Sermaye sahipleri yüz yılardır insanları kontrol ederek üzerlerinden para kazanıyorlar. Bu kontrol mekanizması kimi zaman açıktan kimi zaman gizliden sömürü olarak varlığını sürdürüyor. Sanayi devriminin ortaya çıkmasından evvelce lonca ve köle ekonomilerinde de bunu gözlemlemek mümkündü. Orada da sermaye sahibi emek gücünü kiralayarak ya da süresiz satın alarak kol gücü sahibi oluyordu. Bu ekonomilerin ardından sanayi devrimi denen bir felaket insanlığı buldu. Bu devrim insanların içindeki canavarı ortaya çıkarttı. Makineler adeta kanla çalışır hale gelmişti. Onlarca saat dur durak bilmeden çalışan işçi sınıfı düşük ücret ve kısa dinlenme sürelerine tabi tutuluyordu. Patronlar da bu sayede kâr marjlarını arttırarak mevcut sermayelerine sermaye ekliyorlardı. Bu sistem kısa sürede işçi isyanlarına gebe kaldı ve işçiler yine kanlarına ve canlarına mal olmasına rağmen bazı haklara sahip oldular. Ancak bugün de görüldüğü üzere bu haklar yetersiz kalmaktadır. Eğer 19. Yüzyıla dönerseniz mevcut haklarınız cennetten bir hediye gibi gözükecektir. Fakat sermaye sahipleri ellerindekilerle yetinmiyorken emek sahipleri neden yetinsinler?
Günümüz dünyası tekrardan kaos içine sürüklenmektedir. Sermaye sahiplerinin rüyalarındaki ülke olan Amerika kendi düzenlediği eylemleri bahane göstererek diğer ülkelere askeri operasyonlar düzenliyor ve o ülkelerin kaynaklarını sömürüyor. Bu, o ülkelerde ekonomik istikrarsızlar yaratıyor ve haliyle ulusları sefalete sürüklüyor. Amerikan askerleri de birkaç kapitalistin çıkarları için toprağa düşüyor ve aileleri derin yasa boğuluyor. Görüleceği üzere kapitalistler hem diğer ulusları hem de kendi uluslarını sırf daha çok sermaye edinmek için hunharca çatışmaya sürüklüyor. İşte kapitalizmin ahlaksızlığı burada gözler önüne serilir. Kapital sahipleri sermayelerini daha da arttırabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmakla yükümlüdürler. Zira kapitalizmin amacı insanları refah içinde yaşatmak değil mevcut sermayeyi daha da büyütmektir. Bu sermayeden toplumun geri kalan kısmı işçi olarak yararlanır ancak elde edecekleri kazanç kapital sahiplerinin elde ettiklerinin yüzdesel olarak muazzam gerisindedir.
Sizin sabahın altısında (daha güneş bile doğmamışken!) otobüs sırası bekliyor olmanız sermayedarın umrunda değildir. "Umarım gelen otobüs boştur da oturarak giderim" düşüncelerinizi hayal dünyanızda tutmaya devam edin zira bir yere bile tutunamadan gitmek zorunda kalacaksınız. İnsanların aldığı nefesi kulağınızda hissedecek, umarım taciz ettiğim sanılmaz, korkularıyla sevmediğiniz, umursamadığınız, elinizde fırsat olsa saniyesinde bırakacağınız işinize gitmek zorunda kalacaksınız!
Otobüsten indikten sonra mendil satarak geçinmeye çalışan çocuklar sizleri karşılayacak. Bu çocuğun sabahın 7'sinde burada ne işi var diye düşüneceksiniz. Hakikaten de bu çocuğun o saatte ya uyuyor ya da okula hazırlanıyor olması gerekir. Bu çocuğu okula göndermeyip onun küçüklüğünden, masumluğundan faydalanmak isteyen ahlaksız ailesi kapitalizmin ete kemiğe bürünmüş halidir. Daha önce de bahsetmiş olduğum gibi kapitalizmin amacı sosyal faydayı arttırmak ve insanların bundan yararlanmasını sağlamak değildir. Bilakis kapitalizm bireyseldir, tekildir. Bir kesimin, büyük ölçekte bakılırsa burjuva -kapitalist- sınıfının, küçük ölçekte bakılırsa orta sınıfın çıkarlarını gözetir. İşte burada aile çocuklarını sömürerek iki, eğer baba baskınsa sadece bir, kişinin çıkarlarını gözetir. Bu çocukların mendil sattıktan sonra akşam vakti villalı bir evde palyaçolarla oyun oynadığını düşünmeyin. Geneli baraka tarzı yerlerde çingene mahallelerinde yaşıyorlar. Yetersiz beslenme ve ahlaksız -kapitalin getirisi olarak- bir aile içinde yetiştikleri için de hem sağlıksız hem de genel ölçüde ahlaksız oluyorlar. Keza bir çoğu büyüdüklerinde iş tutamazlarsa uyuşturucu, hırsızlık, cinayet tarzında yasadışı ekonomide önemli yer sahibi olan sektörlerin neferleri oluyorlar. Örneklerle hikayeleştirdiğimiz üzere kapitalizm serbest bırakılırsa -ki kendi istenci bu yöndedir- refahın çok çok uzağında bir yere evrilir.
