Necmettin Öğretmen çok soru soran, araştıran, bu doğrudur diye kesin kanaat kendisi veren, herkesin doğrusunu kabul etmeyen bir çocukluk evresi geçirdi.
Necmettin hayatında yalana ve riyakarlığa, ikiyüzlülüğe hiç tahammül edemeyen ,ciddiyetten taviz vermeyen bir evladımızdı. Dersinee v sosyal hayatına çok dikkat eden, kötü alışkanlılığı olmayan bir evladımızdı. Necmettin güzel yaşadı, vuslatı da güzel oldu.
İlkokulu burada bitirdi. Ortaokulda ve lisede Gümüşhane’de merkez yatılı YİBO’da devam etti.
Bir imam arkadaşımızla kahvehaneyi çay ocağına döndürdük. 360 tane kitap topladık. Kendi paralarımızla, hayırsever kardeşlerimizden topladık. Bir kütüphane yaptık kahvehanede. Necmettin o kütüphanenin içinde yetişti. Haliyle de kendi hayatına yön verdi o kitaplarla beraber. Necmettin kütüphanenin içinde yetişti, kitapların içinde yetişti diyebiliriz. Hiç unutmam çocukluğum bir hatırası aklıma geldi. İbrahim Aleyhisselam’ın Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssası vardır. Güneş batıyor, ay batıyor, yıldızlar batıyor. Bu konuyu Necmettin’e gece 11-12’ye, 1’e kadar anlattığım zamanlar oldu. O da uyutmazdı, beni de uyutmazdı. Öyle hatıralarımız olurdu.
Altı tercih hakkı vardı biliyorsunuz. Bunların en sonuncusu öğretmenlikti. Ben öğretmenliği peygamber mesleği ve Cebrail Aleyhisselam’ın mesleği olduğundan dolayı ben oğlum bir tanesi ni de benim için koy öğretmenliği diye. “Baba snin öğretmenliğin çıktı” diye de bana müjde vermişti.Kendi seçtiği bölümler çıkmamıştı. Cebrail mesleğini, peygamberimizin mesleğini yapmak için Urfa’ya, Halil İbrahim diyarına, İbrahim Aleyhisselam’ın diyarına biz onunla onurla şerefle gittik hatta bir cuma namazını Siverek’te beraber kıldık. O gün cuma günüydü ilk indiğimizde. Cuma namazını orada kıldık, çarşıda gezdik, dolaştık. Belediyenin önünde ”Altı sene burada bitmez” dedi bana zorunlu görev diye. Biter dedim oğlum sabret. Bir tevafuk ki o cuma namazını kıldığımız camiide Necmettin’in gıyabi cenaze namazını kıldılar. Necmettin çocukların üşümemesi için araba lastiği tedarik edip sobayı tutuşturmak için anılarından onlardan paylaşmıştı bize. Odunların ıslak olduğunu ve tutuşmada zorluk yaşadığını, sobanın yanmadığını, eski araç lastiklerini parçalayıp, sobaları yakıp öyle çocukları ısıttığından bahsetmişti. Çocukların üşümemesi için imkanları kullanarak okulun tamirini yaparak, çatısını onararak öyle hayatını devam ettiriyordu. Necmettin buradan o evlatlarına, öğrencilerine buradan pestil köme götürürdü. Hatta orada annesiyle, kardeşleriyle paylaşmıştı bu konuyu. Necmettin’in öğrencilerine yaş pasta yapıp ikram ettiğini söylediler. Hatta orada ben Siverek’e gittiğimde Çiftçibaşı’nda çocuklar bile bana söylemişti onu. Necmettin Öğretmen bisküviden kakaolu yaş pasta yapıp bize ikram ettiğini söylediler. Saat dört, dört buçuk sularıydı. İkindi üzerine haziranın on altısında Pülümür Vadisi’ne girdi hatta biz gece on bir buçukta evde ev telefonuyla konuştuğumuzda “baba ben yarın yola çıkacağım nasip olursa.” Ben de ona dedim ki Bingöl üzerinden ya da Malatya üzerinden, Sivas üzerinden devam et. Hatta bana dedi ki ”Baba ben o güzergahları iyi biliyorum. Ben o vadiye vurmam.” Bizim de aile olarak içimizde bir ukde de o. Necmettin o vadiye neden vurdu, diye. Vurmam diyen çocuğumuz neden orayı seçti. 27 gün cansız bedenini Rabbim reyhan kokusuyla beraber Malatya’da adli tıpta bize lütfetti. Orucu munzur çayı açtırdı ona. Cuma günü ikindi üzeri.
