın ismi ise “İtikadat-ı Batılıya İlan-ı Harb” adlı eserinde şu sözleri söylemiştir: Kadınlara serbestlik vererek tesettürü kaldırmalıyız. Diğer örnekler ise: Tesettürden istenen sonuç, kadının her tarafını sıkı sıkı örtüp kendisini bir ucubeye çevirmek değildir. Maksat kendisinin iffetini korumaktır.
Bu modern cemiyetin, bu fikirleri benimsemesi o dönem de okuduğu okullar ve o yüzyılda yaşanan devrimlerdir, bu kişiler okuduğu Mülkiye Ve Harbiye gibi okullarda eğitim gören yeni kuşaklar, hem liberal ve anayasal düşüncelerin, hem de kitapların gizlice okuyup tartıştıkları Yeni Osmanlılar Osmanlı yurtseverliği etkisinde kalıyorlardı. Bu dönem de Batı’nın pozitif ilimleri ile uğraş veren veren ve povitizimle tanışan tıbbiyeli bir aydınlar gurubu, aşırı batılılaşma akımını ve fikri hareketi olarak gündeme dahil etmişlerdir. Tıbbiye gibi laik ve Batıcı birer irfan merkezi olan askeri mektepler, değişim ve ihtilal istiyen yeni bir kuşak yetiştirmiştir.
Bu devrimlerinin baş yapıtını dile getirirsek bu hiç kuşkusuz Fransız İhtilali’dir. Kemalizmin de Cumhuriyetçi yapısına 0da etki eden ve ana temeldir, Bilhassa insan haklarının temel düşünürü Jan Jack Rousseau etki etmiş ve bugünün Cumhuriyet’in temel yapısı oluşturulmuştur Gazi Hazretleri tarafından. İkinci Meşrutiyet yıllarında Fransız Devrimi’ne sık sık gönderme yapıldı. Meşrutiyet yılların da temel hak ve özgürlükler Fransız Devrimi’nin esintilerinin bir uzantısıydı. Meşrutiyet yılların da temel hak ve özgürlükler bir başka vurgu ile işleniyordu. Bu bağlamda Fransız Devrimi’nin İnsan Hakları Beyannamesi sık sık gündeme gelicektir. Jön Türk Ve 1908 Devrimi, ileri zamanlarda kurulacak olan Cumhuriyetin temel ana yapısıdır diğer yandan şu bilgi eklemek isterim ki, Genç Türk devrimciliğinin tarihi aynı zamanda Kemalizmin kökenlerinin tarihidir. İttihat Terakki Cemiyeti, Osmanlı Devleti’nin parçalanış sürecinin son 40 yılına damga vuran önemli bir olgudur. Meşrutiyet Dönemi’nin de başaktörü. Çağdaşlık yolunda Türk toplumu, 170 yıldır yönünü batıya çevirmiştir. Gazi Hazretlerinin Cumhuriyet düşüncesine etki eden temel sebeplerden biri olan Rüya da pek adlı eserdir. Bu durumu ve analizi M. Şükrü Hanioğlu şu şekilde ifade etmiştir: 2. Meşrutiyet döneminin Batılı düşünürü Kılıçzade Hakkı Paşa’nın hazırlamış olduğu “Rü’ya da pek Uyanık Bir Uyku” adını taşıyan Batılılaşma projesinin büyük bir bölümü, Cumhuriyetin kurucu felsefesinin oluşturulmasında etkili olmuştur. İkinci Jön Türk hareketi yalnız Osmanlı tarihinin son devresinde değil, fakat bugün bile tesirlerini devam ettiren bir öneme sahip olmuştur. İmparatorluk ve Cumhuriyet rejimleri arasın da birleştirici unsurdur.
