Bu insanlar, maskeler ardında kalarak koskoca bir ömür çürütüyor. Hiçbir zaman gerçek duygularını, düşüncelerini göstermeden, bu maskelerin arkasına rezalet bir korkaklıkla saklanarak hayatın akışında sürükleniyorlar, bir kez bile akıntıya karşı çıkmaya çalışmadan! ''Ben bunu neden, ne için yapıyorum?'' sorusuna yabani bir hayvana bakar gibi bakıp korkarak bu sorunun sorulduğu yerden kaçıyorlar. Verebilecek bir cevapları yok ki, kaçmak dışında napsınlar!? Dedim ya, korkuyorlar; hem kendi özlerinden hem de karşısındakinin maskelerinin arkasını tahmin edemediklerinden. Bu yüzden, sanki her an bir gösteri sahnesindeymiş de repliklerini dışına çıkamazlarmış, bir yönetmen her an onları izleyip direktif veriyormuş gibi davranıyorlar. Bu nereye kadar gidecek böyle diye hiç mi düşünmüyor bu insanlar? Nasıl düşünmezler, nasıl böyle rahat yaşayabilirler? Yüzlerine kondurdukları o sahte Polyanna gülümsemesi acıtmıyor mu bir süre sonra yüzlerindeki kasları ya da kafalarına hiç ağrı girmiyor mu, düşünüp söyleyemedikleri o düşüncelerden dolayı, hiç mi ağrı yapmıyor eğilip bükülmekten binbir çeşit şekle giren sırtları? Onlar bu şekilde yaşaya dursun, artık maskelerinden arınmış olanlar, onları izleyip düşünüyor, ‘’Ne kadar zamanları kaldı o maskelerden kurtulmalarına?’’ Onlar da bilir oysa, o son sahneye kadar maskeler ‘oyuncu’ların suratında kalır, gösterinin son sahnesi olan ''Ölüm'' perdesine kadar… Ve o sahne gelip çatmıştır; artık gösteri bitmiş, oyuncular selamını vermiş ve üstlerindeki kostümden kurtulmak için kulise doğru ilerlemeye başlamışlardır. Sonunda gelmiştir yüklerini atma zamanı. Oyununu oynamış ve bitirmiş 'oyuncu', aynanın karşısına oturur ve tek tek gösteri boyunca üstünde taşıdığı kostümleri çıkarır. Önce elbiseden başlar; gösteride üstünde taşıdığı o görkemli kıyafet kenarda duran buruşuk kılıfa girer. Çok bir önemi kalmamıştır artık, herhangi bir ikinci el dükkanına satılır ve yeni sahibi onu bulan kadar, beklemeye başlar. Sıra maskelere gelir; hayatı boyunca gizlediği her duygu için taktığı tüm maskeleri tek tek çıkarır. Mutluluk, acı, umursamazlık, kahkaha, gurur… Tüm maskeleri çıkardığında artık aynada kendi aklında kalandan çok daha farklı; yorgun, ağlamaktan şişmiş gözlerinde kırgınlık-sevinç ikilemi barındıran, dudakları Mona Lisa'nınkilere benzer kararsızlıkla kıvrılmış halde karmakarışık bir durumda olan bir yüzle karşılaşır, daha da önemlisi 'oyuncu' bu yüzü tanımıyordur, kimdir ki bu? Sonunda, bütün maskelerini çıkarmış ve aynanın karşısına geçmiştir. Kendine bakar, yüzünü uzun uzun inceler. Aynanın karşısında geçirdiği zaman ilerledikçe farkındalığı artar. Yüzünde yorgunluk ve kırgınlıkla karışık bir ifade belirir, artık gerçeklikle yüzleştiğinin farkındadır. Bu gerçeklik, sonunun yaklaştığı bir yolu işaret ediyordur artık, buradan herhangi bir geri dönüş yoktur. Gözlerindeki kırgınlık, yaşanmışlıkların ağırlığını taşıdığını gösterirken, dudaklarındaki kararsızlık, artık geri dönüşün mümkün olmadığını anlamış bir kişinin içsel sancısının yansımasıdır. Yavaş yavaş oyuncuların arkasından kapatılan ve bir daha da hiç açılmayacak perdeden usul usul esen rüzgârı hisseder ve esas kapanışın vaktinin geldiğini anlar. Artık gösteri tamamen bitmiş, sahne sanki hiç kurulmamış gibi terk edilmiştir.