Toplumsal olayların yorum ve açıklamasında birbirine hem yakın hem uzak olan iki sosyoloji sistemi vardır. Bunlar, tarihi maddecilik ve toplumsal mefkurecilik sistemleridir. Bu sistemlerin birincisi Karl Marx, ikincisi Emile Durkheim tarafından ortaya atılmıştır. İlk bakışta bu iki sistemin birbirine yakın olduğunu görürüz. Çünkü ikisi de toplumsal olayların tabii sebeplerin sonuçları olduğunu, madde, hayat ve ruh olayları gibi doğal kanunlara uyduğunu esas olarak benimsiyor. Bu görüşe, bilim dilinde determinizm adı verilir. Fakat bu noktadan sonra bu iki sosyoloji sistemi birbirinden uzaklaşmaya başlar. Karl Marx determinizminde bir tür tekel ileri sürer. Toplumsal olaylar arasında sebep olabilmek ayrıcalığı yalnız ekonomik tekelindedir. Bundan dolayı Karl Marx'a göre ekonomik olayların dışında olan bütün toplumsal olaylar gölge olaylar niteliğindedir...
Karl Marx, dinlerin meydana çıkışını çeşitli sektlere (mezhep bölünmeleri) ayrılmasını, aşırı dindar olanların sığındıkları zaviyelerle tasavvufa girenlerin tekkelerinin ortaya çıkmasını, reformlar yapılmasını, dinle devletin ayrılmasını yalnız üretim biçimlerinin değişmesiyle açıkladığı gibi ahlak, hukuk, siyaset, estetik, dil, düşünce sahasına ait bütün mefkurelerin ve geleneklerin doğmasını, büyümesini ve ölmesini de yine aynı ekonomik olayların sebep olması ile açıklamaya çalışmıştır...
Karl Marx bu tekelciliği, teori alanında bırakmayarak uygulama sahasına da götürmekle ikinci bir yanılgıya düşmüştür. Marx'a göre halk yalnız işçi sınıfıdır. Buna göre işçi sınıfı, diğer sınıfları ortadan kaldırmaya mecburdur. Halbuki halk toplum anlamında olduğundan hukukça birbirine eşit olmayı benimseyen bütün sınıfların toplamı demektir. Gerçekten de toplumun diğer kesimleri ile eşit olmayı kabul etmeyen emperyalist, aristokrat, feodal sınıfları halkın dışında görmek doğrudur. Burjuvalarla aydınlar arasında hukukça herkese eşit olmayı kabul etmeyen sınıflar varsa halk çevresinin dışında kalmalıdırlar. Fakat hukukça herkesin eşit olduğunu kabul edenler —halktandırlar. —
Durkheim'in sosyolojisinde, diğer sosyal olaylar ekonomik olaylara sebep olduğu gibi ekonomik olaylar da diğer sosyal olaylara sebep olabilir. Görülüyor ki Durkheim sosyolojisi ekonomik olayların önemini ve değerini inkar etmiyor. Gittikçe ekonomik olayların toplum içindeki değerinin arttığını hatta modern toplumlarda, ekonomik hayatın sosyal yapıya esas olduğunu ortaya atan Durkheim'dir. Durkheim'e göre ilkel toplumlardaki dayanışma yalnız kolektif şuurla oluşan mekanik dayanışmadır. Bunlar birbirine benzeyen "oba, oymak, boy, İl" gibi bölmelerden meydana geldiği gibi Durkheim onları segmanter (dilimlere bölünmüş) toplumlar adını vermiştir. Bilindiği gibi iş bölümü ekonomik hayatın temelidir. Çağdaş toplumlarda din, siyaset, ilim, estetik, ekonomi sahaları ile ilgili topluluklar iş bölümünden doğmuş olan uzmanlık ve meslek gruplarıdır. O halde Durkheim'in ekonomik hayata da layık olduğu her ve önemi vermiş olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Bununla birlikte Durkheim de bütün sosyal olayları bir tek asla götürüyor. Bu tek asıl kolektif tasavvurlardır.
Kaynak : Türkçülüğün Esasları, Ziya Gökalp, Tarihi Maddecilik ve Toplumsal Mefkurecilik, sayfa 58 - 61 arası