Zamanına meydan okuyan Rubaileriyle de bildiğimiz gelmiş geçmiş en büyük dehalardan biri olan Ömer Hayyam konusu aslında çok daha detaylı ele almamız gereken bir konu olsa da bugün burada hayatına değineceğiz. Matematikte 3. Dereceden Polinomları gözü kapalı çözen, Hayyam üçgeninin mucidi, astronomiyi bugünlere taşıyan zihinlerden biridir ve beşeri bilimlerde de kendisi her ne kadar politika ve toplumdan uzak dursa da kesinlikle dönemin âlimlerinden hiçbir geride kalır yanı yoktur. Kendisine Selçuklu devletinin bütün imkânları seferber edilmiş olsa dahi siyasete hiçbir şekilde bulaşmak istememiş kendini bilime ve sanata adamıştır. Aslında edebiyat yapma amacı da büyük bir edebiyatçı olma hayali değil kendini bir çeşit ifade ediş biçimidir. Ömer Hayyam kendi yaşamının ve özünün farkında olan, dünyevi ve geçici çatışmaların ötesinde yaşayan, aşkla ve bilimle sürekli kendini aşmanın bir yolunu bulmuş olan kendi halinde bir bilgeydi. İlim öğrenmek için diyar diyar dolaşmış, Dönemindeki Filozofların birçok kitabını ezberine kazımıştır. Hayatının büyük bir bölümünü kendini dünyadan soyutladığı araştırmalarının içinde astronomi ve matematikle ilgilenerek geçirmiştir. Şimdi Ömer Hayyam’ın yaşamını kısa ve kronolojik bir biçimde ele alacağız.
Bildiğiniz üzere geçmişte yaşayan birçok tarihi kişiliğin doğum ve ölüm tarihi tam olarak bilinmez. Genellikle bu tarihler soru işaretleriyle doludur ve kesinlik de verilemez. Hatta bazı şahsiyetler için bu soru işareti elli yıllık bir dönemi dahi kapsayabilir. Ancak Ömer Hayyam’da bu durum böyle değildir, kendisi ileri astronomi ve o zamanlarda çok daha yaygın bir alan olan astroloji bilgisi sayesinde kendi doğum tarihini günü gününe hesaplayabilmiştir. Daha sonraları günümüz bilim insanlarının da teyit etmesiyle birlikte yetenekleri bir kez daha ispatlanmıştır. 18 Mayıs 1048 Yılında Pers, Türk ve İslam kültürünün en büyük metropollerinden biri olan Nişabur’da dünyaya gelmiştir. Babasının eski bir Zerdüşt, yaptığı meslek icabıyla da ailesinin Çadırcı olduğu tahmin edilmektedir. Zira Hayyam çadırcı anlamına gelmektedir. Çocukluğunu geçirdiği Nişabur’da onun ne kadar parlak bir yıldız olduğu ilk olarak öğretmenleri tarafından fark edildi. Onu yaşına ve orta – düşük bir sınıfa mensup olmasına rağmen soyluların çocuklarına ders veren Horasan Bölgesinin ünlü hocası İmam Muvaffak Nişaburi'nin yanına tahsil görmesi için gönderdiler. Hocası onu eğitimine layık gördü ve bir öğretmenden ziyade kendisine bir arkadaş olarak yaklaştı. İmam Muvaffak Nişaburi’nin yanı sıra Zerdüştlük inancının bir takipçisi olan ve matematik ilminde geniş bir bilgi yelpazesine sahip olan Ebu Hasan Behmenyar’dan da ders aldı. Çocukluk yılları onun fikir ve kariyer hayatında büyük bir gelişimin ilk temellerinin atıldığı yerdir. Nişabur'da fen, felsefe, matematik ve astronomi okuduktan sonra, 1068 dolaylarında Buhara vilayetine gitti ve burada Ark'ın ünlü kütüphanesini sıkça ziyaret etti. Takriben 1070'de Semerkand'a taşındı, burada şehrin valisi ve kadısı Ebu Tahir Abdurrahman ibn 'Alak'ın himayesi altında meşhur cebir üzerine incelemesini yazmaya başladı. Ömer Hayyam, Karahanlı hükümdarı Şemsü'l-Mülk Nasr tarafından memnuniyetle karşılandı. Beyhaki bu kabulü, "ona azami düzeyde şeref gösterecek, öyle ki sanki tahtında [Hayyam'ı] yanına oturtacaktı" şeklinde tasvir eder.
1073-4'te Karahanlı topraklarına akınlar yapan Sultan I. Melikşah ile barış sağlandı. Hayyam, 1074–5 yıllarında Veziriazam Nizamülmülk tarafından Merv şehrinde Melikşah ile buluşmaya davet edildiğinde Melikşah'ın hizmetine girdi. Hayyam daha sonra İsfahan'da bir rasathane kurmakla ve bir grup bilim insanına Fars takviminin revizyonunu amaçlayan hassas astronomik gözlemler yapma konusunda liderlik etmekle görevlendirildi. Taahhüt muhtemelen 1076'da başladı ve 1079'da Ömer Hayyam ve meslektaşlarının yıl uzunluğu ölçümlerini sonuçlandırmasıyla sona erdi ve 14 önemli rakamı (1 mikrosaniyeden daha az) şaşırtıcı bir doğrulukla bildirdiler.
Melikşah ve vezirinin ölümünden sonra (Haşhaşîlerin İsmaili kolu tarafından öldürüldüğü düşünülür), Hayyam sarayda gözden düştü ve sonuç olarak kısa süre sonra Mekke'ye hac yolculuğuna çıktı. El-Kıfti tarafından bildirilen haccın olası bir gizli niyeti, kuşkuculuk şüphelerini yatıştırmak ve hasmı olan din adamları tarafından kendisine yöneltilen gelenek karşıtlığı iddialarını (Zerdüştlüğe olası sempati de dahil olmak üzere) çürütmek amacıyla inancının halka açık bir şekilde gösterilmesiydi. Daha sonra yeni Sultan Sencer tarafından Merv'e, muhtemelen bir saray astroloğu olarak çalışmak üzere davet edildi.[1] Daha sonra sağlığı bozulduğu için Nişabur'a dönmesine izin verildi. Döndüğünde, münzevi bir hayat yaşadı.
Ömer Hayyam, 4 Aralık 1131'de 83 yaşında, memleketi Nişabur'da öldü ve şimdi Ömer Hayyam'ın Türbesi olan yere gömüldü. Öğrencilerinden biri olan Nizamî-i Aruzî, 1112-3 yıllarında Hayyam'ın Belh'te El-İsfizari (Celali takviminde onunla işbirliği yapmış olan bilim adamlarından biri) eşliğinde "Mezarım, kuzey rüzgarının üzerine güller saçabileceği bir yerde olacak" kehanetinde bulunduğu hikâyesini anlatır. Ölümünden dört yıl sonra, Aruzi, Merv'e giden yol üzerinde, Nişabur'un o zamanki büyük ve tanınmış bir mahallesindeki bir mezarlıkta onun mezarının yerini buldu. Hayyam'ın ön gördüğü gibi, Aruzi, armut ağaçlarının ve şeftali ağaçlarının başlarını ittiği ve çiçeklerini düşürdüğü bir bahçe duvarının eteğinde mezarı buldu, mezar taşı onların altına gizlenmişti.