Osman Ağa, Giresun’un Hacı Hüseyin mahallesinde 1299/1883 tarihinde doğdu. Soyunun Giresun yöresinde yaygın olan Çepni boyuna dayandığı bilinir. Annesi Çemşitgiller'den Zeynep Hanım'dı. Babası Feridunzâde Hacı Mehmet Efendi ve Dedesi Hacı İsmail Rus limanları ve Karadeniz limanları arasında ticaret yapıyordu. Osman Ağa, düzenli bir eğitim görmedi. Genç yaşta kayıkçılık yapmaya başladı. Ayrıca halkın Yalıkahve dediği bir kahvehane işletiyordu. Daha sonra ticarete atılarak kayınpederinin yardımları ile kerestecilik işine girdi. İlk evliliğini Panazoğlu Hacı İsmail Ağa’nın kızı Hatun Panaz Hanım ile yaptı. Bu hanımdan oğulları İsmail ve Mustafa dünyaya geldi. 1912 yılının Ekim ayında Balkan Savaşı'nın başlamasıyla Osmanlı Devleti seferberlik ilan etmiş, bütün Anadolu'da olduğu gibi Giresun'da da askerliği gelen gelmeyen herkes cephede görev almak için askerlik şubesine koşmuştur. Savaşa katılmaya kararlı olan Osman Ağa, askerlik şubesine gidince babasıyla amcasının yatırdığı parayla askerlikten muaf olduğunu öğrenmiştir. Bu olaya hayli öfkelenen Osman Ağa babasına yatırdığı bedeli geri aldıramayınca bu sefer gönüllü yazılmış, kendi gibi vatanperver 65 arkadaşı ile savaşa katılmıştır. Giresun Limanı'ndan bir gemiye binerler, önce İstanbul’a oradan da Tekirdağ'a geçerler. Osman Ağa ve arkadaşları Tekirdağ'a indiği günlerde Bulgarlar iyice ilerleyip Çatalca sınırına dayanmıştır. Karşı konulmazsa İstanbul’un düşme tehlikesi vardır. Osman Ağa ve arkadaşları hemen Çorlu mıntıkasına sevk edilir. Yine bu mevkide yapılan bir muharebe esnasında Osman Ağa sağ diz kapağından yaralandı. Yapılan tedaviye rağmen bacağı topal kaldı. Giresun’a dönen Osman Ağa, Birinci Dünya Savaşı’na kadar ticaretle uğraştı.
Osman Ağa Teşkilatı Mahsusa içinde görev alıp, vatanına burada da hizmet etmiştir. Teşkilatı Mahsusa, Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vurmuş, yurt içi ve yurt dışında istihbarat, propaganda ve örgütlenme eylemlerinde bulunmuş bir teşkilattır. Osman Ağa kendini bildiğinden beri İttihatçı olduğundan Birinci Dünya Savaşı başlayınca gönüllüleri ile Teşkilatı Mahsusa’nın meydana getirdiği sabotaj milislerine katılmış ve Çarlık Rusya'ya karşı savaşmıştır. Osman Ağa, Vakit gazetesine verdiği mülakatta Teşkilat-ı Mahsusa'ya katılışını şöyle anlatmaktadır:
“Bu sırada harb-i umumi zuhur etti. Benim yaralarım henüz kapanmamıştı. Fakat dayanamadım. Teşkilat yaptım. Acara taraflarında Teşkilat-ı Mahsusa'ya karıştım. Değnek koltuğumda topal/ayarak muharebe ettim. Ric'at zamanında Yemişlik hattına çekildim. Orada tifoya yakalandım. Memlekete hasta geldim”
Çok zaman geçmeden Osmanlı Devleti için savaş çanları yeniden çalmaya başlar. Bacağı tam olarak iyileşmeyen Osman Ağa, Yalıkahve'de arkadaşları ile kısa bir toplantı yapar ve "Savaş meydanı bizi bekliyor.” der. Ailesi bu işe şiddetle karşı çıkar. Mahalleli, Osman Ağa'ya "Sen yine asker toplayıp Rus Harbi'ne gidecekmişsin. Sen ne yapıyorsun oğul, ayağın hasta bu vaziyette askere gidemezsin." derler ancak Osman Ağa "Ben size Hacca giderken Hacca gitmeyin ne var orada desem ne derdiniz?" diye cevap verir. Hanımlar “O haccı farize, mutlak gitmemiz lazım” derler. Osman Ağa da hanımlara "O, haccı farize ise bu iki misli haccı farize, beni kimse yolumdan geri koyamaz. " der ve gidiş hazırlıları başlar. Osman Ağa ve gönüllüleri Espiye'ye kadar karadan gidip oradan gemiye binerler, Tirebolu ve Görele'ye uğradıktan sonra Trabzon Limanı'na varırlar. Batum' a varıp Çoruh Nehri kıyısında mevzi alırlar.
