HAYATI
Mersin'in Tarsus ilçesinde dünyaya geldi. Annesi Güzide Hanım, babası çeşitli devlet memurluklarında bulunmuş; gazetecilik, yazarlık, kitapçılık ve matbaacılık da yapmış Sabri Bey'dir. Oğuzcan'ın çocukluğu oldukça sıkıntılı geçti. Şair, çocukluğunu daha doğrusu hayatını çile olarak görmüş ve şu cümlelerle dile getirmiştir: "İlk çocukluk yıllarımdan bu yana çeşitli kazalar, hastalıklar, ameliyatlar geçirdim. Üç yaşımda ayağım kırıldı, dört yaşımda mangala oturdum, beş yaşımda 20 basamak merdivenden düştüm, yedi yaşımda başıma sandık kapağı düştü, bu arada fazla ateşli olarak geçirdiğim kızamık sonucu kekeme kaldım (o günden beri ateşliyimdir). 14 yaşımda apandisit, 19 yaşımda böbrek (tek böbrekliyim), 30 yaşımda bademcik ameliyatları geçirdim. 22 yaşımda evlendim. Düşme, boğulma, otomobil kazası nev'inden geçirdiğim ufak tefek tehlikelerden sonra 3 kere de canımdan bezdim. İntihara teşebbüs ettiğimi sanırım aranızda bilmeyen yoktur. Bunların sebebi sizi, bu husustaki merakınız da beni alakadar etmez tabii". Tarsus'ta başladığı ilköğrenimini babasının görevi dolayısıyla İstanbul ve Eskişehir'de sürdürdü. Eskişehir İnkılâp İlkokulu'nu 1938 yılında bitirdi. Aynı yıl ortaokul birinci sınıfı Eskişehir Lisesi'nde, ertesi yıl ikinci sınıfı Tarsus Lisesi'nde okuduktan sonra 1941'de Konya Askeri Ortaokulu'nu bitirdi. 1942'de Konya Kuleli Askeri Lisesi'nde bir yıl okudu. Ertesi yıl başladığı Eskişehir Ticaret Lisesi'nden 1945'te mezun oldu. Tek böbrekli olduğu için kendisine çürük raporu verildi ve askerlikten muaf tutuldu.
20 Mart 1948 tarihinde Mersinli Mehmet Zeki Oğuzbaş'ın kızı Özhan Hanım ile evlendi. Bu evliğinden Vedat (d. 1949) ve Lütfi (d. 1952) adında iki oğlu oldu. Büyük oğlu Vedat 1973'te intihar etti. 1961'de Türkiye İş Bankası'nın Ankara'daki genel müdürlüğünde neşriyat müdür muavini iken görevinden ayrıldı. 1961'de İstanbul’a yerleşen şair, emekliye ayrıldıktan sonra da yayıncılığa başladı. Bu arada, geçirdiği bunalımlar sonucu 3 kez intihara teşebbüs etti. Bir müddet İstanbul'da Yapı ve Kredi Bankası'nda çalıştı. Buradan da ayrıldıktan sonra kendi eserlerini yayımlamak üzere İstanbul'da Ümit Yaşar Yayınevi'ni kurdu. 2-3 yıl kalemiyle geçindi. İşleri bozulunca bir müddet işsiz kaldı ve sıkıntı çekti. Şiirlerinde sıkça geçen ve küçük oğlu Lütfi'nin "Babamın annemle evliyken yaşadığı platonik bir aşkıydı." dediği Ayten Hanım yüzünden Özhan Hanım, Ümit Yaşar'dan otuz yıl sonra ayrıldı. Bir şiir söyleşisinde âşık olduğu şiir tutkunu Ulufer Hanım ile ikinci evliliğini yaptı. Emekliye ayrıldıktan sonra 1980'de İstanbul'da kendi adını taşıyan bir sanat galerisi kurdu ve yöneticiliğini yaptı.
