10 Haziran 1997’de, TSK’nın hazırladığı brifing, yargı mensuplarına sunuldu. Aynı brifing, 11 Haziran’da basın mensuplarına aktarıldı.
Brifingde ülkenin karşı karşıya olduğu tehditler, silahlı kuvvetlerin bunlar hakkındaki görüşleri, atılması gereken adımlar sayıldı.
En dikkat çeken bölüm ise “nihai amacı Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak” olan irticai faaliyetlerin genişlediği, devlet kadrolarını ele geçirdiğini ve irticanın artık “bölücü terör faaliyetleriyle eşit düzeyde ve birinci sırada iç tehdit “konumuna ulaştığının vurgulanmasıydı.
TSK’nın brifinginde kullandığı ifadeleri aynen aktaralım:
“İrticai kesim içinde halen 30 kadar radikal örgüt bulunmaktadır. Bu örgütler MGK kararları sonrasında irticai kesimce gösterilen tepkileri yeterli bulmamakta, eyleme geçilmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Radikal örgütlerin gelişmeler karşısında daha geniş bir taban içinde yeniden örgütlenerek, terör eylemlerine yönelmesi kuvvetle muhtemel görülmektedir.
Buraya kadar arz edilen iç ve dış gelişmelerin Türkiye Cumhuriyeti devletini hedef alması, cumhuriyetin temel niteliklerine karşı özellikle laikliği dinsizlik olarak algılayan siyasal İslamcı bir zihniyetin hakim olması yönünde gayret sarf edilmesi, TSK’nın durumundan vazife çıkarmak ve İç Hizmet Kanunu’na göre verilen ana görevleri doğrultusunda tehdidi yeniden değerlendirmesi keyfiyetini ortaya çıkarmıştır.
Bu noktadan hareketle bilindiği üzere TSK’nın görevi, 211 sayılı İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesinde ‘Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.’ Şeklinde belirlenmiştir. Bu madde 1935 tarihli İç Hizmet Kanunu’nda da aynı şekilde ifade edilmektedir.
Bu görev TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 85/1. maddesine de ‘vazifesi, Türk yurdu ve cumhuriyetini iç ve dışa karşı lüzumunda silahla korumak” şeklinde ifade edilmiştir…”
Brifingin en can alıcı bölümü burasıydı. Görüleceği üzere TSK, tabii olduğu yasayı hatırlatmış ve ülkenin karşı karşıya olduğu tehdidin vahametine dikkat çekmiştir. Hatta TSK’dan ihraç edilenlerin korunup kollanmasına da tepki gösterilmişti:
“YAŞ kararları ile TSK’dan ihraç edilen subay ve astsubaylar özellikle irtica yanlısı kurum ve kuruluşlarda istihdam idam edilmeye devam edilmiş ve bir vakıf içinde toparlanmalarına yardım edilmiştir.”
Brifingde, irticanın para kaynaklarına ilişkim bilgilere de yer verildi.
“İrticai kesim, halkın kin ve duygularını, örf ve adetlerini, geleneklerini istismar ederek, aidat, yardım ve hibe gibi usullerle trilyonlarca lira maddi yardım toplamakta ve sağladıkları menkul ve gayrimenkullerle büyük maddi imkanlara ulaşmaktadırlar. Bu yardım ve hibeleri yapanların arasında İslamcı kesimden, milli gelirden en üst seviyede pay alan kişiler de yoğun olarak yer almaktadır.
Kamuoyuna 100 siyasal İslamcı patron olarak bilinen bu kişilerin servet durumu şöyledir:
- 6 kişinin 100 trilyondan fazla
- 5 kişinin 20 – 50 trilyon
- 5 kişinin 20 – 50 trilyon
- 15 kişinin 10 – 20 trilyon
- 13 kişinin 1 – 10 trilyon
- Diğerlerinin ise 1 trilyonun altındadır.
Bu durum, ticaret, siyaset ve tarikat üçgeninin, ülkemizde etkin olarak işlendiğini göstermektedir.
Mahkeme, sanki bu sözler brifinglerde açık bir şekilde ifade edilmiş gibi hükmü esas aldı. Brifinglerde bu ifade kullanılmış ise mahkemenin bu ifadeyi brifing metninde göstermesi gerekliydi. Dayanaksız, delilsiz suçlamada bulunan mahkeme, brifing metinlerinin TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu raporunda olduğunu da görmezden geldi. Brifing metni ortada iken bu sözü brifing metninde bulamayan mahkeme, dayanağı gazete başlıklarında aradı.
