Özellikle içinde bulunduğumuz yüzyıl konumuzun ana odağı olacak. Teknolojik gelişimler hiçbir dönem bu yüzyıldaki kadar hızlı ve ardı ardına olmamıştı. Mesela buhar makinasının bulunmasından onlarca yıl sonra gerçek manada makinalar kullanılmaya başlandı ancak internetin doğuşuyla birlikte bilgi birikimi ve aktarımı bir anda çok hızlı bir akış kazandı. New Jersey'de evinin bahçesinde kazı yapan ve toprakta bulduğu materyalleri paylaşmak isteyen herhangi biri Viyana'da bulunan alanında önemli çalışmalar yapmış bir uzmanla deneyimlerini çok kısa sürede aktarabilecek seviyeye geldi. Bu sayede bilimsel çalışmalar sadece doğduğu yeri değil doğduğu evreni aydınlatacak seviyeye geldi. Çeşitli algoritmalar, çeşitli matematik teoremleri, iktisat doktinleri artık daha kolay bir şekilde geniş kitlelere ulaşabiliyor. Ben bu nedenle internete "Sınırları olmayan devlet" demeyi doğru buluyorum. Peki internetin getirdiği bu "Sınırları olmayan devlet" anlayışı insanlar tarafından sadece iyi yönüyle mi kullanıldı? Hayır.
Ademoğulları babalarının her daim takipçisi olmuştur. Babaları cennetin tüm olanakları ellerinin altındayken tek bir kuralı çiğnemiş ve azaba uğramıştır. Aynı şeyler bugün için de pek ala geçerlidir. Ortaya çıkan yeni buluşlar faydadan çok zarar için kullanılmakta diretiliyor. İnterneti kullanıp insanlığa faydada bulunmak varken anlık hazların peşinden koşan bir domuza benziyoruz. Bizim için matematik çalışmak çamur banyosu yapmaktan çok daha değersiz konumda. Tek elimizle saatlerimizi geçirebiliyoruz. Bulunduğun yerde sadece kaydır. Başka hiçbir işlevi olmayan bir makina. Sabah-akşam mesaisi boyunca patronun akşam-gece boyunca da tek elin kölesi durumunda yaşayıp giden milyonlar hatta milyarlarca insan var.
İnsan, kendi kendine konuşup "Yerinden kalk ve kendini yarat!" diyebilmelidir. Yaptığı işte başarılı olması gerekmez fakat yaptığı işin üzerine düşmesi gerekir. Binlerce saatini oyun oynayarak geçirmek yerine kendini yaratmakla uğraşmalıdır. Hayata bir defa geliyorsun ve zamanını bir sonraki gün dahi hatırlamayacağın şeylerle harcıyorsun. Örneklemek gerekirse: Aksiyon oyunlarında süreklilik gereklidir. Rütbe atlamak için oyun ardına oyun oynamak gerekir. Bu bir yerden sonra o kadar çok oyuna tekabül eder ki neredeyse eskiden oynadığınız oyunların hiçbirini hatırlayamazsınız. Bu sadece sizi etkilemez sizin bir parçanız olacak olan çocuk da bunlara meyilli olarak doğar. "Çünkü hepimiz atalarımızdan bir parça taşıyoruz".
Yeni sistemin -sanal kapitalizm- içinde doğan çocuklar arkadaşlar tarafından dışlanmamak için sisteme boyun eğmek zorundadırlar. Herkes messi-ronaldo tartışması içindeyse "En iyi futbolcu Kaka'dır." demen genel bağlamda dışlanmaya yol açar. Herkesten farklı olmaya çalışıyorsun diyerek sistemin dalkavukluğunu yapanlar herhangi bir kazanç sağlamadan bu sisteme hizmet ederler. Tiktokta salakça dans hareketleri varsa yaparlar, aldatmaya teşvik varsa aldatmaktan haz alırlar, hırsızlığın övüldüğü bir medya organından etkilenip hırsızlık yaparlar. Bu dalkavuklar partizanlığın sosyal medya koludur. Bu partizanlar sadece o anı yaşarlar. Bir önceki ay moda olan olay artık umurlarında değildir. Bir sonraki de değildir. Onlar için önemli olan "O AN" dır.
Twitter ve tiktok anı yaşayanların en çok bulunduğu iki sosyal medyadır. İnstagramda eski gönderiler önünüze çıkabilir fakat twitterda birisi ya da kendiniz araştırmadığınız sürece eski gönderiler önünüze çıkmaz. Genel olarak sistemin işleyişi şu şekildedir: İnstagram/tiktok kanallarında bir takım akımlar üretilir ardından bu akımlar twitterdakiler tarafından linçlenir. Sonra instagram/tiktok hesapları bu twitter gönderilerini kendi medya kanallarında gönderi haline getirirler ve sistem bir başka gün yeni bir konuyu merkeze alır. Döngü bu şekilde işler.
Eylem Tok ve oğlu çok hızlı unutuldu. Peki neden? Çünkü bahsettiğim sistemden geçtiler. Eğer o sistemden geçerseniz çok hızlı şekilde unutulursunuz. Kaç kişiyi öldürdüğünüz, ne kadar vergi kaçırdığınız, ne kadar para çaldığınız soruları bahsettiğim sistemden geçtiyseniz önemsiz duruma gelir. Arada ufak tefek soranlar olur ancak başınıza gelebilecek en kötü senaryo 3 4 gün daha linç yemenizdir, ardından kuş gibi özgürsünüz.
Anı yaşamak işte tam olarak budur. "KENDİNİ YARATMAK" felsefesiyle yaşıyor olsaydınız belki de ileride bir emniyet amiri olacak ve Eylem Tok'un tutuklanmasını çok hızlı bir şekilde sağlayacaktınız. Ancak siz sosyal medyadan linçlemeyi tercih ettiniz ve kaybolan zamanınızla birlikte suçu işleyenlerin de ne kadar suçlu oldukları konusu insanların akıllarından kayboldu. Bu kayboluş nesiller boyu devam edecek ve kültürleri de yok edecektir. Daha yaşını doldurmadan telefonla tanışıp onun kölesi olan çocuklar büyüdükleri zaman düşünme yetisini kaybedeceklerdir. İşte Tanrı'nın kıyameti tam olarak budur. İnsanı hayvanlardan öteki kılan düşünme özelliği yok olduğu anda insanlık için kıyametin kapıları açılmış olacaktır.