Şiir denemelerine on yaşında başlayan şair, öğrencilik yıllarındaki şiirlerini 1936-1938 yılları arasında Eskişehir İnkılâp Okulu'nun Yankı adlı duvar gazetesinde yayımladı. İlk şiiri 1942'de Eskişehir'de çıkarılan Kocatepe gazetesinde yer aldı. 1941-1942 yılları arasında merhum Faruk Şükrü Yersel'in de teşvikiyle Eskişehir'de Kocatepe, Güzel Eskişehir, Sakarya ve Eskişehir Halkevi tarafından çıkarılan Porsuk'ta şiirlerini yayımlamayı sürdürdü. 1945-1948 yılları arasında Eskişehir ve Adana'da çıkarılan Türke Doğru dergisinin önce yönetmenliğini sonra yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Gazetecilik hayatı Eskişehir'den sonra Adana'da Kalem başta olmak üzere çeşitli gazetelerde devam etti. Oğuzcan, gazetecilik hayatının en uzun fasılasının Turgutlu ve Niğde'de geçen üç yıl olduğunu belirtti. İstanbul matbuatında Varlık ve Büyük Doğu dergilerinde yayımladığı şiirleriyle adını duyurdu.
Ankara'ya tayin edilince 1954'ten itibaren çeşitli süreli yayınlarda şiir, taşlama, makale, sohbet, anı, mektup, röportaj, anket vb. gibi çok farklı türlerde yazdı. Şiirleri ayrıca çeşitli antolojilerde yer aldı; Fransızca, Bulgarca, Arapça, İngilizce, Rusça, İtalyanca, İngilizce, Lehçe ve Rumca gibi dillere çevrildi. Yaklaşık 150 şiiri Türk Sanat Musikisi ve Hafif Batı Müziği türlerinde bestelendi. İtalya, Yugoslavya, İsviçre ve Fransa'daki şiir festivallerine katıldı. Şairlik hayatının 25. yıl jübilesi 1967 yılında İstanbul'da yapıldı. Bu jübile dolayısıyla hazırlanan Ümit Yaşar 25. Sanat Yılı Jübilesi 18 Ocak 1967 adlı eserde "Benim hayatım roman değildir. Baştan başa şiirdir benim hayatım, şiirdir ve aşktır." diyen şair, 4 Kasım 1984 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Cenazesi 7 Kasım 1984 Çarşamba günü öğle namazını müteakip Teşvikiye Camii’nden alınıp Zincirlikuyu’ya defnedildi. İlk eşi, ikinci eşi ve oğlu Lütfi Oğuzcan hâlen İstanbul’da yaşamaktadırlar.
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Aşk şairi olarak adını duyuran Ümit Yaşar Oğuzcan, 1940-1980 yılları arasında etkin olan popüler bir şairdir. Çok sayıda şiir kitabı yayımlayan şair, üretkenliğini korumuştur ama verimli olduğu konusundaki yorumları reddetmiştir: "Bugüne kadar kesin olarak kaç bin şiir yazdığımı bilmiyorum. Fakat verimli bir şair olduğum hakkındaki yaygın kanıya da katılmıyorum. Duyduklarımın ve yazmak istediklerimin pek azını yazabilmişimdir". Oğuzcan'ın şairliği üzerinde kendisi gibi şair olan babası Lütfi Bey ve annesi Güzide Hanım doğrudan etkili olmuşlardır: "Bendeki şiir önce bir damlaydı… Rahmetli babamdan geldi, anamda biçimlendi. Özlendi, bütünlendi (...) Çocuktum; çokluk şiir okunurdu evimizde. Anam o çağın ünlü bir ozanını (Faruk Nafiz Çamlıbel) ezbere bilirdi. Bir dergiden kesilip çerçevelenmiş bir fotoğrafı dururdu duvarda. Babam ondan çoğu kez 'evimizin ikinci adamı' diye söz ederdi. Ben adamdan sayılmıyordum henüz” ). Oğuzcan, şiirin en güç sanat dalı olduğuna inanır. Ona göre şiir duygu ve düşüncelerin, kelimelerle en yoğun, en mükemmel şekilde ifadesidir. Kelimeler mısraları, mısralar da şiiri oluşturur. Şair mısraları kurarken anlam kadar ahenk unsurlarına da önem vermiştir.
