Asya ile Avrupa kıtalarının birleşme noktalarında bulunan İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının sahip olduğu stratejik, siyasi ve iktisadi önem dolayısıyla ve bunların uluslararası ilişkilerde önemli olacak hukuki rejim öteden beri, özellikle büyük devletlerin ilgisini çekmiş ve bu devletlerin Osmanlı Devleti ve daha sonrada Türkiye Cumhuriyeti ile olan ilişkilerinde önemli bir yer tutmuştur. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin yenilgisi "Boğazlar Meselesi"ni yine önemle gündeme getirmiş ve bu savaşın galipleri Sevr Antlaşması ile Boğazlarda her türlü ticaret ve savaş gemilerinin serbestçe geçişini Osmanlı Devleti'ne kabul ettirmişlerdi. Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanıp ve bunun sonrasında Lozan Barış Antlaşması imzalanınca, Boğazların sahip olacağı rejim, bu antlaşmaya ek olan bir sözleşme ile düzenlenmiş ve bunun denetimi uluslararası bir komisyona bırakılmıştı ancak daha sonraları değişen ve gelişen siyasi politikalar Türkiye’yi içinde bulunduğu durumdan dolayı rahatsız etmeye başladı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti kendi topraklan üzerinde ve egemenliği altında böyle bir düzene şu görünen dünya şartlarında razı olamazdı. Bu bağlamdan Türkiye'nin isteği sonrasında Montrö'de toplanan taraf devletler 20 Temmuz 1936'da imzaladıkları bir antlaşma ile Türk Boğazlarına ilişkin ve bugünde yürürlükte olan yeni bir düzeni kabul ettiler. Montrö Sözleşmesi 29 Madde, dört ek ve bir protokolden ibarettir. Bu sözleşme Türkiye'nin haricinde Fransa, İngiltere, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Sovyetler Birliği ve Avusturalya Japonya tarafından imza edilip onaylanmıştır. Günümüzde de yürürlükte olan bu sözleşmenin 28'inci maddesine dayanılarak, taraflarca tadili henüz talep edilmiş değildir. Ancak zaman zaman Sovyetler Birliği tarafından bu sözleşme birkaç defa siyasi tartışmalara konu yapılmak istenmiştir. Daha önceden de belirtildiği gibi Montrö Sözleşmesi'nin asıl amacı kıyı devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik haklarını saklı tutmakla beraber uluslararası deniz ticaretinin gereklerini ve yararlarını bu haklarla bağdaştırmaktır.Yani Montrö ile boğazlardan yeni bir geçiş rejimi kabul edilmiş, bu yeni rejimin uygulanması ve denetimi sorumluluğu Türkiye'ye verilmiştir. Yine bu sözleşme ile boğazların savaş gemileri tarafından kullanılmasında, Türkiye'nin güvenlik çıkarlarını gözeterek, Karadeniz'e kıyısı olan ve olmayan devletler ayrımını yapmış ve kıyısı olman yararına ayrıcalıklarda içermiştir. Bu şekildeki ayrımlar sayesindedir. Türkiye kendi güvenliğini sağlamıştır. Şayet Montrö sözleşmesi olmasaydı herhangi bir savaş tehlikesinde Türkiye Boğazlardan geçecek savaş gemilerini engelleyerek güvenliğini sağlayamazdı. Yine bu sözleşmeye dayalı kısımlarda olmasa bölgedeki herhangi bir savaş durumunda Türkiye tarafsızlığını sağlayamaz, bunun yenli büyük devletlerin büyük savaş gemilerini Karadeniz’de bulundurma hakkı doğar bu durum böyle ülkelerini olumsuz etkiler ve Türkiye'nin değişik baskılar altında kalmasına yol açardı. Bundan dolayı Montrö bu bölgede barış ve güvenlik içinde gerekli dengeyi sağlayan önemli bir mihenk taşıdır. Türk Boğazlarının jeopolitik ve jeostratejik önemi, temelde Karadeniz'in, Akdeniz'in, stratejik bütünlüğü içinde yer alması ve Karadeniz havzasına ek olarak, Tuna Nehri ve bağlantılı kanallar sistemi yoluyla Doğu Avrupanın'da açık denizlere çıkış yolu olmasından dolayı uluslararası politikalarda hassasiyetini hep devam ettirecek ve Türkiye'nin tek başına askeri ve diplomatik boyutlarını aşan bir sorun olmağa devam edecektir.
Kaynak : Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Hüseyin Tosun, Sonuç, Sayfa 110 – 112 arası.