Rus ordusu bizim ordumuzdan hem sayı hem de teçhizat bakımından üstün durumdadır. Gönüllüler gerilla taktiği ile düşmana hayli zayiat verdirirler ancak geri çekilmek zorunda kalırlar. Ordumuz Hopa'ya daha sonra da Erhavi' ye kadar çekilmek zorunda kalır. Yenilgiyi asla hazmedemeyen Osman Ağa bu geri çekilişi içine sindiremez ve Tabur Kumandanı Kel Hasan Efendi'ye dönerek “Hasan Efendi çekil, çekil, nedir bu? Burada düşmana karşı bir hücuma geçelim” der. Hasan Efendi'ye sözünü geçiremeyince Alay Kumandanı Rıza Bey'e düşüncesini anlatır. Rıza Bey'in onay vermesi ile kuvvetli bir hücum yapan ordumuz düşmana ciddi zayiat verdirirken Osman Ağa'nın gönüllülerinden altısı şehit düşer. Savaş sürerken Doğu Karadeniz bölgesindeki Rumlar ve Ermeniler, Ruslarla iş birliğine başladılar. Bölgedeki Rumlar bir Pontus Devleti kurmak hayali ile bazı çeteler oluşturdular. Ruslara casusluk yapmak ve Müslüman köylere saldırmaktan geri durmayan Rum çeteleri karşısında Doğu Karadeniz’deki en etkili direniş kuvveti Osman Ağa tarafından kuruldu. Zaten sakat bacağı iyileşmemiş olan Osman Ağa ağır savaş şartlarına dayanamayıp tifoya yakalanarak memlekete dönmek zorunda kalır. Tifoyu atlatınca yeniden cepheye gider.
Bayburt hattında ordumuz bozgun halinde çekilirken Osman Ağa ve gönüllüleri otuz yedinci tümen emrine girer ve Ruslara savaşa savaşa Tirebolu'ya, Harşit Çayı kıyısına dek çekilir. Düşman, bu hatta duraklamak zorunda kalır. Osman Ağa gönüllü sayısını arttırmak için yeniden Giresun'a döner. Henüz askerlik çağına gelmeyenlerden 1500 kişilik gönüllü grubunu toplayarak cepheye götürür ve cephe hattında tam bir buçuk yıl koltuk değnekleri ile savaşa devam eder. Sonunda Bolşevik ihtilali olur, Rusya'da rejim değişir, yeni kurulan Sovyet Rusya, Rus ordusunu geri çeker. Ordumuz da geri çekilen Rusları takibe koyulur, en sonunda büyük bir sevinçle Batum'a kadar girer. Batum'a ilk giren kumandan Osman Ağa'dır. 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla savaş tamamen biter, Osman Ağa bazı gerekli eşyalarını alarak Giresun'a dönme hazırlıklarına başlar. Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre Batum İngilizlere terkedilir. Hakkında hüküm bulunmayan Kars ve Ardahan illeri de işgal tehlikesi ile karşı karşıyadır. İşgal söz konusu olmasa bile bölgede Ermeni zulmü başlamıştır. Dönem içerisinde halen Kars'ta bulunan 9. Ordu Komutanı Mirliva Yakup Şevki Paşa ve Kars Mutasarrıfı Hilmi Bey'in destek ve çabalarıyla 5 Kasım 1918'de "Kars İslam Şurası" adı altında bir kongre düzenlenmiş ve Türk halkı Milli Hükümetini kurmuştur. Daha sonra adı "Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti" olarak değiştirilecek olan ve 13 Nisan 1919'da İngilizlerin Kars'ı işgal etmesine kadar varlığını sürdüren Kars İslam Şurası Hükümeti, 30 Kasım 1918'de tarihindeki ikinci kongre düzenleninceye kadar, çekilmekle olan Türk ordusundan müstahkem yerlerle, askeri bina ve tesisleri teslim almak için hazırlanmıştır. Halkı direnişe ve birliğe davet etmek için birçok şube açmışlardır. İşte bu yapılanma çalışmaları doğrultusunda, Kars İslam Şurası Hükümeti'nin Giresun teşkilatını kuracak kişi olarak Osman Ağa seçilmiştir.