İrticai faaliyetler kapsamında verilen brifingde, anayasal düzene karşı bir tehdit haline gelen, silahlanan irticai grupların, toplum yaşamını ve güvenliğini tehdit etmesi, ülke bütünlüğünü ve anayasal ilkeleri ortadan kaldırmaya ve eylemli bir kalkışmaya varması halinde, içte ve dışta silah kullanması öncelikli görevi olan TSK açısından bu sözün irticai tehlikeye karşı söylenmesi hiçbir biçimde suç oluşturmazdı.
Gerekçeli kararın “10 – 11 Haziran 1997 Tarihli Brifingler ve 06.12.2012 Tarihli Araştırma Tutanağı” başlığında şu ifadeler yer aldı:
“İmtiyaz Sahipliği Bilgin Yayıncılık A.Ş. Adına Dinç Bilgin’in Genel Yayın Müdürlüğü’nü Zafer Mutlu’nun yaptığı Sabah gazetesinin 12 Haziran 1997 tarihli (sayı 4016) sayısında ‘Muhtıra Gibi Brifing’ manşetiyle, İmtiyaz Sahipliğini Berin Nadi, Genel Yayın Yönetmeliği’ni Orhan Erinç’in yaptığı Cumhuriyet gazetesinin 12 Haziran 1997 tarihli sayısında “Gerekirse Silahla Koruruz.” manşetiyle verilen haberlerde, 11 Haziran 1997 günü Genelkurmay Başkanlığı’nda basın mensuplarına verilen brifingle ilgili haberlere ve brifingin tam metnine yer verildiği tespit edilmiştir.”
Bu metinde Sabah ve Cumhuriyet gazetelerinin yöneticilerinin isimleri sayıldı ve bu isimler kalın harflerle yazıldı. Davada sanık ya da tanık olmayan, haklarında mahkumiyet kararı bulunmayan, hiçbir beyanda bulunmamış bu isimleri sayıp hangi gerekçe ile kalın yazarak dikkat çekip, zımnen hedef haline getirdiklerini merak ediyoruz. Mahkemenin bunu yaparken ki hukuki amacı neydi?
“Gerekirse silah kullanırız.” sözü tartışmaların ilk yaşandığı dönemde resmi bir araştırmaya da konu oldu.
Brifinglerde geçen TSK’nın cumhuriyeti koruma ve kollarına görevi kapsamındaki kanun maddelerinde yer alan “lüzumunda silahla koruma” ifadelerinin basında fazlaca tartışılması cumhurbaşkanlığında bir çalışma yapıldı.
Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Kanunlar ve Kararlar Başkanı Kemalettin Ali Kaşifoğlu imzalı üç maddeden oluşan ve TBMM Daireleri Araştırma Komisyonu raporunda da yer alan belgede, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 2, 35 ve 37. Maddeleri ile TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin 1, 85 ve 86. maddelerinin hükümleri anılarak şu görüş aktarıldı:
“Gerek İç Hizmet Kanunu ve gerekse bu kanuna dayanılarak çıkarılan İç Hizmet Yönetmeliği’nin yukarıda yazılı hükümleri nazara alındığında TSK’nın, cumhuriyete ve cumhuriyetin temel ilkelerine yönelik tehditler karşısında ‘koruma ve kollama görevi’ni yerine getirmesinin bu kurumun görevleri cümlesinden olduğu düşünülmektedir.”
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e brifing tartışmaları sırasında sunulan bir not, cumhurbaşkanlığı arşivinde bulunarak, Meclis Komisyonu’na gönderildi. Bu tespitler aynı zamanda cumhurbaşkanlığının resmi görüşüydü.
Çetin Doğan’ın Gözünden 28 Şubat Size Yalan Söylediler, Barış Terkoğlu, Sami Menteş, Silah Kullanırız Lafı Nereden Çıktı?, Gazete Manşetleri, Hedef Gösterilen Gazeteciler, Cumhurbaşkanlığının Görüşü, Sayfa 49 – 50 – 51 – 52 – 53 – 54.