Necmettin şehit olacağını bana üç kere dile getirdi. Bazı şeyleri de paylaşmak istemiyorum ama Necmettin Esma-ül Hüsna’yı ezberinde bilen bir evladımızdı. Allah’ın isimlerini zikreden ve ezberinde tutan bir evladımızdı. Bayrak şiirini duygulanarak okuyan bir evladımızdı. Beni de duygulandırıyor hâlâ. Bu bayrak da üzerine örtülüp buraya geldi. O sevdiği bayrağın uğruna Pülümür’de canını verdi ve vatanına öyle döndü evladımız. Yüreklerimiz yanıyor ama katlanması zor. Boyun eğmek de zorundayız. Ben baba olarak Rabbim bu süreçte bana isyanı vermesin. Takdir-i ilahi böyleydi ve Necmettin’in kaderi de öyleydi. Üç kez şehadet şerbetini içeceğini söyledi zaman karne tatilinde yani buraya gelmişti. Gece yatsı namazından sonra eve geçiyorduk. Yolda önüme durdu, döndü. O akşam da zaten son akşamıydı. Siverek’e dönecekti göreve. ”Baba sen görevde bakarsın, ben şehit olacağım.” dedi. Bu evladın istediği mertebe şehadet. Ve yutkanmak zorunda kaldım. Necmettin’e bu konuda hiç ağzımı açıp la havle diyecek bir hal kalmadı. (Necmettin Yılmaz’ın babası Hamit Yılmaz)
Bir bilgisayarımız olmuştu. Onun ortaokul dönemlerinde öyle söyleyeyim. Bir abi bize hediye etmişti. Bu bilgisayarda vakit geçirmeyi, bildiği şeyleri öğretmeyi… Bilgisayar bilgimiz o zaman yok denecek kadar. İlk defa kendimizin bilgisayarı olmuştu. Sadece oyun oynayabiliyorduk. İnternetimiz falan yok. Elektrik, elektronik uğraşırdı, bir şeyler üretmeye çalışırdı.
10 - 11 yaşındaki bir çocuğun uzak olması, çocukluktan başlaması uzaklığa. Anne hasreti, baba hasreti… Yani on yaşından yirmi üç yaşına kadar 13 yıl bir gurbet hayatı çocukluktan başlamıştır. Sadece geliyordu yazın iki ay, iki buçuk ay burada derslerine çalışıyordu. Köy hayatı mecburen.
Boş vakitlerinde zaten gitarı da vardı. Gitarı çalmaya da heves ediyordu. İlk önce sazla başladı. Gitardan böyle biraz parçalar çalmaya çalışıyordu diğer öğrendiği müzisyen arkadaşlarından filan. Gitarı da şuan duruyor sağlam. Bana da şarkılar söylemeye çalışıyordu. Birlikte şarkı söylemeye çalışıyorduk, şarkı söylüyorduk. (Necmettin Yılmaz’ın kardeşi Ahmet Yılmaz)
Çiftçilikle ne kadar çocuk yetiştirilir , ne kadar çocuğa yardımcı olunur. Benim Necmettin Gümüşhane'de okurken beş lirayla benim oğlum orada hayatını geçirmiş. Ama hamd olsun Allah’ıma. Bir kere demedi ki anne benim de böyle bir suçum vardı, böyle bir ihtiyacım vardı. Biliyordu bizim elimizde olmadığını bize fazla baskı vermezdi. Ama bizim de maddi durumumuz şükürler olsun Allah’ımıza yani. Tabii ki onu istediğimiz gibi yetiştiremedik, okutamadık, istediklerini eline veremedik.
İlk öğretmenliği kazandığında Torul’daydı benim yanımda. Trabzona gitmişti orada sınav vermeye. Orada mülakatları hep geçti geldi akşamdan. Anne dedi öğretmenliği kazandım. Başarılar diliyorum uşağım. Güle güle yemeyi Allah nasip eylesin öyle konuşurken. Allah’ıma hamd olsun ki sen de bir ekmek sahibi oldun dedim. ”Ben ölürüm, siz yersiniz.” Oğlum niye öyle diyorsun dedim. Sen öldün mü ben o ekmeği nasıl yerim, dedim. Sensiz hayat olmaz ki oğlum. (Necmettin Yılmaz annesi Gülay Yılmaz