Korporatizm Türkiye'de kooperatifçilik olarak bilinmektedir. Dayanışmanın, bireysel kârdan çok toplumun faydasının öne çıktığı bu ekonomik model Atatürk döneminde uygulanmıştır. "Kemalizm yarım kalmıştır, ekonomik modeli yoktur" diyen ahmakları duymazdan gelip, o dönemde yaşamış Kemalist ideologların sözlerine kulak kabartmakta yarar vardır.
Atatürk, "Kanaatim odur ki, muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmektir." diyerek kooperatif kurmanın önemini vurgulamış, sözlerinin arkasında durarak Tekir kooperatifine (Türk Tarım Kooperatifi) ortak olmuştur. Bu sayede parti içerisinde ve halkta kooperatiflerin öne çıkması sağlanmış, bazı kooperatifler 30 binden fazla ortağa dahi sahip olmuştur.
Avrupa'daki sermaye sahiplerinin halkı köleleştirdiğini gören Kemalistler neredeyse tüm sermayesini kaybetmiş Türk halkına kooperatifleri öğütlemiş ve refahın sadece bu şekilde geleceğini vurgulamışlardır. Ahilikten de gelen dayanışma kültürü kooperatiflerin başarılı olmasını sağlamış ve birçok kooperatif kurulmuştur. Kemalizmin ekonomik ideologlarından Nuri Suphi İleri "Biriktirme ile sermaye yaratılıp sermayecinin ağır sartlarına boyun eğmemek, dayanışma ile insanlar arasında rakipliğin yerine kardeşliği geçirmek, el birliği ile çalışarak aracıların, tufeylilerin boşuna kazandıkları paraları ortaklara dağıtmak, alış verişte aldanmamak ve aldatmamak, kârın ve menfaatin yalnız yalnız maddi olmadığını anlayarak, buna inanıp sosyal, manevi ve fikri kâr ve faydalara da layık oldukları yeri vermek, hâsılı ortakların seviyelerini yükseltmek, fikir ve vicdanlarını açmak, onlara özel faydanın yanında bir de ortaklık ödev ve duygusu vermek, işte koperativçiligin ruhu budur." (İleri, 1945. S. 77) söylemleriyle kooperatifleri hayatının sonuna kadar desteklemiştir.
Kooperatiflerde kazanç, ortaklara temettü halinde geri dönmüştür. "Kooperatif, iktisadi bir maksat ile bir araya gelen insanların birleşmesidir. Burada esaslı olan nokta, sermayelerin değil, iktisadi bir iş gören insanların birleşmiş olmasından ibarettir." (Kessler, 1940, s. 4) "Kooperatiflerin 'kapitalist zihniyetle elde edilen kazancın, temettünün, kapitalizme has gelir şeklinin bertaraf edilmesi' gayesiyle vücuda gelmiş birlikler olduğu ileri sürülmüştür, Bu fikri, bilhassa Fransız kooperatif nazariyatçılarından Gide ortaya attı. Ona göre, kooperatifin mahiyetinde anti-kapitalist bir seciye mevcuttur. Hakikatte, birçok kooperatifler, bilhassa istihlak ve yapı kooperatifleri, ilk safta, kazancı değil, bilâkis åzanın tasarrufunu ve istihlâk ihtiyaçlarını hüsnü suretle tatminini istihdaf ederler."(Kessler, 1940, s. 10) Alman iktisatçı Kessler'in de sözlerinden yola çıkarak Kemalistlerin kooperatifçilikle beraber anti-kapitalist bir ekonomik modeli tercih ettiğini görebiliyoruz.
Atatürk, aracıları Türkiye'de en büyük sorunlardan biri olarak görmüştür ve bu sebeple üretici-tüketici arasındaki zincirin bozulmasını engellemeye çalışmıştır. Bu yönde iki kooperatifin (satış-tüketim) varlığından söz etmiş, "bazen de tüketiciler arasında ve ortakların ürettikleri malları daha iyi koşullar ve fiyatlardan satmak amacıyla kurulurlar. O zaman da bu satış kooperatifi adını alır. Bu iki kooperatifin hedefi (Bir diğeri tüketim kooperatifi) alır veya satarken aradaki aracıları kaldırmak (ki bu organik dayanışmanın isteğidir.) bu karı ortaklara bırakmaktır." (Atatürk, 2010, s. 422), aracıların yaratılan emekten fayda sağlamasının önüne geçmiştir. 
Tüm metinlerin ardından Kemalizmin ekonomik modelinin Korporatizm gibi dayanışmacı bir ekol olduğunun bilincindeyiz. Unutmamak gerekir ki düşman yurdumuzdan dayanışmadan doğan birlikle atılmıştı. Aynı dayanışma yabancı/yerli(sözde) sermayelerin de halkı köleleştirmesini engelleyecek yegane güçtür.