26 Şubat 1992. Yer: Azerbaycan/Hocalı. Dağlık Karabağ bölgesi için Ermeniler ve Azerbaycan Türkleri arasındaki savaş sürerken Ermeniler bölgenin bir kasabası olan Hocalı’da hakimiyeti ele geçirmek için Hocalı’ya ilerlemeye başladı. Ermeniler, Hocalı Kuşatması ile sivil halkın kaçabileceği tek bir istikamet bıraktı. Orası da doğu tarafı idi. Sivillerin bir çoğu doğu tarafını kullanarak Hocalı’dan ayrılıp Ağdam kasabasına gitmek istedi ancak o yolda Azerbaycan Türklerini Ermeni askerler bekliyordu. Sivillerin yanındaki silahlı güçler karşılık vermeye çalışsa da açılan ateş sonucu tamamı öldü. Hocalı’da 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i yaşlı toplam 613 sivil şehit oldu. 8 aile tamamen yok olmuş, 487 kişi yaşamına engelli olarak devam etmiş ve 1275 kişi esir alındı. Esir alınanlardan 68’i kadın, 28’i çocuk toplam 150 kişinin yaşayıp yaşamadığı belli değildi. Küçük bebekleri karınlarını parçalayarak öldürdüler. Silahsız yaşlı, genç erkeklerin kafatasları parçalanırcasına kafa derileri yüzülmüş. Kadınların mahrem yerleri kesilip, edepsiz görüntüler ortaya konulmuş, göbekleri üzerinde ateşler yakılmış. Gençlerin gözleri oyulmuş, kemik parçaları da orta yerde...
Ermeni bir gazetecinin kendi yazdığı kitaptan bir paragraf:
“Ölülerin yakılması ile görevli Ermeni grup Hocalı’nın 1 km batısındaki bir yere 2 Mart günü 100 Azerbaycan Türkü’nün ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşındaki bir kız çocuğu gördüm.
“Ölülerin yakılmasıyla Ermeni grup, Hocalı’nın 1 km batısındaki bir yere 2 Mart 100 Azerbaycan Türkü’nün ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü gözü morluk içerisindeydi. Soğuğa, açlığa ve yaralılarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. 10 yaşında bir çocuk… OO ssırada Tigran isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki Ölülerin üstüne fırlattı sonra tüm ölüleri yaktılar. BANA SANKİ YANMAKTA PLAN ÖLÜ BEDENLER ARASINDAN BİR ÇIĞLIK İŞİTTİM GİBİ GELDİ. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar haçın hatrı için savaşmaya devam ettiler.”
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini 2,3,5,9 ve 17. maddelerinin ihlal edildiği Hocalı Katliamı’ndan ötürü kimse yargılanmadı ve Türkiye Cumhuriyeti de bunu bir soykırım olarak tanımadı. MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan tarafından Hocalı Katliamı’nın 21. yıl dönümünde TBMM’de sunulan 26 Şubat 1992 tarihinde yaşanılanların soykırım olarak tanınmasına yönelik kanun teklifi MHP ve CHP tarafından kabul edilmişti.
Hocalı Katliamı’nı yaşayan Azerbaycan Türklerinin Hocalı Katliamı hakkındaki yorumu:
“26 Şubat Hocalı Faciası çoğu aileye dokundu ama bizim aileye de dokundu.”
“Milletin hepsini kırdılar, döktüler. Çocukları, gençleri hepsini öldürdüler ve kadınları”
“Tüm kadınlar, yaşlı adamlar hepsi ölüler üst üste yığıldı.”
“Niçin cezalandırılmıyor bunlar ? Olabildiğince ceza almalıdırlar.”
“Bütün insan haklarına karşı… Hani insan hakları?!”
"Herkes çıktı, bir tek biz kaldık. Anne, baba, ablam ve ben. Oturduk. Baktım hiç bir şey yok. Sessizlikti. Bugüne kadar da keşke o lafı babama söylemeseydim diyorum keşke o zamanı geriye alsaydım da keşke düşünebilseydim de onu söylemeseydim diyorum kendi kendime. Babama baktım baba biz Ermenilere esir mi kalacağız dedim. Kalmazsın dedi, ben seni sırtımda taşırım ama yine de Ermenilere vermem dedi. Öyle düşünürken bir araba sesi duyduk. Bizim yaşadığımız köyün arka tarafından çıkıyordu araba. Babam telaşla yola koştu. Araba geldiği zaman bir anne, baba çocuğunu ancak bu kadar fedakarlıkla koruyabilirdi. Hiçbir söylemeden, bağırmadan kamyonun önüne geçti, kollarını böyle açtı. Resmen yalvardı. Benim de çocuklarıma esir kalmasınlar diye. Ben sanıyordum ki hepimiz çıkacağız. Babam da bizimle gelecek ama apar topar beni o kamyona nasıl attılar bilmiyorum. Kamyon gittiği zaman babamın herife kaldığını gördüm. Benim için sanki o zaman hayat durdu. Sandım ki babam gelmemek için orada kaldı. Ağlamaya başladım. O kadar ağlamıştım ki morarana kadar ağladım. Kamyonun üstünde demirler vardı böyle. Oradan tuttum. Boyum çok küçük olduğu için, babamı görmem için oraya tutundum ki göreyim diye. Ağladım o kadar ağladım ki çığlık attığım zaman sesim tamamen yoktu, gitmişti. Geceyi