Bu yazıda varoluşsal epistemolojiden edebiyatın felsefi yankılarına yaslanıp,dayayıp duvarlarına kulağımızı,hakikati arıyoruz ve bir kısım psikolojik tahlilleri-bu o kadar da iddialı olduğum bir alan olmamakla beraber bence insanlığın da bu konu da pek bir şey keşfetmiş olduğu yok,çünkü psikoloinin dehlizlerine yolculuğu çıkacak gözü pek cesur kaşifler pek az bulunur. Tavana yapıştırılmış,asılı duran ayakkabılar hayal edin.Tavana yapıştırılmadan önce tabanı mürekkeple kaplı bir zemine temas etmiş,zemindeki mürekkep sıvısının hacmine batmışlar. Aklınızda,hayalinizde,imge dünyanızda ilk beliren şey neydi ? Nasıl bir ayakkabı tasviri tasavvur ettiniz zihninizde ? Ayakkabıları önce biri giymiş ve sonra yapıştırmış mıydı di yoksa elleriyle odanın zeminine batırmışlar mıydı bu varsayımsal ayakkabıları. Bot gibi,postal gibi,çizme gibi bir ayakkabı mı bu yoksa klasik veya spor bir ayakkabı mı ? Şimdi tavana yapışmış halde olan bu ayakkabılar kuruyor mu ? Ayakkabıdan yere damlalar mı düşüyor tavan mürekkebi emiyor mu ? Ayakkabı tabanından mı yapışmış tersinden mi ? Bantla-özellikle koli bandıyla mı ?- yoksa tutkalla veya Japon yapıştırıcısı gibi bir şeyle mi yapıştırılmış ? Tabandan yapıştırıldıysa diyebiliriz ki ruhunuzun bir kısmı karayla bir kısmı gökle beraber yaşıyor.Göğe tutkun tarafınızı çocukluğunuzda yitirmiş olabilir misiniz ? Yoksa hiç erişmediniz mi bulutların ardına ? Hakikate uğraşmamız burada saklıyor sırrını,gerçek burada saklanıyor aslında. Mecazla ve hayalle değil,pencereniz bir küçük rasathane değilse göz kürelerinizle yaptığınız gözlemler için hiç değilse şu an, varolşunuzdan ehemmiyetli ve mebzul bir miktarda bir merak kaybetmişsiniz demektir.Evet,illaki bir teleskopa gerek yok ya da bir dürbüne.Çıplak gözle bir ayine benzeyen,törensel ve anıt bir zamanınız olmalı ışık yılları öteyi hayal etmeye ilişkin.Bunda kalabalık yalnızlığı ve varoluşsal benliği keşfetmeye dair ne ufuklar ve ışık hüzmeleri keşfedersiniz eğer fark ederseniz-veya zaten farkındaysanız- bu aydınlanma hem fiziki alemi anlamaya hem kainatın aynasından kendinize bakmaya yönelik bulunmaz bir fırsattır.Felsefe ilk insanın ben kimim diye sormasıyla ya da en ilkel bir omurgalının ganglion denen sinir şeritlerinde kendi benliğini hissedip idrak etmesiyle başlar.Ve biz memelilerin gökkubemiz altında varlığımızı en kılcak gözenek ve hücrelerine kadar çözümleyip bilmemizle ve bu bilgiyi iyiden iyiye tetkik etmemizle zirvesine ulaşır.Bunların efradını cami bir cemiyyet ittisalinde-bitişmesinde,temasında-galaksiler arası bir insanlık olduğumuzda , sınıf farklılıklarının eriyip karıştığı,biyolojik kültürün bile sanal olanla mutualistik bir simbiyotizmle mütecanis bir biçimde kaynaştığı gelecekte tekillik; humanoid robot beden ve zihinlerimizde bize özümüzü söyleyince kadar ister pencerede ister halının püskülünde olsun, bulabildiğimiz her "Göğe Bakma Durağı'nda 'göğe bakalım!'" ki benlik,kimlik ve irşad yolundaki tekamülat yolculuğumuz, bizden başta "merak " olmak üzere hiçbir değerimizi eksiltmeden ve yok olmadan sürebilsin. Bu yazıyı Göğe Bakma Durağı şarkısının da sözleri Turgut Uyar'ın şiirinden bir "leitmotiv" ile noktalıyorum:"İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar Şu aranıp duran korkak ellerimi tut Bu evleri atla bu evleri de bunları da Göğe bakalım Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım İnecek var deriz otobüs durur ineriz Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda Beni bırak göğe bakalım Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor Seni aldım bu sunturlu yere getirdim Sayısız penceren vardı bir bir kapattım Bana dönesin diye bir bir kapattım Şimdi otobüs gelir biner gideriz Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat Durma kendini hatırlat."(Turgut Uyar).Kendimden de birkaç söz ekleyeyim bitirirken:"Varoluşun bilgiselliğine dair icelikli bir edebiyattan başka bir şey değildir felsefe.Her ikilem,mantık dediğimiz duraklarda da duyguyu anar çünkü.Analitik düzleminde aradığımız estetik haz ve ikilemlerimize yazdığımız etik gerekçelendirme huzur dediğimiz duygunun matematiksel bir fonksiyon halinde iş görmesi ve bu işi bir hızar gibi,bir keskin bıçak gibi amansızca ve geri döndürülemez bir biçimde yapmasından başka bir şey değildir diye düşünmez miyiz çoğu vak'ada çoğu kez? İşte bir edebi felsefe manzumesi daha.Ve ne kadar ahenkli ne kadar resim çizer,flüt çalar ve perküsyonla ritim tutar gibiyse parmaklarımız sorgulayıcı zihinlerimizi sorgularımızla bilerken,felsefe o kadar gerçek ve edebiyat o kadar musikiye yakın bir edebiyatı en gerçek haliyle ortaya koyuyor.Buna koşut olarak da edebiyat felsefeyi yaratıyor.İster felsefe olsun ister edebiyat ikisinin de kuşkusuz tacı ve tahtı ölçüsüne ve biçimine ya da serbestliğine yahut esirliğine bakılmaksızın kurallara,şiirdir,şiirdir,şiirdir !". Sağlıcakla kalın,esen kalın. Görüşmek dileğiyle. Omnibus lateralis yıldızlardan selam çakıyor.