Liah Greenfeld’in "Milliyetçilik: Bir Kısa Tarih" adlı eseri, milliyetçilik kavramını tarihsel, sosyolojik ve felsefi boyutlarda derinlemesine inceleyen bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Greenfeld, farklı milletlerde ortaya çıkan milliyetçilik akımlarını, tarihsel bağlamlarıyla birlikte değerlendirirken bu ideolojinin dünya tarihinde nasıl şekillendiğini ve ulusal kimliğin gelişim sürecini analiz ediyor. Milliyetçiliğin modern ulus devletlerin doğuşuna katkısını vurgularken, farklı bölgelerdeki özgün milliyetçilik biçimlerinin nasıl evrildiğini de tartışmaya açıyor.
Greenfeld’in Milliyetçilik Tanımı ve Temel Argümanları
Kitabın temel tezlerinden biri, milliyetçiliğin modern dünyanın şekillenmesindeki rolünün belirleyici olduğudur. Greenfeld, milliyetçiliği "modernitenin ideolojisi" olarak tanımlar ve bu ideolojiyi tarihsel olarak değerlendirirken, Batı Avrupa’daki örneklerden başlar. Greenfeld’e göre, milliyetçilik, bireylerin kendilerini bir ulusun parçası olarak görmelerini sağlayan bir bilinç şeklidir ve bu bilinç, toplumsal, siyasi ve ekonomik yapıların dönüşümünde kritik bir rol oynamıştır.
Kitapta, milliyetçiliğin sadece bir siyasi hareket ya da devletler arası rekabetten ibaret olmadığını, aynı zamanda kimlik, aidiyet ve kolektif bilinçle bağlantılı olduğunu görüyoruz. Greenfeld, milliyetçiliği, toplumun farklı kesimlerinin benzer bir kimlik ve aidiyet duygusuyla birleştiği bir ideoloji olarak sunuyor. Bu bağlamda milliyetçilik, bir yandan ulusal kimliğin inşasını sağlarken, diğer yandan toplumun çeşitli katmanları arasında sosyal, ekonomik ve siyasi uyumu da sağlamaktadır.
Milliyetçilik Türleri: İngiliz, Fransız, Amerikan ve Alman Örnekleri
Greenfeld, milliyetçiliğin farklı türlerini incelerken, İngiliz, Fransız, Amerikan ve Alman milliyetçiliklerinin birbirlerinden nasıl farklılaştığını anlatıyor. Kitabın önemli bir bölümü, bu farklı milliyetçilik türlerinin nasıl ortaya çıktığını ve nasıl şekillendiğini detaylandırır. Bu kısımda Greenfeld’in anlatımı yer yer ilginç bulgular sunsa da, bazı kavramsal hatalar ve ideolojik yanlılıklar da dikkat çekiyor.
Örneğin, Greenfeld’in İngiliz milliyetçiliğine dair yorumu, milliyetçiliği demokrasi ve bireysel haklarla ilişkilendirirken, İngiliz milliyetçiliğinin emperyalist boyutlarını göz ardı ediyor. Kitapta, İngiltere’nin sömürgecilik döneminde milliyetçilik anlayışının nasıl geliştiği konusunda derin bir analiz bulunmamakta. Oysa İngiliz milliyetçiliği, yalnızca demokrasiyle değil, aynı zamanda sömürgeci bir bilinçle de şekillenmiştir.
Fransız milliyetçiliği ise Greenfeld’e göre halk egemenliği ve devrimci bir dinamizmle ortaya çıkmış, Fransız Devrimi’nden doğan milliyetçilik daha radikal ve halkçı bir kimlik kazanmıştır. Burada da Fransız Devrimi’nin evrenselci ilkeleri ile milliyetçiliğin birleşmesi anlatılırken, milliyetçiliğin etnik ve kültürel boyutlarına daha az yer verildiği görülüyor. Greenfeld, bu milliyetçiliğin cumhuriyetçi ve liberal temellerine odaklanırken, Fransa’nın ulusal kimliği ve kültürel asimilasyon politikalarına dair yeterince eleştirel bir yaklaşım sunmuyor.
Amerikan milliyetçiliği üzerine yapılan analiz ise Amerikan kimliğinin çok kültürlü yapısına odaklanıyor. Greenfeld, Amerikan milliyetçiliğini “vatandaşlık milliyetçiliği” olarak tanımlarken, bu milliyetçiliğin eşitlikçi bir anlayışla birleştiğini savunuyor. Ancak, bu bölümde Amerika’daki milliyetçilik anlayışının ırksal ayrımcılık ve sömürgeci geçmişi göz ardı ediliyor. Amerikan milliyetçiliğinin tarihsel olarak nasıl dışlayıcı ve zaman zaman baskıcı bir rol oynadığına dair daha derinlemesine bir tartışma eksik kalıyor.