Murov'da kaldık. İkinci geceyi de orada kaldık. Orası daha bir dehşetti. Orada akşama doğruydu. Artık hava kararmıştı. Çok kötü bir olay gördüm. Onu hayatım boyu unutmam. Bir gebe kadın vardı. Bir çocuğu yayındaydı. Yürüyen bir çocuğuydu. Bir çocuğu çok küçüktü. Onu ya sırtında taşıması gerekiyordu ya da kucağında ama gebe olduğu için o yokuşu çıkamıyordu. Kadın çok gitti. Biz gittiğimiz zaman kara kamyonlar geliyordu. Nereye gidiyorlardı bilmiyorum. Kadın sanki kamyona saklanıp beni de götürün diyordu hiç kimse o kadına dikkat etmiyordu. Biz oradan çıktık Murov'da sonra Yevlah'a geldik. Benim babamın büyükleri, akrabaları hep orada kalıyordu. O gün orada kaldık. 10 gün içinde babamdan bir haber alamadık ne de abilerim haber almadı bizden. Ablam dedi ki: Ben şehire gideyim, neredeler bir sorayım bizi hiç atamadılar diye. Ablam şehire gittiği zaman büyük abim geldi. Gittiği zaman ben abimi görüp ona nasıl saldırdım, ne yaptım haberim olmadı bile. Tek söylediğim şeyi hatırlıyorum: Anneme söyledi ki ben babamı bulamazsam ben de dönmeyeceğim dedi gittim. Biz şehre geldik, abimlerde kaldık. Beş gün sonra abim babamı buldu getirdi. Babam zaten o arifede Ermenilerin esiri olmuştu. Olmuştu derken sadece esir olarak kalmadı. Sadece geçtiği zaman bir takım şeyler yapmışlardı onlara. Götürdükleri eşyaları, pulları ellerinden almışlar böyle çırılçıplak göndermişler. Bir abim cephedeydi. Onun bölgesinde olan çocukların hepsi şehit düşmüştü savaşta. Kimse kalmamıştı. O kadar cenaze taşımıştı ki etten iğreniyordu. Bir müddet psikolojisi de bozulmuştu. Bir müddet tedavi gördü daha sonra iyileşti. İlk kez geldiğimde okula gitmiştim okumak için. Otuz öğrenciydik, otuz birinci ben oldum. Girdim tanıştık. Kimse benim yanımda oturmad hiç kimse. Benim ile konuşmak bile istemiyordular. Çok kötü oldum niye insanlar benimle konuşmuyorlar niye benimle arkadaşlık etmek istemiyorlar, Neden... hep nedenini aradım. Buldum. Ben mülteci olduğum için. Ben bir şey anlamadım mülteci olmak kötü bir şey mi ? Mahallede bir kadın bir kere çocuğu ile konuşuyordu. Ne oldu bilmiyorum. Ağladı çocuğu. Ağlama çocuğum dedi sana mülteci göstereceğim. O zaman o kadar kötü oldum ki anlamayadım bir çocuğun susması için ona mülteci göstermek ne demek, nasıl oluyor mültecilerde, o kadar korkunç mu... Bilemedim... Çocukluğumu doyasıya yaşayamadım. Belki diyebilirsiniz 14 yaşındaydın artık çocuk değildin ama çocuktum. Evimi çok özledim, mahallemi çok özledim. En çok şuan en çok özlediğim babam... Onu kaybettikten sonra daha çok anladım. Kız çocuğu babalarına daha bağlı olur derler. Öyleymiş. Ben annemi de seviyorum ama babamı daha çok seviyormuşum öyle anladım. Bir de hayatta keşke yapmasaydım dediğim bir şey var: Keşke ben babama baba biz esir düştük mü diye sormuştum keşke onu sormasaydım...
Huraman Eliyeva
"Canlı canlı çocuğun derisini yüzdüler. Başının, yüzünün, karnının, arkasının, kolların, bacaklarının derisini yüzdü. Derisini yüzdükten 7 dakika sonra o çocuk hayatını kaybetti. Çocuğumun çığlıkları altında hiçbir ağrı kesici vurmadan hiçbir önlem almadan o çocuğun derisini yüzdü. Doktorun adı Zori Balayan'dı. Mescite gittim mescit ölülerle doluydu ve sınırdan biz o ölüleri taşıyıp, kefenleyip kabirlerinin kazılması için mescitlere yığıyorduk. O cesetleri görünce dehşete kapıldım. Onların başlarının derisi soyulmuştu. Beyinleri parça parça edilmişti. Gözleri çıkarılmıştı. Anaların, kızların göğüsleri kesilmişti ve hamile kadınların karınları süngülerle delik deşik edilmişti ve onların bebekleri süngülere takılarak öldürülmüştü. Mahkemede o küçücük çocuğa neden böyle acımasızca davrandığının açıklamasını yapsın. Eğer o toprak iddiasındaysa toprağı alsaydı bu çocuğun günahı neydi ki bunu böyle deney yapıp derisini yüzüp onu böyle işkence yapa yapa öldürdü.
Uzman Doktor Adil Allahverdiyev
"Askerlerimiz on üç yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Başından, sinesinden ve karnından derisini yüzdüm. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerddn dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ruhum halkımın yüzde birinin bile intikam aldığım için sevinçten gururlandı... Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık.
Doktor kılıklı Ermeni katil Zori Balayan