Bu aydın cemiyet harf ve dil konusunda değinmiş ve faaliyete geçirmek için uğraşmıştır. Bu faaliyet aslında yapılacağı sırada 1. Dünya Harbi patlak vermiş, bu sorundan ötürü faaliyet hayata geçmemiştir. O dönemin yazarları budan önce dergiler de ve gazetelerde dile getirmiş ve konu etmiştir. Milli hamleler (Milli ve hamasi şiirler) Osmanlı Alfabesi’nin sadeleştirilmesi, İttihat ve Terakki’nin kültür ve sanat alanlarında yapmış olduğu faaliyetlerdir. 2. Meşrutiyet öncesi verdikleri öncesi sözler ve gerekse İmparatorluk unsurları üzerin de baskı yapmadıkları göstermek için yönetim Latin alfabesine bu unsurların geçişini teşvik eden yayınlara izin veriyor ancak hiçbir unsur Latin harflerini zorlamadığını biliyordu. Enver Paşa’nın bu konuda açıklamaları mevcuttur. Şimdi ise o açıklamayı yazacağım: “Evvela okur yazarların nisbetini laakal yüzde kırka çıkarmak çaresine tevessül etmek, saniyen nihayet bir ay zarfında yedi-sekiz yaşın da bir çocuğun okumayı yazmayı ve okuduğunu doğru öğrenmesine müsaid olan harfleri esas esas itibarıyle kabul ve şimdiye kadar müsta’mel olan harfleri terk etmek diğer her mesele ikinci derece-i itinada kalır”. Dil ve harf faaliyeti ve başarısı, bildiğimiz gibi Gazi Hazretleri zamanın da görülmüş ve takdir edilmiştir. Latin harflerinin kabul edilmesi gerektiğini hararetli yazıları ile destek veren Celal Nuri Bey , Türk İnkılap adlı kitabın da “Elifba meselesi” başlığını taşıyan bölümünde kullandığımız Arap harflerinin ıslah edilmeyeceğini ve birçok sakıncası görülen bu yazının değiştirilerek latin harflerinin kabulunu gerek bulur. Bu konuda elbette birisinin fikri ve ana temeli mevcuttur, o kişi ise Batılı düşünceye sahip Osmanlı aydını Kılıçzade Hakkı Paşadır Ve Abdullah Cevdettir.
Hukuk alanında faaliyetleri bakmak gerekirse eğer, şu faaliyetleri söylemek mümkün olur efendim; 1915’de şeri mahkemeler için dava usulü kanunu uygulanaya kondu. Adli gücün devlet denetimi altında birliğini savunan İttihat ve Terakki yönetimi zamanın da laikleşme hareketi ivme kazandı. 1914’te dini mahkemelerin denetimi şeyhülislamın elinden alınarak, öbür mahkemeler gibi adliye nezareti’nin denetimine girdi. Tanzimat dönemin de bu tür cemaat faaliyetleri, daha kapsamlı idari sorumluluklar içeren taşra meclislerine aktarılacaktır. Aynı zamanda, Şeri mahkemelerin yetkileri giderek kısıtlanmaktaydı. Şeriat’ın borçlar ve vecibeleri içeren bölümü, Nizamiye denilen laik mahkemelerin yetkisi altına verilmekteydi. Hukuk alanın da Türkçü-Milliyetçi prensip laikleşme anlamında tatbik edilmiştir. 1916-1917 kongrelerinin kararları da bir bakımdan da önemlidir. Dar’ü l Hikmet’i İslamiye müessesenin kuruluşu ile mahkemeler adliye bağlanmış olup kaza kuvveti böylelikle dinden ayrılmış oldu. Medeni Kanun ihtiyacı, önce de belirtilmiş olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla duyulmuş değildir, İttihat ve Terakki hükümetleri, 1916’dan itibaren, Mecelle’nin zamanının ihtiyaçlarına yetersizliği sebebi ile bir hukuk düzenine karar vermişlerdir.
Bu Vatanperver cemiyet Milliyetçi ve Batıcı bir düşünceye sahip olup, Milli kültürünü yükseltmek suretiyle girişimleri mevcuttur, örnek olarak Milli Kütüphane, Milli Arşiv, Milli Müzik, Milli Filmcilik, Milli Coğrafya Cemiyet vb. Girişimler olarak vermek ile beraber diğer faaliyetleri şu tarzda söyleyebiliriz: Batı takvimi kabul edilmiş, meslek, kültür ve spor kurumları da bu alanın yeni müesseseleri olarak kurulmuştur.
Kaynakça:
Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku
Şükrü Hanioğlu, Doktor Abdullah Cevdet Ve Dönemi, Üçdal Neşriyat
Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Timaş Yayınları
Zafer Toprak, Atatürk - Kurucu Felsefenin Evrimi, Türkiye İş Bankası Yayınları
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler 1. Ve 2.Cilt, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Halil İnalcık, Osmanlı Tarihinde İslamiyet Ve Devlet, Türkiye İş Bankası Yayınları
Emine Aşçı, İttihat Terakki Dönemi Fikir Hareketleri’nin Siyası Yansımaları Ve Sosyo-Kültürel Hayat, Atatürk Araştırma Merkezi
Erij Jan Zürcher, Moderenleşen Türkiye Tarihi, İletişim Yayınları
Selami Kılıç, Türk Devrimi Ve Fikir Temelleri, Kaynak Yayınları
Anıl Çeçen, Atatürk Ve Cumhuriyet, İmge Yayınları