10-23 Temmuz inkılabının ardından Hüseyin Kazım, Cahit Yalçın ve Tevfik Fikret beyler gazete çıkartmaya karar vermişlerdi. Hüseyin Kazım gazetenin sermayesini koymuş, Cahit Yalçın başyazarlığını yapmış ve Tevfik Fikret de adını koymuştur. Bu gazetenin adı "Tanin"dir. Tanin adeta yeni rejimin sembolü olmuş ve İttihat Terakki mensupları tarafından pek bir sevilmiştir.
Tevfik Fikret bey Galatasaray Lisesinin müdürü olduktan sonra araları bozulmaya başlamış aralarında çekişmeler vuku bulmuş ve bu sebeple istifasını verip gazeteden ayrılmıştır. Söylenenler o yöndedir ki dönemin Maarif Nazırı Emrullah Efendi, dönemin aydınları arasında yer alan Salih Zeki Bey'i yeni müdür olarak atamış ve "Size bir şair yerine bir alim getiriyorum" diyerek yeni müdürü öğrencilere tanıtmıştır. Cahit Yalçın dolayısıyla da Tanin Gazetesi bu konuda tarafsız kalmış ve Tevfik Fikret'e arka çıkmamışlardır. Bu sebepledir ki Tevfik Fikret, Cahit Yalçın'a küsmüştür. Ayrıca ilerleyen zamanlarda Maliye Bakanlığı Rumeli Hisarında oturan bir vatandaşa "vergi borcunu ödemediği gerekçesiyle" haciz getirmiştir. Büyük şair bunu İttihat Terakki'nin zulmü olarak görmüş ve Cahit Bey'e kırgınlığını belirtmiştir. Cahit Yalçın ise Tevfik Fikret'e duygularını içeren bir mektup yazmıştır:
"Beyefendi,
Ben, hem namuslu bir gazeteciyim hem namuslu bir adamım. Fakat acaba siz? Talancıların çok yemin etmeleri kabilinden münasebetli, münasebetsiz ağzınızdan eksik etmediğiniz bu namus hissinden vayedar olsaydınız, onun pek muazzez ve muhterem olduğunu takdir eder ve başkasının namusuna tecavüz edeceğiniz vakit biraz düşünürdünüz.
Ben, ne vakitten beri namussuz oldum? Mekteb-i Sultani vakasında, Tanin'i, sizin ihtiraslarınıza oyuncak etmediğim dakikadan beri mi? Hükümet ne vakitten beri paçavra oldu? Mekteb-i Sultani meselesinde keyfinize hizmet etmediğim zamandan beri mi? Böyle paçavra bir hükümete mektep müdürü sıfatıyla muhterem Tevfik Fikret Beyefendi, acaba niye hizmet etmişti? Bugün ikimizden biri, diğerini tel'in etmek icap ediyorsa, be, sizi tel'in etmeliyim. Çünkü ben, kendi köşemde çalışırken geldiniz, beni buldunuz, benim başıma bu gazeteyi sardınız.
"Mebusluğu ve gazeteyi sana temin eden benim diyorsunuz. Mebusluk lütfunda ne derece inayet ve atifetiniz sebkettiğinizden haberim yoktur. Fakat Tanin'i çıkarmak için benim size değil sizin bana müracaat ettiğiniz meydanda iken, bunu benim tarafımdan vukubulan bir mürecaat üzerine güya lütuf yapmış tarzında göstermeğe kalkışmanıza nazaran, mebusluk lütfunuzun ne kadar esaslı olduğunu tahmin edebilirim.
Beni buldunuz, gazeteyi başıma sardınız, beni eşek gibi çalıştırdınız, gazeteye bir tek satır yazı bile yazmadınız. Nihayet şüphe yok ki, umduğunuz kârın vücut bulmadığını, şüphe yok ki, beklediğiniz menasıbın geciktiğini görünce çekilip gittiniz. Sonra ben namussuz gazeteci oluyorum. Siz, beyefendi, namus ve fazilet-i mücessseme olarak, alem-i ulviyatta yaşıyorsunuz öyle mi? Ben, Tanin'de ilk günden beri nasıl yalnız vicdanımın telkinatını dinleyerek çalışıyorsam bugün de öyle çalışıyorum. Yazdıklarım sizce doğru olmayabilir. Fakat bundan dolayı benim namusumdan şüphe etmek, ona tecavüz etmek dediğin gibi ancak namusun ne demek olduğunu bilmeyenlerden sadir olabilir.
Namus, bir fazilet itiyadıdır. Eski günlerin en karanlık vakitlerinde bile namusunu muhafaza edebilmiş ve bugüne hazırlanmış bir adam, şimdi onu feda etmez. Ben, eski zamanlarda mı namussuz idim? Öyle ise niçin geldin ismini ismimle birleştirerek gazete çıkarmaya talip oldun? Yeni zamanda namussuz oldumsa, bu ne vakit başladı? Tanin'de bulunduğunuz müddetçe yazılan şeylerin hepsini görmediniz mi? Koymayalım dediğiniz bir yazı için ısrar ettim mi? Yoksa Tanin'den böyle bir ısrarım üzerine kavga ettiniz de mi çekildiniz?
Demek Tanin siz çekilinceye kadar namussuz değildi. Sonra mı namussuz oldu? O halde neden Mekteb-i Sultani hadisesinde gelip, namussuz bir gazetenin muavetine iltica ettiniz? Fakat bu hak size hiç bir vakit verilemez. Vicdanı olan Tevfik Fikret, Servet-i Fünun kapanarak mahkemeye gönderildimiz zaman bir hatır sordururdu. Vicdandan ne ve insaniyet hissinden zerre kadar nasip alan Tevfik Fikret, Kazım'ın bir hatırnüvazi eseri olarak "üçümüzündür" dediği matbaa arsasını, ancak bir hammal kadar hizmet geçmediği Tanin'deki hizmetlerine mukabil benimsemeğe kalkmaz, beş paralık bir toprak parası için haysiyetini aradaki vasıtalar nezlinde rezil etmezdi. Onlar belki göğüsünde kalp yerine bir bataklık çırpındığını bilmedikleri için aldanırlar. Fakat, Cahit'e namus ve vicdanınızdan bahsederseniz o size ancak güler.
Beni, temin-i menafi için, bütün fazaili ayak altına almakla itham eden, hiç olmazsa adı menfaatlere bile esir olmayacak kadar temiz olalıydı. Eğer bu menafi dediğimiz şeyler bir takım edepsizliklerin işae ettikleri Romanya çiftlikler, yüzbinlerce liralar ise buyurun, hepsini size bahşediyorum. Menafi dediğiniz şey bu kadar çalışmaya mukabil hangi gazetede olsa alabileceğim "ayda otuz lira" ise geliniz, Tanin de sizin olsun. Tek, bu hiç biri insanı his ile titrememiş murdar, cife vicdanınızın hırsı, haset ateşleri sönsün!
-Hüseyin Cahit"
Kaynak: Celal Bayar - Ben de Yazdım Sf. 194-197