Alman milliyetçiliği ise Greenfeld’in en dikkatli incelediği konulardan biri. Burada özellikle Alman romantizmi ve etnik milliyetçilik arasındaki bağ ele alınıyor. Ancak Greenfeld, Alman milliyetçiliğini tamamen olumsuz bir perspektiften değerlendirirken, bu milliyetçilik anlayışının kültürel köklerini ve Alman birliğinin sağlanmasındaki etkisini yeterince derinlemesine ele almıyor. Alman milliyetçiliğinin modernleşme ve ulus inşasındaki rolü göz ardı edilerek, sadece Hitler ve Nazizm üzerinden bir eleştiri getiriliyor.
Kemalist Bakış Açısından Kitabın Eleştirisi
Kemalist Türk milliyetçiliği perspektifinden baktığımızda, Greenfeld’in milliyetçilik yorumlarının genellikle Batı merkezli bir yaklaşıma sıkışıp kaldığını ve milliyetçilik kavramının evrensel bir fenomen olarak ele alınışında eksiklikler olduğunu görüyoruz. Kemalizm’de milliyetçilik, bağımsızlık ve egemenliğin en önemli yapıtaşıdır ve Batı’daki ulus-devlet anlayışından farklı olarak, emperyalist ve sömürgeci eğilimlere karşı bir özgürleşme ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır.
Greenfeld, milliyetçiliği genellikle Batı’nın iç dinamiklerine odaklanarak değerlendiriyor ve Batı dışındaki milliyetçilik deneyimlerini yeterince analiz etmiyor. Oysa Kemalist milliyetçilik, Batı’dan alınan ilhamla şekillense de, tamamen farklı bir tarihsel bağlama sahiptir. Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı sonrasında kendi bağımsızlığını kazanması ve Türk ulusunun yeniden inşası süreci, Batı’nın milliyetçilik deneyimlerinden ayrılır. Bu bağlamda, Greenfeld’in milliyetçiliği sadece Batılı ulusların iç dinamikleri üzerinden değerlendirmesi, kitabın eksik kalan yönlerinden biridir.
Kemalist bakış açısına göre, milliyetçilik, bir ulusun kendi kimliğini inşa etme ve dış baskılara karşı varlığını koruma mücadelesi olarak anlaşılmalıdır. Greenfeld’in eseri, milliyetçiliğin bu direnişçi ve özgürleştirici boyutuna yeterince vurgu yapmıyor. Özellikle sömürgeciliğe karşı verilen ulusal kurtuluş mücadeleleri ve bu mücadelelerde milliyetçiliğin oynadığı rol daha derinlemesine analiz edilmeliydi.
Kemalizm'in milliyetçilik anlayışı aynı zamanda kapsayıcıdır ve etnik temelli değil, vatan sevgisi ve ulusal birlik üzerine kuruludur. Greenfeld’in, milliyetçiliği bazen etnik bir dar çerçeveye sıkıştırması, Kemalist milliyetçilik anlayışıyla çelişir. Kemalizm’de milliyetçilik, halkın tamamını kapsayan bir yapıya sahiptir ve bireyleri yalnızca etnik kimlikleriyle değil, vatandaşlık bağıyla birleştirir. Bu açıdan, Greenfeld’in milliyetçiliği daha çok Batı'daki etnik temelli hareketler üzerinden değerlendirmesi, Kemalist düşünce açısından dar ve yetersiz bir yaklaşım olarak görülür.
Kitabın Genel Değerlendirmesi
Liah Greenfeld’in "Milliyetçilik: Bir Kısa Tarih" kitabı, kavramsal ve tarihsel derinliği olan bir çalışma olmakla birlikte, Batı merkezli bir perspektiften yazılmıştır ve farklı coğrafyalardaki milliyetçilik deneyimlerini tam anlamıyla kapsamamaktadır. Batı dışı toplumlarda milliyetçiliğin oynadığı özgürleştirici rol, özellikle sömürgecilik karşıtı mücadelelerdeki yeri ve önemi yeterince vurgulanmamıştır.
Kemalist milliyetçilik bakış açısına göre, Greenfeld’in çalışması, milliyetçiliği yalnızca tarihsel bir olgu olarak ele almış, ancak milliyetçiliğin ulusal bağımsızlık mücadelelerindeki merkezi rolünü derinlemesine analiz etmemiştir. Türk milliyetçiliğinin Kurtuluş Savaşı ve modern Türkiye’nin inşa sürecindeki kritik önemi göz önüne alındığında, bu eksiklik özellikle dikkat çekicidir. Kitap, Batı’da gelişen milliyetçilik anlayışlarını iyi bir şekilde analiz etse de, milliyetçiliğin evrensel ve çok yönlü bir fenomen olduğunu tam anlamıyla ortaya koyamamaktadır