Osman Ağa, Birinci Dünya Savaşı sonunda Giresun'a geldikten sonra bölgedeki Pontusçu Rum çeteleriyle mücadeleye başlamıştır. Sakarya Savaşı'nın hemen öncesine kadar devam eden bu mücadelesi, Osman Ağa'nın tarih sahnesine çıkmasında büyük rol oynamıştır. Pontus meselesi, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Karadeniz Bölgesinde "kendilerine bağımsızlık vaat edilen" Hristiyan halkın kışkırtılmasıyla cereyan etmiş, siyasi propaganda olarak başlayıp bölgedeki Rumların kanlı eylemleri ile devam etmiştir. Öyle ki bu eylemlerde 1641 Müslüman şehit edilmiş, 323 Müslüman ise yaralanmıştır. Çetelerin yaptığı baskınlarda yakılıp yıkılan hane sayısı 3723'tür. Çeteler tarafından 1800 değişik gasp olayı yapılmış, en az 2 milyon değerinde büyük ve küçükbaş hayvan gasp edilmiştir. Sinop'tan Kelkit Havzası'na kadar uzanan bölgenin Pontus olduğu iddia edilmektedir. Bu bölge; Batum, Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Samsun, Sinop, Kastamonu, Gümüşhane, Bayburt, Tokat, Amasya ve Çorum'un tamamını, Sivas ve Erzincan'ın bir kısmını içine almaktadır 1919 başlarında Osman Ağa Giresun Belediye Başkanı ve Giresun Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başına geçti. Bu sırada bölgedeki Rumlar mütareke ortamından da istifade ederek faaliyetlerini arttırdılar. Doğu Karadeniz’de karışıklıklar çıkararak İtilaf Devletleri’nin de müdahalesiyle Pontus Devleti’ni kurmak istiyorlardı. İzmir’in Yunanlılarca işgali üzerine Giresunlular 17 Mayıs 1919’da büyük bir miting düzenleyerek işgali protesto ettiler. Çamlı Çarşı’daki camide toplanan binlerce Giresunlu Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya’ya gönderilmek üzere protesto telgrafları hazırladılar. Hükümete de bir telgraf göndererek al bayrağın göklerde dalgalanmaya devam etmesini ve Yunan işgaline boyun eğilmemesini istediler. Bu sırada tehcir suçlusu olarak yargılanmak üzere İstanbul’a getirilmesi istendi; İstanbul Dîvânıharbi tarafından tutuklanmasına karar verildi. Bu sebeple şehirden kaçarak Keşap bölgesine gitti. Rum çetelerinin Türk köylerine düzenledikleri baskınlara misillemeler yaptı. Dokuzuncu Ordu müfettişliğine tayin edilen Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’ya geçtiği sırada Havza’dan sadârete gönderdiği 5 Haziran 1919 tarihli raporda bu konuya da yer verdi. 8 Mayıs 1919’da, içinde Yunan Kızılhaç Heyeti’nin bulunduğu bir geminin limana gelmesinden cesaret alan Rumlar’ın 11 Mayıs’ta Taşkışla denilen Rum okuluna beyaz renkli Yunan Kızılhaç bayrağı çekmeleri ve taşkınlığa başlamaları, 5 Haziran’da mavi-beyaz renkte 20 m. uzunluğunda bir Pontus bayrağı asmaları üzerine Topal Osman Giresun’a geldi ve bayrağı indirip fâilleri cezalandırdı. Ardından tekrar Karahisar’a döndü.
23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresi’ne Giresun’u temsilen katılan Ali Naci (Duyduk) ile İbrâhim Hamdi (Elgen) beylerin kongrede Mustafa Kemal Paşa’ya muhalif tutumlarını duyan Topal Osman bu iki delegeyi kongreden sonra Giresun’dan uzaklaştırdı. Hakkındaki şikâyetler de giderek artıyordu. Hatta onu ortadan kaldırmaya yönelik bazı teşebbüslere girişildi. Topal Osman, Millî Mücadele’nin propagandasını yapmak için 17 Şubat 1920’de Gedikkaya adlı haftalık bir gazete çıkarmaya başladı; başyazarı da kendisiydi. Gedikkaya yirmi altı sayı devam edebildi. Büyük Millet Meclisi hükümetinin kurulmasının ardından Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek kayıtsız şartsız millî hükümetin hizmetine girdiğini bildirdi. 29 Ekim 1920’de İnebolu’ya geldi, 8 Kasım’da Kastamonu’ya geçerek iki gün kaldı ve ardından Ankara’ya gitti ve Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. 1921 Mart’ında Topal Osman, emrindeki güçlerle Koçgiri ayaklanmasını bastırmak için Sivas’a gitti. Bu sırada Topal Osman sayesinde Giresun’da hiçbir faaliyet yapamayan Pontusçular’ın yeni merkezi İtilâf devletlerinin gözetimindeki Samsun oldu. Burada da asayiş ve huzuru sağlamak üzere Topal Osman komutasındaki Giresun Gönüllü Alayı’ndan faydalanıldı. Alay 16 Nisan 1921’de Ümit vapuru ile Samsun’a intikal etti, orada 15. Tümen deposunda yeniden silâhlandırıldı ve Ankara’dan gelen kuvvetlerle takviye edildi. Samsun’da asayişin sağlanmasında rol oynadı. Topal Osman, Sakarya savaşı öncesi Samsun’da toplanan Giresun alaylarıyla 14 Temmuz 1921’de batı cephesine hareket etti. Sakarya savaşında Yûsuf İzzet Paşa grubunda 47. Alay komutanı olan Topal Osman 25 Ağustos’taki Mangaltepe taarruzuna katıldı; 15 Eylül’e kadar bütün muharebelerde bulundu. Kendisine kaymakamlık (yarbaylık) rütbesi verildi. Yunanlara karşı Büyük Taarruz’un sonuna kadar yapılan muharebelere katılan Topal Osman 21 Aralık 1922’de Giresun’a döndü. Bir süre belediye işleriyle ilgilendi ve ardından Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle tekrar Ankara’ya gitti Burada muhafız taburu komutanlığı görevi yaptı.
Büyük Millet Meclisi’nde muhalif gruplar arasındaki çekişmeler onu da etkilemeye başladı. Muhalefetin önde gelen isimlerinden Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in ansızın ortadan kaybolması büyük bir karışıklığa yol açtı. Onun 27 Mart 1923 Salı akşamı Merkez Kıraathanesi’nde oturmakta iken Cumhurbaşkanlığı Muhafız Taburu Komutanı Topal Osman’ın adamlarından Mustafa Kaptan tarafından çağrıldığı ve Topal Osman’ın evinde boğulduğu anlaşıldı. Bunun üzerine Mustafa Kaptan tutuklandı, Topal Osman’ın tutuklanması için de karar alındı. Jandarma zâbiti Kemal Bey, Mühye köyünün doğusunda Dikmen deresinin başlangıcında bir yerde Ali Şükrü Bey’in cesedini buldu. Meclis cinayet fâillerinin hemen tutuklanmasını isteyince hükümet zanlı durumundaki Topal Osman’ın yakalanmasını emretti. Yapılan baskılar üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, yeni muhafız tabur komutanı tayin edilen İsmail Hakkı Bey’e Topal Osman’ın yakalanması emrini verdi. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Taburu, Topal Osman’ın bulunduğu Papazınbağı’nı kuşattı; çıkan çatışmada Topal Osman ölü olarak ele geçirildi (2 Nisan 1923). Cesedi meclisin önünde asıldı. Başı gövdesinden ayrılarak bedenine saygısızlık yapıldı. Üç saat kadar asılı kalan ceset ailesinin isteğiyle İstanbul üzerinden Giresun’a götürüldü ve Giresun Kalesi’nde Kurban Dede’nin mezarının yanına defnedildi. Ardından mezarı Atatürk’ün emriyle Giresun’da kalede bugünkü yerine nakledildi. İyi bir eğitim almamış olmasına rağmen vatanperver kişiliği, Millî Mücadele’ye katkılarıyla dikkat çeken Topal Osman, Pontus hareketinin engellenmesinde rol oynamıştır. Ali Şükrü olayı ise onun Atatürk’e bağlılığının bir sonucudur.