Cumhuriyet'in temel değerlerini savunanların en büyük sorumluluğu, bu değerlerin içini boşaltmaya çalışanları tespit edip teşhir etmektir. Son yıllarda, Türk siyasi sahnesinde, Atatürk’ün mirasını sözde savunan ama gerçekte onu araçsallaştırarak kendi menfaatlerini gözeten bir güruhun varlığı giderek görünür hale gelmiştir. Özellikle ülkücü hareketin bazı kolları ve Ümit Özdağ gibi “Atatürkçü” görünüm altında siyaset yapan kesimlerin, Atatürk’ü sevmediği fakat onun ismini kendi propaganda araçlarına dönüştürdüğü açıktır.
Atatürk, Türk milletinin bağımsızlık sembolü, Cumhuriyet devrimlerinin lideridir. Ancak bu mirasa en çok ihanet edenlerin, Atatürk’ü bir ideoloji ya da değerler bütünü olarak değil, bir siyasi araç olarak kullananlar olduğu aşikârdır. Özellikle Ümit Özdağ gibi geçmişte MHP çatısı altında siyaset yapmış ve sonrasında “muhalif” bir kimlik kuşanarak yollarına devam eden figürler, bu konuda eleştirilerin odak noktasıdır.
Bu kesimler, Atatürk’ü doğrudan hedef almak yerine, onun devrim arkadaşlarını ve Milli Şef İnönü’yü karalayarak bir taşla iki kuş vurmayı amaçlamaktadır. Çünkü Atatürk’e doğrudan laf söylemenin siyasi bir bedeli olduğunu bilirler. Bunun yerine, İnönü’ye yönelik söylemleriyle hem Atatürk’e dolaylı saldırıda bulunurlar hem de Cumhuriyet'in kurucu değerlerini itibarsızlaştırmayı hedeflerler. Bu yöntem, hem tarihsel hem de ahlaki açıdan büyük bir çürümenin göstergesidir.
Milli Şef İsmet İnönü, Türk tarihinin en kritik dönemlerinden birinde ülkeyi yönetmiş ve II. Dünya Savaşı gibi devasa bir krizin eşiğinden Cumhuriyet’i başarıyla geçirmiş bir liderdir. Ancak, bugün Atatürk’ü araçsallaştıranlar, onun en yakın çalışma arkadaşına saldırarak Atatürk’ün mirasını zayıflatmaya çalışmaktadır. Bu tutum, hem tarih bilgisizliği hem de art niyetin açık bir kanıtıdır.Atatürk'ten sonra gelenlerin el üstünde tutup Cumhuriyet'in kurucu kadrolarını aşağı gören bir zaten zaten ne Atatürkçü'dür ne de vatanperverdir.
Bu grupların söylemleri, AKP'nin "Saray rejimi"ni sağlamlaştırma politikalarından bağımsız değildir. Sözde muhalif olarak kendilerini konumlandıran bu figürler, aslında iktidarın değirmenine su taşımaktadır. Saray rejimi, Atatürk’ün mirasını itibarsızlaştırmak için bu tür grupların varlığından son derece memnundur; zira bu gruplar, muhalif kitleleri bölen ve kafa karışıklığı yaratan araçlar haline gelmiştir.
Bu kesimlerin en belirgin özelliği, Atatürk sevgisini bir ticari meta haline getirmiş olmalarıdır. Atatürk’ün adı üzerinden yapılan ticaretler, yazılan boş sloganlar ve gösteriş için yapılan hamasi çıkışlar, bu tüccarlığın en net göstergeleridir. Ancak bu, gerçek bir Atatürk sevgisi değil, kitleleri kontrol etme amacıyla kullanılan bir aldatmacadır.Ve ülkemizdeki milliyetçi/ulusalcı kesim çok rahat aldanmakta çünkü aldatılmak istemektedir.
Ulusal duyguları sömürmek için Atatürk’ü kalkan yapanlar, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmaktadır. Çünkü bu yaklaşım, Atatürk’ün mirasına sahip çıkmayı değil, onu yozlaştırmayı ve kendi siyasi ajandalarına hizmet ettirmeyi hedefler.
Bugün, muhalif gibi görünerek aslında Saray rejiminin kuklalığını yapanların maskelerini düşürmek, her gerçek Cumhuriyetçinin görevidir. Atatürk, siyasi manevraların ve popülist söylemlerin ötesinde bir vizyon, bir idealdir. Onun ismini kullanarak siyaset yapan ama gerçekte onun değerlerine ihanet edenleri teşhir etmezsek, Cumhuriyet’in temel değerleri daha fazla aşınacaktır.
Bu nedenle, Atatürk’ü araçsallaştıranları, ulusal duyguları sömürenleri ve Saray rejiminin gizli işbirlikçilerini daha gür bir sesle eleştirmek ve kınamak zorundayız. Bu, yalnızca Atatürk’e değil, Cumhuriyet'in kendisine olan borcumuzdur.
Son söz: Atatürk, ticari ya da siyasi bir araç değildir. Onun mirası, günlük siyaset oyunlarına kurban edilemeyecek kadar değerlidir. Bu mirası savunmak, her şeyden önce samimiyet ve bilinç ister. O samimiyet ve bilince sahip olmayanların ise tarihin çöplüğünde yerlerini almaları kaçınılmazdır.