Şimdi öyle yorgun kırgın ölmeden izbelerin
Karşılıksız ve idealistleşmiş "platonik" aşkların
Platonik prizmalar gibi karşılıksız kalmış tutkularda nazların,hızların,hırsların ve kaybettiğin hırsların
Sevdiğini değil sevdiğini sevmeyi sevdiğin zamanların sihrinde,senden azade,senden doğup senden kopan yalnızların
Senden ayrılıp sana ve senin yalnızlığına eklemlenen yastıkları ve göz yaşları gibi odalarına dolup,bedesten çarşılarında seni teselli etmesi gibi mevsim
İşte böyle bir kentte,böyle akkor bir alevde,bundan tutkun ve tutuşkun kömürlere hasret üzere
Yalınkat dikilmiş kıyafetlerin ziyafetinde kara obsidyen bir nesnedir
Damarları tıkalı böbreğinde,bir heyecan adrenalini sevgi sokaklarını adreslemektedir
Ve her soyutun varlığından çıktığı somutunu ilan ve temsil ettiğini beyan etmektedir
Şimdi bu iddialı kuğuların kaçkın,küskün ve kuzgunlara yem olan,tuzaklar kurulmuş aşkında
Esrarengiz esrarlar gizlidir.
Bu saklı kalmış bir nefret gibi ve bu nefret kadar bir sevgidir.
Devrilen lobutların yeridir,kanlı ayak izlerimizde kıymıtların toprağa bıraktığı izlek.Öksüz kalmış ruhumuzun izbeliğidir.
Şömine de bir alev ancak,böyle basit bir hıçkırığı dindirir.
Aşıklarımızdan alacağımız ve yakacağımız mektuplarımız olmadı çünkü mektupları öldüren yine mektupların dilidir.Doğmadan çok önce bir alkol döküp yakmış mektupların dilini.Biri yakmış mektupların dilini ve bir diğeri eskitmiş yoğun bakımlarda kadim geleneğini.
Şimdi yıpranmış rüzgarların hazanda esen yelidir,sararmış yapraklar düşerken mektuplardan yere.Kalan tüm ağaçlar,dallarından bile çok ve durak budak bilmeksizin mektupların elidir. Bu yelleri seli sularla kavuşan alevler ve akreplerde ateşin zehiridir.
Bu hırs ve habis ruh,kederin tasmasını bırakmayıp barışın yayılmasın verecek iznini.Nehirler boşalacak çağlayan şelalelerinden. Öyle inanırım bir edebi eserde bir televizyon ve bir radyo geçerse ve ne kadar edebi merdivenlerinden ve de halk meydanlarından bahsederse bahsetsin şair,bir ilin bir ilçesinden bahsederse o şiir veya edebi nesne şahsi ve muhterem değildir ve artık onun elleri satırlarla kesilmiş korkunç mavisine esirdir.Şimdi kendimi de lanetledim şahsiyetsizlikle ve bilmem iflah olup sükun bulur muyum yahut affolunur muyum bu edepsizlikle.