On yaşlarındaki şiirlerini çocuksu denemeler olarak gören Oğuzcan, Eskişehir ve Adana'da bulunduğu yıllarda dergilerde yayımladığı şiirlerle edebiyat dünyasında tanınmaya başlamıştır. İnsanoğlu adlı ilk şiir kitabı 1947'de yayımlanmıştır. Nihat Sami Banarlı, bu kitap üzerine "Sizin bütün bu mısralara bir şeyler kattığınız, onlara en mühim olarak güzel bir ses verdiğiniz inkâr edilemez. İnsanoğlu, herhâlde insanoğullarını sizinle övündürecek bir istikbalin, güzel bir müjdecisidir." (Banarlı 1948) değerlendirmesini yapmıştır. Oğuzcan, şairliğini; Uyanış Dönemi (1941-1954), Arayış Dönemi (1954- 1960), Çalkanış Dönemi (1960-1964), Kaynayış Dönemi (1964-1970) ve Duruluş Dönemi (1970-1982) şeklinde beş döneme ayırmıştır. Kotan'a göre hiçbir akıma, hiçbir şiir anlayışına dâhil olmayan şair, kendine has bir üslup meydana getirmiştir. Derinlikten uzak, düzyazı tarzına yakın, imgeleri yoğun olmayan bu şiir anlayışına dönemler üzerinden baktığımızda da şairin ilk dönem ile son dönemi arasında bir farklılık olmadığı görülmektedir. Uyanış Dönemi, bir anlamda onun hevesli ve istekli olduğunu göstermektedir. Şair bu evrede İnsanoğlu (1947), Deniz Musikisi (1949) ve Dillere Destan (1954) adlı şiir kitaplarını yayımlamıştır.
Dolmuş, Aşkımızın Son Çarşambası, Bir Daha Ölmek, Kör Ayna, İki Kişiye Bir Dünya, Beni Unutma, Karanlığın Gözleri, Seninle Ölmek İstiyorum ve Akıllı Maymunlar şairin Arayış Dönemi'nde yayımladığı eserlerdir. Bu dönemde bireysel, felsefi ve toplumsal yönelimler göstermiş; rubai başta olmak üzere çeşitli türleri denemiştir. Sevenler Ölmez (1962), Çigan Gözler (1962) ve Ötesi Yok (1963) adlı şiir kitapları Oğuzcan'ın Çalkanış Dönemi'ni yansıtmaktadır. Bu dönemde intihara da kalkışan şair, "aşk şairi" olarak anılmaya başlamış ve adını geniş kitlelere duyurmuştur. Kaynayış Dönemi'nde aşk temasını bolca işlediği için eleştirilen şair, toplumsal ve siyasi hicivlere yönelmiştir. Sadrazamın Sol Kulağı, yer yer argo bir dil de kullandığı bu dönemi en iyi yansıtan şiir kitabıdır. Şiire aşk ve benzeri güzel duyguları işlemekle başlayan Ümit Yaşar, çok sevdiği oğlu Vedat Oğuzcan’ın ölümü üzerine, “ölüm” ve “acı” konularını dile getirmeye başlamıştır. Duruluş Dönemi'nde oğlunu da kaybetmenin acısıyla ölüm, karamsarlık ve hüzün gibi temaları sorgulayıcı bir tavırla işlemiştir. Tüm dönemleri genel olarak değerlendirildiğinde şair, bireysel çizgiden toplumsal duyarlığa geçiş göstermiş, felsefî düşüncesini oluşturmuş, dördüncü dönemde toplumsal duyarlılığını ön plana çıkarmıştır. Son döneminde ise kendi dünyasına çekilir gibi bireysele dönmüştür. Tüm bu gelişim ve değişim sürecinde vazgeçmediği tek konu aşk olmuştur. Aşk temasının yanı sıra melankoli, cinsellik, kadın, intihar, ölüm ve mutluluk gibi bireysel temaları da şiirlerinde ince bir duyarlılıkla işlemiştir.
