1933 yıllarından itibaren Almanya'da Nazi rejimi tarafından Yahudi profesörler, çeşitli alanlardan uzmanlar ve sanatçılar mevkilerini bırakmaya zorlanıyordu.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurar kurmaz, Türkiye'nin sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamında birçok reform yapmaya başlamıştı ve bu reformlar içerisinde en önemlilerinden biri de eğitim reformuydu. Atatürk bu amaçla, ülkelerin Hitler korkusu ile kabul etmediği Yahudi profesörleri Türkiye'ye davet etmiş, İstanbul Üniversitesi'nde, Ankara'da bulunan fakülte ve yüksekokullarda görevlendirmişti.
Atatürk devrimleri üzerine pek çok şey söylendi, pek çok şey yazıldı fakat o günleri yaşayan pek insan kalmadı; bir kişi dışında, Muazzez İlmiye Çığ!.. Muazzez İlmiye Çığ Atatürk Türkiye'sinin doğrudan bir tanığıdır. O Atatürk'ün görevlendirdiği, Almanya'da Nazi zulmünden kaçan ve Atatürk Türkiye'sine sığınan Prof. Dr. Hans Gustav Güterbock'tan Hitit dili ve kültürü, Prof. Dr. Benno Landsberger'dan Sümer ve Akad dilleri ve Mezopotamya kültürü üzerine dersler aldı.
Muazzez İlmiye Çığ, Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri üzerine birçok makale kaleme almış, bu konuya dair görüşlerini belirtmiştir. O der ki, “70'li, 80'li yıllardan sonra doğanlar, ülkemizde oldum olası "apartmanlar, otomobiller..." var sanıyor. Oysa bizler "apartman" nedir, "otomobil" nedir, "batı müziği" nedir, "opera - bale" nedir, "piyano" nedir, bilmiyorduk bile. Ben nereden nereye geldiğimizi görüyor ve çok mutlu oluyorum!
Gençler bunları bilmiyor, Sümerler gibi... Sümerler, Tanrı'larının insanları yaratmadan önce ülkelerindeki evleri, kanalları yapıp hazırladıklarına inanırlar. Atalarının uzak yerlerden göç edip, kendilerine yaşanacak toprakları hazırlamak için ne zorluklarla çalışıp, kanallar yaparak bir taraftan kurumuş toprağı sulandırdıklarını, diğer taraftan bataklıkları kuruttuklarını; böylece topraktan ürün alarak ülkelerini zenginleştirdiklerini ve yazıyı icat ederek, takvim geliştirerek ve daha birçok gelişmeye öncülük ederek nasıl bir bilim çağı açtıklarını hiç düşünmemişlerdir”, der.
Şimdi biz gençler, bu vatanın ne zorluklarla kazanıldığını vatan için ne mücadeleler verildiğini tasavvur edemiyoruz; bizler için geçmiş çok uzak bir ihtimal, oysa her şey daha çok yeni. Muazzez İlmiye Çığ'ın, bu Cumhuriyet kadının da söylediği gibi, ne de olsa “Biz on beş yıl içinde Fransa'nın yüz yılda yaptığı devrimi yaptık." Cumhuriyetin ilk on beş yılında yapılanlar, oldukça sıradışı, insanı şaşırtıyor! Tüm bu yenilikler yalnızca on beş yılda gerçekleştirildi, hepsi yalnızca bir masal gibi; gözlerimizde canlandıramadığımız, büyük Türk Milleti'nin başarıları bunlar. Bir çırpıda değişen uzunluk ölçüleri, harf devrimi; ekonomi alanında, şeker, çimento, dokuma ve hatta uçak fabrikalarının açılması; hepsi uzak olmayan destansı bir geçmişe ait! Mustafa Kemal Atatürk, ülkelerin Hitler korkusu ile kabul etmediği Yahudi profesörleri bile Türkiye'ye davet etmiş, Türkiye'nin o günkü koşullarında son derece güç olmasına karşın ülkesinden kaçarak gelen aydınlara, çalışmaları için en iyi imkanları sağlamıştı. Atatürk, bu sayede büyük bir eğitim reformu başlattı. Bugün Türkiye'nin bir arkeoloji laboratuvarı haline gelmesini Atatürk'e borçlu olduğumuzu bir kez daha hatırlatmama gerek yoktur sanıyorum.
“Bunca yıl içerisinde dünya çapında düşünürlerimiz, bilim insanlarımız, sanatçılarımız, yazarlarımız yetişti. O zamanlarda bunların hiçbirinden haberimiz yoktu. Büyük bir Atatürk gençliği görüyorum şimdi. Çok mutlu ve umut doluyum.” diyor Muazzez İlmiye Çığ.
Nazım Hikmet Ran'ın "Siz de mi satıldınız?" adlı şiirinde de söylediği gibi;
“Gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlik,
Gel ki Anadolu'da senin bükülmez, çelik İmanına, azmine ümit bağlayanlar var?"
Biz gençler de ondan aldığımız ilhamla geleceğe dair umut dolu ve heyecanlıyız!
Atatürk'ün bize bıraktığı laik, özgür, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet var olacaktır; bizler, hiç şüphesiz onu daima yaşatacağız!