Ve sonra giden tüm karınca yuvaları yeniden geldiler.Çakıl taşları kumullarla dost oldu.Barkanlar ve barakalar inşa ettiler. Kum tanelerinin toz zerreleri,tuzlarından kıvılcımlarını azat edip denizle barışıp,denizle seviştiler. Bu küfrün kıraathanesi,kitap ve mutfak raflarına sığındığın binanın sesi. Bu şapkalı adem ve binbir hayali,korku dolu hüzünlerimin elinde müskirat ve mükeyyifatıyla bir tütün tarlasına tapıyor, oysa sanırsın ki bir sefilenin hasbihali.Üstelik erkek,hem de genç ve ürkek ve bazen cesur ve korkak ve üşengeç ve zıtlıklardan geç çünkü atılgan bir çeviklikle çok yaralara merhem çalıp tıpkı toprak gibi ve toprak kadar mükemmel ve muntazam düzlüyor ve getirip alnına çalıyor şifayı.Bu nefaset ve ihtiras,en şehvetli iktidarın elinde bulunmaz böylesine civan ve mert bir şefaat.i güzellik.Buhurdanlıklar kaynıyor yanan tütsülere eşlik. Ah bu serkeşlik ve kayıp gençlik…Bulutlardan başka,içinde eriyikleriyle üstümüze bir battaniyesidir su dumanı ve deniz neminin görünmez fakat afaki aynası.Parlak bir ayna bu için saklı sırlı ışıltısı ve işçilikli arkası.Önü ve arkası daima bir kahramanın barındığı saklambaç barakası.Kulübeler her zaman çorba hanesi değildir.Ama hep viran olmaya mahkum da değildir. Kireç sürtmesi acı seslerin çalındığı kulakların acı dindiren şeker lapası senfonileri uzaklardan işittiğim.Binbir gezegenden geliyor yankısı.Ah benim onca ve herkesçe ve herkesden farklı ve herkesle beraber en çok ve de en platonik sevdiğim,neden kaçtın böyle tanımadan ve hayat hakkı yahut şans tanımadan yaşantımın cevr-ü cefası.
Duvarların imzası,deliklerin padişahı,saatin akrep ve yelkovanı ve hayalet dişlileriyle çarkları. Bağışlanmayı affeden ruhların meraklı keşif kazasından muhteşem ve görkemli,debdebeli ve şaşaalı manzarası. Kimbilir nerede kaybolup nerede bulunucak intikam münazaası.Muvazaalı münazaraların kızıl,yeşil,su yeşili turkuaz,limon sarısı ve eflatun ve mor yansıması.
Sığınıyorlar imparatorluk başkanlerine,unutulmuş küçük şehir sokakları,kaldırım kazası.
Sığınanların yolu,bilmem kaç bebeğin kolu,minicik serçe parmağı ve gagalarında ekmek kırıntısı bir peygamber asası. Kaybolan ümitlerin yolu.Arayıp bulmanın hatırası. Hatıraları da ararız ne de olsa insan hafızası ve mimarı inkırazı.
Mühendis bir hayatın sonsuzluğa dönen çarkların merhametli rahmetinde arasın insanlık baş saracı. O saraç ki içinde bin bir hayal ve bir gizem gizli,hayatımın sırlı ve Süleyman mühürlü aynası.
Şuh kahkahası ömrümün sonra Lacrimosa aryası.Aryan insanlarda üryanlık safası.Su kanalları ve puantiyeli kumaşlar deryası. Dingin dinlenginliklerin arazı. Ahraz kurguların yağmurları şimdi ağlaşıp,söğükler,gürgen,meşe ve kavala çınar dibine saklaşıp söylüyor:affetim seni.
Affet ablası,anası,teyzesi,darısı,düğürcüğü,tanası.Kap kaçak kadar senin,kap kacakla beraber bacakları ve taraklı ayaklarında cesedi bir boksör için kiralanmış bir kum torbası.Ufalanan kayaçlar affediyor şimdi zelzele hasılası.
Aklından esip esip geçer ve zilsiz defleri şehvetle çalmakla günahları def eder nakısası.Bunun kıssası def-i hacet bankası.Adı umumi tuvalette bir elmas kasası.Saklı onda kaç karat Kuh-i Nur ve kaşıkçı elması.
Yakalar şimdi yıldızları cennetten çıkma dayağın Musa'dan miras asası.Arastası,kervan yolu ve kervansaray mizacı mikaşist eleklerinin geçtiği gnays ve mermer yataklı,kemerli kapıları aşındırır unsur makası.
Bitmiyor tahayyüz tasası,şimdi yakmak mı lazım bu zihnin hafriyat artıklarını.
Susmak zamanı ! Susmak zamanı ! Konuşmak usturası ! Susturmak onun öz kavgası.Öz kavgası onun özdür kavgası.