Bugün, öldüğünde arkasından ‘’Füruğ’un ölümü, dili kesilmiş İran kadınlarının ölümüdür.’’ denilen 14 yaşından 32 yaşına kadar durmadan sanatın birçok dalında eser veren şair Füruğ Ferruhzad’ın ‘’Akbaba’’ isimli şiirini inceleyeceğiz. Okuyanlar bilir, Füruğ Ferruhzad’ın şiirleri özellikle şairimizin yaşadığı dönemi düşündüğümüzde birçok yönden öncü ve farklıdır. Şiirleriyle birçok insanın (burada sadece kadın demeyi doğru bulmuyorum şahsen, o dönem verilmiş eserleri incelediğimizde Füruğ Ferruhzad’ın değindiği konuya değinen birilerine rastlamak oldukça nadirdir.) o dönemde cesaret edemediğini yapmıştır. Hayatta yaşadığı zorlukları şiirlerindeki mısralarına taşıyan, İran'daki ataerkil sistemi gözler önüne seren Ferruhzad’ın ‘’Akbaba’’ şiiri de bence bu direnişin kelimelere mükemmel şekilde döküldüğü bir örnektir.
Akbaba
tepemde bir akbaba
hırsla ölmemi bekliyor
ben ise düşünüyorum
nasıl bir tuzak kurayım ki
bana yaklaşsın da
onu vurayım
soluk almak için
oturmaya kalksam
işte yıkıldı diye
saldırıyor yüzüme
onu vurmak için
anlayınca fırsat beklediğimi
hızla dönüyor gökyüzüne
kuşaktan kuşağa
onca insanlar öldü
yem olarak, şu ihtiyar akbabaya
deneyimlerim sesleniyor ki
bitimindeyiz zamanın
yaklaşan bir sonu var
ya senin, ya ihtiyar akbabanın
bu cadı, bu kocamış
leş yiyenin yazgısı, sana bağlı
başaramazsan eğer
sıran geldi demektir
tepemde bir akbaba
hırsla bekliyor ölmemi
vay eğer
fırsatı ben kaçırırsam
dökülüyor suskunluğuna akşamın
ezanın ayak sesleri
kent akşamının hayalinde yanıyor
altın ormanları düşlerin
ve odamın suskunluğunda
cuma akşamıyla uğraşıyor
ezanın ayak sesleri
benim elimde kitap
cuma akşamı sessiz
kopuk kopuk geliyor kulağıma,
ezan
kime söylüyor
ne diyor
kent
uğraşıyor Cuma akşamıyla
ve o garip ses
yalın bir köylü gibi
yitiyor kentin çağıltısında
ben yine
kitap okuyorum
Şairimizin hayatına dair bilgi sahibiyseniz (eğer bilmiyorsanız sitemizde yayınlanan şairin hayatının anlatıldığı yazıyı inceleyebilirsiniz), onun aile hayatı, evliliği, olaylı boşanması ve sonrasının hayatındaki ve şiirindeki etkilerinden haberdarsınızdır. Ailesinden özellikle babası ile başlayan otorite ve özgürlük mücadelesi, eşiyleyken de devam etmiş ve yayınladığı ‘’Günah’’ isimli şiirinin arkasından gelen olaylı boşanması sonucu toplum baskısı da bunların üzerine yoğun bir şekilde eklenmiştir. O dönemde boşanmak zaten çok büyük bir olayken üstüne yazdığı erotizm ögeleri içeren şiirleriyle hali hazırda var olan baskı artarak yanında iftiraları da getirmiştir.
İşte, Ferruhzad yazdığı şiirdeki ‘’akbaba’’ imgesi ile tam olarak onun çevresinde bir akbaba misali hırsla dönen bu insanlardan bahseder. Bu insanlara karşı dik durmaya, onlarla mücadele etmeye çalışmıştır, şiirinde de ‘’ben ise düşünüyorum, nasıl bir tuzak kurayım ki, bana yaklaşsın da, onu vurayım’’ dizeleri ile bahsettiği gibi. Sonrasında gelen ‘’kuşaktan kuşağa, onca insanlar öldü, yem olarak, şu ihtiyar akbabaya’’ dizeleriyle ise o dönemki İran toplumunun sindirdiği belki de hayattan kopardığı kadınlara, insanlara şiirinde yer veren şairimizin sonraki dizelerinde okuduğumuz gibi bu döngüyü kırmak, bu insanlara karşı dik durmak için kendini sanatına vermiş olduğunu anlayabiliyoruz. Bu sayede de düşüncelerini başta İran olmak üzere tüm dünyaya yaymış, 1950’lerde yazdığı cümlelerle bugün dahi susturulan kadınların iç sesi olmuştur.
Bu şiirimizin de incelemesini bitirirken, Yahya Kemal’in ‘’Bu ülkede dört şey olmayacaksın; kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı.’’ sözüne yer vermek istiyorum. Önümüzde bulunan örneklere baktıkça ‘’bu ülke’’ yerine ‘’bu dünyada’’ dememiz gerektiğini düşünsem de bu sözün söylenmesine neden olan insanlara, var olmamızı istemeyenlere karşı bizler, kadınlar olarak dimdik durup herkes için daha iyi, daha adil bir hayat adına mücadeleye devam edeceğiz, etmeliyiz! Hepimizin 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun!