İşte böyle!
Irkçılık - Turancılık davasından sonrra estirilen fırtınadan iktidardaki CHP, kendi Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i saldırılara karşı tek başına bırrakmıştı. Yücel, 7 Ağustos 1947’de bakanlıktan daha sonra CHP’den ayrıldı. CHP yayın organı Ulus gazetesinde yayımladığı yazıları kesti, Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı. Bu insancıl, bu ilerici Milli Eğitim Bakanı, öldüğü 26 Şubat 1961 gününe kadar evinde yazıp çizdi.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Yücel’i hiç aramadı mı?
Hayır! Inönü, Yücel’i hiç aramadı. Ne Yücel’i ne İsmail Hakkı Tonguç’u!
İnönü “Köy Enstitülerini, cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetli ve sevgilisi sayıyorum. Köy Enstitülerinde yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini (başarılarını) ömrüm oldukça yakından takip edeceğim.“ sözlerini de unutmuştu.
Aradan yıllar geçti.
İsmet İnönü ve Hasan Ali Yücel, 27 Mayıs İhtilali’nden hemen sonra Ankara konser salonunda karşılaştılar. İnönü, Yücel’i görünce kollarını açarak eski bakanını kucakladı; “Yücel seni unuttuk.” dedi. Yücel bu sözlere çok içerledi.
Paşa onu nasıl unuturdu!
Bugün geriye doğru bakıp düşündüğümüzde Yücel’in unutulmadığını görüyoruz. Hiçbir Milli Eğitim Bakanı, Türk milli eğitimine Yücel kadar katkıda bulunmadı; Bakanlık yaptığı dönemde Türk milli eğitimine damgasını vurmuştu.
Yücel Milli Eğitim Bakanlığı’na geldiğinde 6700 ilkokul vardı; bu sayı 13.665’e yükseldi. Bakanlık yaptığı sürede 14 lise, 40 ortaokul açıldı. 11 olan kız enstitüsü sayısı 37’ye, 9 olan erkek sanat enstitüsü sayısı 75’e, ticaret lisesi sayısı 3’ten 11’e çıkarıldı. “Mühendis mektebi” üniversite oldu. Fen ve tıp fakülteleri açıldı; Ankara Üniversitesi, Köy Enstitüleri kuruldu. Klasikler Türkçeye kazandırıldı. Üniversiteler yasası ile üniversitelere ve öğretim üyelerine özerklik getirildi. Üniversiteler yasası çıktıktan bir süre sonra da Yücel, görevinden ayrıldı. Üniversite özerkliği Türk üniversitelerine son armağanı olmuştu.
Bu armağanın değeri bugün bunca olaydan sonra çok daha iyi anlaşılıyor.