19. yüzyıl ve 20. yüzyıl çocuklar için cehennem niteliğindeydi. Özellikle İngiltere, Almanya ve Amerika'da çok uzun saatler (19. yüzyılda 10 saat kısa olarak adlandırılıyordu) ve sağlığa zararlı işlerde çalıştırılıyorlardı. Çömlekçilikte, dikiş fabrikalarında, kilimcilikte, fırınlarda, madenlerde, baca temizlemede, boya sanayisinde çocukları çokça görmemiz mümkündür. Bugünse senelerce okullarda işe yaramaz bir eğitim sistemiyle sisteme uygun şekle gelene kadar yontulurlar, sonunda da özgür düşünceden, hayal kurmadan uzak sadece kendine söyleneni yapar konuma gelirler. Peki neden? Tek bir cevabı var: Kâr maksimizasyonu.
Kapitalizm yani kapital yeni kapital girişi olmadan yaşayamaz. Yeni kapital girişi devletlerin para basmasıyla da sağlanamaz. Bireylerin emek gücüyle sağlanır. Örneğin bir ekmek düşünelim. Başlangıçta tohumun buğday haline gelmesi için çapalama, tohumlama, gübreleme gibi faaliyetlerden geçer. Ardından bu tohum un haline getirilir. Sonrasında bu un başka bir emek gücü sahibi tarafından toptancıya götürülür. Toptancı adına satış yapan başka bir emek gücü sahibi unu fırınlarla buluşturur. Fırınlarda un diğer ürünlerle bir araya gelir. Başlangıçta kilosunu 8 tl olarak baz alacağımız bu buğday un haline getirilerek 35 Tl'ye** yükselmiştir. Dikkat edersek emeğin yanında çeşitli ürünleri de gördük. Örneğin çapa, değirmendeki taş, taşımada kullanılan yakıt gibi. Bunlara değişmez sermaye denir. Ürünün üretilmesi için gerekli olan üretim araçlarıdır. Bunun yanında üretim için gerekli olan ikinci bir etmen emek gücüdür. İşte emek gücü diye tekrarladığımız şey işçilerdir, kol gücüdür. Başlangıçta bahsettiğimiz kapital girişi esasen budur. Para basarak elinizdeki kapitali v/x şeklinde (v= emek gücü, x= eşittir basılan para) değersizleştirmiş olursunuz. Halbuki üretim yaparak tersini yapmış olursunuz. Bu sebepledir ki kapitalizm her daim işçiye ihtiyaç duyar. Yeni işçi yeni emek sömürüsüdür.
Kapitalizm öncesi lonca sistemi şuanki kapitalizme benzer ama iki kesin farkla ayrışırdı:
- Zanaatkârın, yani dükkan sahibinin belirli bir işçi sayısını geçmesinin yasaklanması.
- Üretime zanaatkârın bizzat katılması
Bu iki nedenle insanlık kapital dönemdekine (sanayi devri) nazaran daha sakin bir yaşam sürüyordu. Ürünlerin değeri (value) daha yüksekti. Bu sayede üretenler kişi başına daha çok kazanıyorlardı Zira nitelikleri sayesinde emek güçleri daha da değerli oluyordu. Fakat kapitalizm sayesinde niteliksiz işçilik aranan bir kriter oldu. Kısa sürede bir makinanın kontrol edilişini öğrenerek ömürlerini o makinanın başında geçirmeleri istendi. Bu da işçilerin yaratıcı özelliklerini kaybettirdi. Eskiden olsa "çömlek zanaatkârı, saat ustası" diye adlandırılacak kişiler artık sıradan vasıfsız işçiler olmuşlardır. Bu zanaattan otomasyona dönüş süreci bugün varlığını farklı şekillerde göstermektedir. Bütün evler sıradan, birbirinden farksız, seri üretim parçasına dönüşmüştür. Estetik, sanat, edebiyat da seri üretimden nasibini alarak büyük ölçüde darbe almıştır.
*https://tarimmemleketi.com/bugday-fiyatlari
**https://www.akakce.com/un/en-ucuz-soke-1-kg-fiyati,4104153.html#:\~:text=Se%C3%A7enekler%3A,kg%2034%2C50%20TL%2Fkg