Şiirlerinde Halk Şiiri, Divan Şiiri ve Batı Şiiri nazım şekillerini kullanan Oğuzcan, "1- Aşk ya da duygu şiiri diyebileceğim lirik şiirlerim, 2- Taşlama-Hiciv türündeki şiirlerim, 3- Rubailerim, 4- Mektup ya da nesir hâlinde yazdığım şiirlerim." şeklinde bir tasnif yaparak şairlik hayatı boyunca daha çok dört türde şiir yazdığını belirtmiştir. Behçet Necatigil'e göre Oğuzcan şairlik başarısını, daha etkili aruzla yazdığı rubailerinde göstermiştir. Mehmet Kaplan'a göre ise her üslupta şiir yazabilen şair, duygu ve düşüncelerini sağlam bir fikir temeline dayandırma ihtiyacını duymamıştır: "Onu hayat ve insanın gerçekliği fazla ilgilendirmez. Ona göre şiir herkesçe şairane kabul edilen bir edaya göre şiir söylemekten ibarettir. Son yıllarda Ümit Yaşar, Yahya Kemal'in moda hâline getirdiği rübaî şekline merak sarmış ve yeni hiçbir görüş getirmeyen, eskilerin bin kere tekrarladığı fikirleri söyleyen bir yığın rübaî yazmıştır". Üretken bir şair olması ve aşk temasını sık sık ele alması şairin savrukluğa düşmesine sebep olmakla birlikte onu popülizme de yöneltmiştir.
Sahibini Arayan Mektuplar (1961), Hüzün Şarkıları (1963), Mihriban'a Mektuplar (1965) ve Biraz Kül Biraz Duman (1966) Oğuzcan'ın nesir türündeki eserleridir. Sahibini Arayan Mektuplar, sevgiliyle geçen günlerin ve özlemlerin dile getirildiği yirmi beş mektuptan oluşmaktadır. Hüzün Şarkıları önceki kitabın devamı gibidir. Bu kitaptaki metinlerde de sevgiliyle yaşanan güzellikleri, sevgilisiz yaşamın zorluğunu, aşkın verdiği mutluluğu ve aşksızlığın verdiği acıyı anlatmıştır. Sohbet havasında yazılan Avrupa Görmüş Adam'da Oğuzcan, Viyana’da başlayıp Frankfurt’ta biten yolculuk notlarını toplamıştır. İki Kişiye Bir Dünya (1957), adlı şiir kitabının ön sözünde "Hayatımdan şairliğimi alıp çıkarırsanız, geriye önemli bir şey kalmaz. Öylesine tutkunum şiire" diyen Ümit Yaşar Oğuzcan, nesirden çok şiirde öne çıkmış ve "aşk şairi" olarak etiketlenmiştir. Yelpaze dergisinde kendisiyle yapılan bir söyleşide aşkı "Aşk, ben olmaktan çıkıp, o olmaktır." (Oğuzcan 1961) şeklinde tanımlamıştır. Şiir plakları bulunan şair, şarkı sözleriyle de dönemin gençlerinin dillerine dolanmıştır. "Ağla Gitar Çal Gitar", "Bir Mevsim Daha Geçti", "Sen Gözlerimde Bir Renk", "Bir Gece Ansızın Gelebilirim" ve "Yandı Hayat Söndü Emel" gibi şarkı sözleri ona aittir. Şairin yüze yakın şiiri Münir Nurettin Selçuk, Rüştü Şardağ ve Avni Anıl gibi bestekârlarca bestelenmiş ve başta Nesrin Sipahi, Zeki Müren, Timur Selçuk ve Emel Sayın gibi sanatçılar olmak üzere çok sayıda sanatçı tarafından seslendirilmiştir.
ESKİ ŞARKI
Ben düşlerimi yitirdim mi ne ?
Uykularım gitti, gelmez oldu
Aldı, bir duvara mıhladı beni
O kahrolası yalnızlık yok mu ?
Kim alıp götürdü bakışlarımı ?
Hani benim gözlerim nerdeler ?
Eser kalmadı hayallerimden,
Bütün umutlarım gitti, gider
Yıkıldım ben, bölündüm, parçalandım
Daha çok yaklaşma bana ne olur ?
Sen de tutuşur, yanarsın sonra,
Benim alevlerimden uzakta dur.
Hep böyle kal, ta erişilmez
Dağların ardında, denizaşırı
Al götür aydınlığını gecemden
Bana bırak bütün karanlıkları
Bırak hep böyle zindan kalsın günlerim
Yıldızlar doldursun senin geceni
Ben eski bir şarkıyım, unut
Ya da hayal meyal hatırla beni.
Ümit Yaşar Oğuzcan / Şiir Denizi 2